Zımbırtıyı translate English
226 parallel translation
Bu küçük zımbırtıyı nereden buldun? Rehin dükkanından mı arakladın?
"Where'd you get the gadget from... steal it out of a hock shop?"
Kaldır şu zımbırtıyı.
Put that hogleg away.
Ben bu zımbırtıyı ilk defa görüyorum.
I never saw this piece of junk in my whole life.
Bu küçük zımbırtıyı sihirbazlık malzemeleri satan bir dükkandan aldım.
Little gadget I picked up at a magic store.
İki elini de kullanmadan ve bu zımbırtıyı da buraya...
You've got both hands free... And this gadget here... Let me see...
Al, sence şu zımbırtıyı ısırıp kopartabilir misin?
Say, Al, do you suppose you could nip this contraption off for us?
Şu zımbırtıyı biraz kıssam olur mu?
You mind if I mute this brass a little?
Bu zımbırtıyı uzun süredir inşa ediyorsanız, onu uçurmanız gerekmeyecek mi?
What's the sense of building this contraption if you're not here to drive it?
Şu elindeki zımbırtıyı bir kenara bırakıp biraz mülakat yapmaya ne dersin?
Why don't you put that thing away, let me interview you for a change?
- Onbaşı Sitarski, bağla şu zımbırtıyı.
Gee whiz! Corporal Sitarski, get on that wheel.
Git o zımbırtıyı "Kahverengi Şortlu" arkadaşlarınla üfle. Yakında üflemek için fazla şansın olmayacak.
Go and toot with your Brown Shirts.
Eğer bu zımbırtıyı geliştirmeyi başarırsam karı seninle yarı yarıya bölüşürüz.
If I can develop this gizmo, I'll split it with you fifty-fifty. How much for the gas?
Sanırım bu zımbırtıyı şuna bağlaman gerek.
I reckon you ought to connect the doohickey to the gizmo.
Bu çikolatalı zımbırtıyı da dene.
Try that chocolate stuff too. It's good.
Bu zımbırtıyı saklayacağım!
I'm going to save this stuff!
Şu zımbırtıyı bana ver.
Give me the whatsit at least.
Sen bu zımbırtıyı taptın, ben de burada yüzüyorum.
You build the stuff, I swim around in it.
Şu ağır zımbırtıyı engelleyin.
Hold up on the heavy stuff!
Bu küçük zımbırtıyı çıkaramıyorum.
I can't get this little motherfuckin'thing out.
Kapa şu zımbırtıyı!
Knock that shit off.
Elektronik zımbırtıyı devreye alıversene.
The electronic gizmo. Switch it on.
Bu zımbırtıyı geçen hafta bir bayanın aracına bağladım ve tamponu olduğu gibi söktü attı.
I hooked this thing up last week to this lady's bumper and tore it clean off!
Bu zımbırtıyı kullanmayı yalnız sen biliyorsun.
Only you know how to use this garbage.
O zımbırtıyı neden çıkarmıyorsun?
Why don't you take off this finery?
O zımbırtıyı burada istemiyorum.
I don't want that piece of junk in here.
Bu zımbırtıyı dinlemek istemiyorum.
I don't want to hear any of this shit.
- O karton zımbırtıyı unuttum.
- I forgot that cardboard thing.
Bu zımbırtıyı hiç tattın mı?
You ever actually taste that stuff?
Bu kemik kafalı zımbırtıyı çalıştırmayı asla başaramayacağım!
I'll never get this boneheaded contraption to work!
Bu zımbırtıyı parçalayın hemen!
Destroy this shit, now!
Bu zımbırtıyı tek başına indirebilecek misin?
You think you can land this tub by yourself?
Danaya bu zımbırtıyı verirsin dokuz ay sonra işte sana yetişkin süt üreten, para basan bir...
They shoot that stuff into a newborn calf. Nine months later, you got yourself a full-grown, milk-producing, moneymaking...
Demek istediğim, bu zımbırtıyı izleyip burada oturarak kafayı yemek üzereyiz.
I mean, we're sitting here going nuts watching this contraption.
Birçok gazi bu zımbırtıyı geçiriyor.
A lot of vets comin'down with this shit.
