Âdil translate English
140 parallel translation
O zaman âdil olur muydunuz?
Then will you be just? "
Bu pek âdil değil. Âdil değil, öyle değil mi Nancy?
This is hardly fair, is it, Nancy?
Âdil ya da değil, çabuk onu bana ver, seni yaşlı bunak.
Fair or not fair, give it here, you avaricious old skeleton.
Hadi, böylesi âdil olur, değil mi?
Go on, that's fair enough, isn't it?
Bu hiç âdil değil.
That's not fair.
Âdil bir şekilde bölüşün.
Split it fairly.
Ama yine de âdil olmak için kendimize şunu sormalıyız. Bu adamın ne zararı olmuş?
I think it's only fair to ask ourselves this question... what harm has the man done?
Âdil bir dövüş ile, kedinin bu köpeği yeneceğine şaşırmazdım.
I wouldn't be surprised if in a fair fight that cat'd whip this dog.
Âdil olur.
It's fair.
Bence bu yeterince âdil değil, çünkü ben herkesten daha az hisse alacağım.
But no matter how you figure it out, I still don't get as much as anybody else.
Aksi hâlde bu âdil olmaz.
Otherwise, it just ain't fair.
Bunun karşılığında âdil ücret alacaksın.
For that I'll pay you a fair day's wage.
Ben âdil dövüşürüm.
I'll fight fairly.
Koçların eşit olmaması âdil bir yarış olmayacağını gösteriyor.
Having won with Flail, decency and fairness compel me to stay with him.
Sanırım oldukça âdil.
It's fair enough, I suppose.
Dostlarına karşı âdil ol.
Treat your friends fairly.
- Âdil davranmıyorsun.
- You're not being fair.
Hayatta âdil olmak lazım.
You gotta be fair in this life. $ 5.75.
Bakın, bu fonun kayyumu benim ama bu hastanenin bundan hiçbir çıkarı yok. Bu hiç de âdil değil.
I'm trustee of the fund, but this hospital receives nothing from that.
Kahretsin Hob, bu âdil değil biliyorsun.
Damn it, Hob, you know that's not fair.
Hepsi de âdil bir yargılanmayı hakediyor.
They all deserve a fair and costly trial.
İşte buradayım ve size âdil bir teklif yaptım.
I'm here. I've made you a fair offer.
Şirkette bir hisse teklif etseydiniz, o zaman âdil olurdu.
Fair would be a percentage in the company.
Hiç âdil değil.
He doesn't seem real.
Buraya sıfır ihtimalle geldiysek bu hiç âdil değil!
And we don't have a fucking chance, and that ain't fair!
- Bu... Bu âdil değil.
- It's-lt's not fair.
- Bu âdil değil!
- It's not fair!
Âdil değil.
It's not fair.
- Ya da âdil.
- Or fair.
Kesinlikle âdil değil.
Oh, it's certainly not fair.
İmparatorluğun tek bir hükümdarı olacak âdil bir hükümdarı.
The empire will have only one ruler... one benevolent ruler.
Hayat âdil değildir.
Life is same!
- Onlara âdil davranıyorum.
- I treat them fair.
Bu hiç de âdil değil.
That's not fair.
Parayı almak istemedim çünkü oyunu âdil oynamadığını düşünüyorum.
I didn't want that money, because I think you didn't play fair.
Dylan ve diğerleri bana âdil davrandı mı?
Were Dylan and the rest fair for me?
Gavin, bu âdil değil.
Gavin, that's not fair.
Sence bu âdil mi?
Do you think it's fair?
Anladım ki bu âdil.
I knew it was fair
Atalarımın ruhları ne de âdil bir bedel!
What's a fair price for the souls Of my ancestors?
Bu âdil değil!
But it's not fair!
Yeterince âdil.
Fair enough.
Bu hiç âdil değil.
It isn't fair.
Âdil insanlar, iyice düşünmeden bir karara varmazlar.
Righteous people jump to conclusions, too. Make mistakes, too.
Mahkeme âdil değil.
This is not fair.
Hiç âdil değil.
I mean, it's not fair.
Ne, hayat sana âdil davranmıyor mu?
Why, isn't life treating you well?
O âdil bir kurtarıcıdır, alçakgönüllüdür. Onun egemenliği bir denizden bir denize Fırat'tan yeryüzünün uçlarına dek uzanacak.
He is just and endowed with salvation... and his dominion will be from sea to sea... and from the river to the ends of the earth.
Lin bana âdil davrandı mı?
Has Lin been fair to me?
Tamam, çok âdil.
Okay. That's fair.
Bu hiç de âdil değil.
That is not fair.