Çıkmıyorum translate English
948 parallel translation
O zamandan beri dışarı çıkmıyorum.
I've not been out.
O zamandan beri çıkmıyorum.
I've not been out since.
Çıkmıyorum.
I'm not leaving.
- Hayır, çıkmıyorum.
- No, I won't.
Artık Bob'la çıkmıyorum.
I don't go out with Bob anymore.
Çıkmıyorum ve sen de çıkartmıyorsun.
I'm not leaving, and you're not throwing me out.
Hayır, çıkmıyorum.
I should say not.
Buradan çıkmıyorum.
I'm not leaving here.
Uzun zamandır sahneye çıkmıyorum.
I haven't been on the stage in a long time.
Artık dış işlere çıkmıyorum ben, Amy.
I don't go out on jobs any more, Amy.
Çıkmıyorum...
I won't leave...
Dışarı pek çıkmıyorum.
I don't go out much.
Antika mağazalarından çıkmıyorum.
I'm always in antique shops.
Yatak ücretini ödedim ve çıkmıyorum.
I paid for the berth and I am not leaving.
Biliyorsun fotoğraflarda iyi çıkmıyorum.
You know Ι never Ιook good in photos.
Televizyona çıkmıyorum.
I am not going on television.
İzine çıkmıyorum, yüzbaşım.
I'm not taking my vacation, captain.
- Dışarı çıkmıyorum.
- I'm not leaving.
Hayır, çıkmıyorum.
No, I'm not.
Evet bir aydır ortaya çıkmıyorum.
So I didn't show up for a month.
Şu an biriyle çıkmıyorum.
I'm not seeing anyone in particular.
Yukarı çıkmıyorum.
I don't go upstairs.
Geceleri dışarı çıkmıyorum.
I don't go out at night.
- Tek başına dışarı çıkmıyorum.
- I don't go out by myself.
Son zamanlarda çıkmıyorum, niye ki?
Well, I... I haven't been going out, why?
- Artık dışarı çıkmıyorum.
- I'm not going out.
Çıkmıyorum.
I'm not.
Buna karşı çıkmıyorum.
I do not deny that, sir.
Ben dışarı çıkmıyorum ve siz de içeri gelmiyorsunuz.
I ain't coming out, and you ain't coming in.
Çıkmıyorum.
I'm not coming out.
Erkeklerle çıkmıyorum.
I don't go out with men.
Bunu son söyleyen adam, peşinden "ama 13 yaşındakilerle çıkmıyorum" demişti.
- Oh, God. The last time a guy said that he followed it up with, "But I don't date 13-year-olds."
Ne şanslısın! Ben de çıkmıyorum.
Well, lucky for you, neither do I.
Seninle çıkmıyorum.
I'm not going out with you.
- Yıllardır dışarı çıkmıyorum.
You know it? - I haven't gone out in years.
Hiç dışarı çıkmıyorum.
I never go out, so to speak.
Bu evden asla çıkmıyorum.
I never go out of this house.
Çıkmıyorum.
I will not!
Ben de tam olarak anlayamıyorum ama geçen sefer ateşlediği tüp dünya dışına çıkmıştı.
I don't properly understand it... but the cylinder it shoots out last goes - swish - right away from the Earth.
Evliliğimle göstermek istedim ki,... her ne kadar yoldan çıkmış olsa da, ben inanıyorum ki bir kadının sunduklarını reddetmesine engel olan..... doğuştan sahip olduğu şefkat ve inceliğidir.
I wanted to show by my marriage that though he was led astray, as I believe by that innate kindliness and courtesy of his which made it so hard for him to rebuff the advances of a woman,
Affedersiniz bayan, benim oğlan dolaşmaya çıkmıştı, onu bulamıyorum.
The little one loses everything.
Kontrolden çıkmıştım, bunu şimdi anlıyorum.
He wanted to kill him.
Çıkmıyorum.
What did I do?
- Çıkmış. - Anlıyorum.
He's away.
Hayır, erkeklerle çıkmıyorum.
No, I don't date men.
Koca Jim ve senin aynı ahırdan nasıl çıkmış olabileceğinizi hala anlayamıyorum.
I can't figure you and Big Jim out of the same stable.
Hatırlatıyorum ki önceki yıllarda olduğu gibi, uçaklar emrinizde olacaktır çiftçileri küfe karşı uyarmanız için, asmaları mahveden bir hastalık, insanları perişan eden diğer ideolojik hastalıkla ayni anda ortaya çıkmıştır.
I remind you that as in previous years, airplanes and flyers will be placed at your disposal to remind the farmers that mildew, a disease that destroys vines, appeared simultaneously with that other ideological disease which has devastated men.
- Çıkmıyorum.
I don't. You told me you did.
Hatırlıyorum da bir kez Paris'te, sigara almak için dışarı çıkmıştı, sonra bir baktık Seine nehrinde çıplak yüzmekten tutuklanmış!
I remember once in Paris, he just stepped out for cigarettes and the next thing I knew he was arrested for floating nude down the Seine!
Anlamıyorum. Böylesine garip bir öldürme şekli kimin zekasından çıkmış olabilir ki?
Who could conceive of such a bizarre way to kill?
- Ne o? Hiç sesiniz çıkmıyor bakıyorum. - Canımız sıkılıyor hocam.
- What's up, I don't hear anyone talking.