Hey Bob, o zımbırtıyı toparla tamam mı, bugün çok duman istiyorum.
Hey, Bob, get that smoke machine cranked up, buddy. I want a lot of smoke today.
Eğer iyi yemeği, eğlenceyi ve duvarlarda bir sürü deli zımbırtıyı severseniz Moe Amca'nın Aile Yemliği'ne gelin.
If you like good food, good fun... and a whole lot of crazy crap on the walls... then come on down to Uncle Moe's Family Feedbag.
Uçur şu zımbırtıyı, yoksa iki defa ölürsün!
Fly this plane or you'll experience death then déjá vu.
Şu küçük zımbırtıyı kullanarak alarmı kapat ve kapıları aç.
Use that little black thing to turn off the alarm and unlock the door.
Şu zımbırtıyı yukarıdan alıp küçük sırt çantama atmıştım.
I pulled that sucker down and I had that thing in my little backpack
Sana bir şey söyleyeceğim : Sırf kafana o zımbırtıyı takman ve kocaman bir eşarbının olması, sana ahlâksız davranma hakkı vermez.
- I'll tell you that thingy on your head doesn't give you the right to be vicious.
- Alalım şunu, boğan zımbırtıyı.
- Let's get that, the suffocation thing.
Bu zımbırtıyı çalıştırmayı başardım.
I got this sucker running.
Çevresinde 20 adam varken - - o zımbırtıyı sallayıp duruyor ve sana atıyor - -
He's, like, he had 20 guys around him... and he's got shit he throws at you...
- Bileğindeki zımbırtıyı çıkartacak mısın?
You going to take that LoJack off?
Bana göre Rusların gerçekten de yörüngeye bir uygu çıkarttıklarının ispatıydı bu ve oturup o sinyal sesini dinlemek, iticinin tepemizden geçişini izlerken o zımbırtıyı düşünürken tüylerinizin diken diken oluşuna engel olamıyordunuz.
To me, it was the confirmation of the fact that the Russians had indeed put a satellite into orbit and sitting there listening to that signal and watching the booster go overhead you couldn't help but get goose bumps thinking about that thing.
Haydi Zımbırtı'yı ve yavrularını burada bırakıp ilk gündoğumunu izlemeye gidelim.
Well, let's leave Whatsis and the puppies here. Now, let's go look at the first sunrise.
Üstünde şu zımbırtılı kostüm vardı. Sonra Vittorio Scraman geliyordu,.. ... kapıyı iterek "Kimse kıpırdamasın!"
You had a costume with all that stuff, then Vittorio Scraman came... pushed the door open, "Fermi tutti!"
İçerde bulunduğum üç yıI, yedi ay, iki hafta boyunca tattığım en olağanüstü şey bu zımbırtı.
In the three years, seven months and two weeks that I've been in the bag, that's the most extraordinary stuff I've ever tasted.
15 yıldır kulağımda bu..... zımbırtıyla burada oturuyorum ve tek kuruş bile zam almadım.
I've been sitting here for 15 years... with this damn thing in my ear and ain't got one raise yet.
... çubuğu, zımbırtısı, arabası Oskar'ı, bıçağı, muzu hıyarı, salamı, sucuğu kulesi, Bay Mutlu'su, Peter'ı, ağaçkakanı, ufaklığı tüfeği, boynuzu, orta bacağı, eti oyun çubuğu tek gözlü canavarı ön derisi, aşk kası, fülütü yılanı...
wang, thang, rod, hot rod, humpmobile, Oscar, dong, dagger, banana, cucumber, salami, sausage, kielbasa, schlong, dink, tool, Big Ben, Mr Happy, Peter, pecker, pee-pee, wee-wee, wiener, pisser, pistol, joint, hose, horn, middle leg, third leg, meat, stick, joystick, dipstick, one-eyed wonder, junior, little head, little guy, rumple foreskin, Tootsie roll, love muscle, skin flute, Roto-Rooter, snake...
50 yıl öncesine kadar, atomun en ufak şey olduğuna inanıyordunuz ta ki onu ayrıştırıp şu karmaşık zımbırtı ortaya çıkana kadar.
And up till 50 years ago, you thought the atom was the smallest thing until you split it open and this whole mess of crap came out.