Çatal translate English
2,017 parallel translation
Yani bulaşık makinesini yeni çalıştırdım. Sana yetecek kadar çatal bıçak olacaktır.
No because I just ran the dishwasher so there should be enough silverware for you.
Ne yapacağımı bilemedim, panikledim ve elime bir çatal geçirdim ve yüzüne sapladım!
I didn't know what to do, so I panicked and I grabbed a fork off the counter... and I stabbed her in the face!
Biri bana çatal versin.
Somebody get me a fork.
Çatal kullan Gabriel.
Use the fork, Gabriel!
Kaşık ya da çatal mı?
Is it a fork or a spoon?
Çatal getireyim.
Got forks here. Here you go.
Kaşık çatal falan yok mu beyler?
Now where's Reynolds? Can I have some silverware, gentlemen? Silverware.
İyiyim tabii çıplak elle babamın kıç çatalından bok ayıklamam dışında.
I'm fine, except I just scraped the shit out of my father's ass-crack with my bare hands!
( Tabak, çatal bıçak sesleri )
[Dishes, Silver ware Clattering]
Biliyorsun, dışarı çıkıp içinde patates püresi ve rulo köfte olan ufak kutularda yemeklerini alıyorlar ve çatal bıçağı nasıl kullanacaklarını öğrenmeye çalışıyorlar.
You know, and they go out and get little takeout boxes with mashed potatoes and meat loaf and try and figure out how to use the little knives and forks?
Çatal.
Fork.
Annem çatalını kapalı tutardı.
Mom keeps her ass crack in.
Yeni göğüs çatalın güzel oldu.
Your new bust line turned out well.
Bak çatalına çıkmaya çalışıyor bak.
Look at it. It's trying to move on your fork. Look at it.
Levililer 11 : 3 : "Sadece çatal ve yarık tırnaklı, geviş getiren hayvanları ye."
Leviticus 11 : 3 : "Only that which parteth the hoof and cheweth the cud among the beasts shall ye eat."
Demek bu yüzden çatal bıçak çekmecesi fırının üstündeydi.
That's why the silverware drawer was on top of the oven.
Onunla tanıştığımda bir konserve açacağı ve plastik çatalı vardı.
When I met the guy, he had a can opener and a plastic fork.
Ve ısıya dayanıklı bir barbekü çatalı.
And the temperature-sensing barbecue fork.
Kurbanınız ne bulursa yiyen ve çatal kaşıkla da barışık olmayan biriymiş.
Your victim was a messy eater. Not too proficient with a fork.
Çatal bıçaklar?
Silverware?
Odasının şeklini değiştirir,... çatal bıçakları düzenler. Çok çalışkan bir çocuktu.
Rearranging her room, sorting out the silverware.
Mümkünse birisi Bay Trillo'ya başka bir çatal sokmadan önce.
Preferably before someone sticks another fork in Mr. Trillo.
Erkeksi bir şeyler verseydin, üçlü çatal, sakal falan.
You've got to give me something manly, like a trident, or a beard.
Onlara çatal mı saplayacaksın?
Gonna stick a fork in them?
Burada kalıp benim yerime salata çatalı seçebilirsin.
You can stay here and choose salad forks with me.
Ve Tanrı aşkına, Barnes, çatalını görmekten bıktım.
And for God's sakes, Barnes I am tired of seeing your butt crack.
Kenarlarda vardı, yumurtalarıma kadar. Hatta hala göt çatalımda bile var!
It went all over my balls, and I've still got loads in my arse crack!
Ve bokun geri kalan parçasını atmak için de bir çatal kullandığını.
And used a company fork to scrap off the rest of it.
Çatalını bırak.
Put down your fork.
Yemek yemeyeceksen, çatalını koy.
If you don't want to eat, put your fork down.
Bence bu bir çatalın parçası.
I think... it's part of a pitchfork.
Çatal tutan bir şeytan.
Devil holding a pitchfork.
Zahmet olmazsa çatal, bıçak ve kaşık.
A knife, a fork and a spoon, if that's not too much trouble.
Çatal için sağ ol.
Thanks for the fork.
Kıç çatalına adımı dövme mi yaptırdın?
You had my name tattooed above your ass crack?
Her arabadan inişinde çatalını görmek istemediğim için mi? Pekâlâ, iyi.
Because I don't want to see your butt crack every time you get out of the car?
Na e kitap vermek, bir hindiye oyma çatalı vermek gibi bir şey.
Oh wow, giving you books is like... giving reading glasses to a blind person.
Çatalını vurmayı kes.
Stop banging that fork.
- Akort çatalı gibi.
Like a tuning fork.
Yani bütün bu yapı dev bir ses çatalı ve doğa ana da vurup duruyor.
As in this whole freaking structure is one giant tuning fork. And mother nature's just banging away.
Çatalın ucundaki cennet.
Mm. Heaven on a fork.
Çöp öğütücünün içinden çatalı çıkarmaya çalışırken öğütücünün düğmesine bastı.
He hit the switch for the garbage disposal while I was trying to fish a fork out.
Sen Pocahontas çatalını kullanmayı bırakalı beri yemek duası etmiyoruz ki.
We haven't said grace, since you stopped using your Pocahontas-fork.
Çatalını kullan.
Use your fork.
Göğsüme bir çatal saplamışlar gibi ; bitmişim ben.
Like stick a fork in me, I'm done.
Neler yapıyordunuz siz? Bu çatalı ve bu bıçağı yıkadık.
Well, we did this fork and this knife.
Bu çatal senden daha değerli.
I can count on the spork more than you.
O adama çatal sapladım!
I stabbed that guy with a fork.
İstersen bana vurabilirsin veya çatal batırabilirsin.
Um... you can hit me, if you like, or, er... or even fork me.
Yani, sen - - Benden göğüs çatalına
- I mean, do you...
Küçük çatalı kullan.
Small fork.