Ödev translate English
1,371 parallel translation
Onun yaşında benim olduğumdan daha iyi bir durumda.Hatta bir ödev külübü bile var.
He's better than I was at his age. Even has a kind of homework club.
Şimdide ödev yapıyorum.Senden naber?
Now I'm just doing some homeworks. What's up?
Lennie, bundan iyi bir ödev konusu çıkar.
Lennie, that might make a good paper.
İyi bir ödev verdin.
You did good work.
- Sonra başka ödev olur.
- And then there'll be another paper.
Kalabilirsin ama bu ödev D alır.
You can stay. But this is a D paper.
Bir sayfa dolusu yalanı ödev olarak veremezsin.
You are not going to turn in a paper full of lies.
Bu öğleden sonra bana neden onun kahramanı olduğuma dair 300 kelimelik bir ödev yazdığını söyledi.
He told me this afternoon he's writing a 300-word report about how I'm his hero.
- Sizi beraber tutuyorum, ve size ekstra bir ödev daha veriyorum, Beraber yapmanız için
- I'm keeping you together, and giving you an additional assignment, which you'll do together
Kimya sınavından çaktım, birkaç ödev yapmadım...
I failed this chemistry quiz, slacking off on some homework.
O zaman sana bir ödev veriyorum.
I have an assignment for you.
- Bayan, uh, Bayan Fisher sana hiç ödev vermiş miydi?
- Did, uh, did Miss Fisher give you an assignment?
Ödev için mi?
- About the paper?
Bak, ödev burada artık.
Look, the paper's in now.
- Hayır, Tanrım ödev yüzünden.
It's the paper.
Ödev yapmaya çalışıyorum.
I'm trying todo my homework.
Verilen ödev ailenin resmini çizmekti.
The children's assignment was to draw a picture of their family.
Bu ödev A artı almış.
This is an A-plus paper.
Ödev vermedi ki.
She didn't give us any.
Tamam, insana bu kadar ödev verilmez. Kesinlikle katılıyorum.
Okay, she's being really unfair with all this homework.
- Hafta sonuna ödev verdiler mi?
- Okay. - Any homework for the weekend?
- Ödev zamanı televizyon yok.
Hey, no TV during homework. Ha ha! I win!
Tabi eğer siz bana Üç yeni ödev getirmezseniz. Bahar tatilinin sonuna dek.
That is, unless you all turn in... three new term papers... by, let's say, the end of spring break.
Ödev olarak beş sayfalık bir kompozisyon yazacaksınız. Bir hafta süreniz var. Romeo ve Juliet'te tekrarlanan karanlık-aydınlık karşıtlığı... imgesinin ana izlekteki işlevini açıklayın.
So your assignment is to write a five-page paper... due a week from Friday... describing the function of the recurrent imagery... of light against darkness in "Romeo and Juliet."
Barb " a o ödev için sıfır verdim.
I've given Barb an F on that assignment.
Üstelik, öğleden sonraları okunacak ödev de yok ve çocukların hiçbiri nasıl uyuşturucu kullanılacağını bilmiyor.
Also, there's no homework to correct in the evenings and well, none of the kids know how to use drugs.
Ee, hangi konuda ödev yazıyorsunuz, flört konusunda falan mı?
So, what are you writing a school paper on, dating or something?
- Ödev mi?
- Homework?
- Ödev yapıyorduk.
- We are doing homework.
Bu bir ödev.
It's homework
Hocalar ödev vermez.
Teachers wouldn't give homework, this is the first day of school.
- Bana ödev verdi.
- He set me some work.
Ya ödev, ya kahvaltı!
Either homework or breakfast!
Bir ödev daha var.
Poli sci.
Bana ödev mi veriyorsun?
Giving me homework?
Bu ödev berbat.
This sucks.
Şu yaptığım ödev...
That assignment I turned in...
- Ve Salıdan önce haber ver. Çünkü Duygusal Ruh Sağlığı dersim için bir ödev hazırlıyorum. Konusu da belli bir yaştaki kadınların yalnızlıkla nasıl baş ettikleri.
- And let me know before Tuesday...'cause I'm doing a paper for my emotional mental health class... about how women of a certain age cope with loneliness... and I think you'd be a great lead-off anecdote.
Senin yapman gereken bir ödev yok muydu?
Hey, don't you have a paper to write?
İki gün önce üstesinden geldiğim test için çok fazla ödev bu.
That's a lot of homework for a test I nailed two days ago.
Bir kerecik ödev yapayım dedim.
I do my homework once in a while.
Ariel, bu gerçek bir ödev.
Ariel, it's really homework.
Ödev, bir kavanozda kaç peni olduğunu tahmin etmek.
The assignment is to guess how many pennies are in the jar.
Bayan Reed bir sürü ödev verdi, o yüzden...
Miss Reed really loaded me up with a lot of work, so...
Ödev yapmayı planlıyordum.
Actually, I was thinking of doing my homework.
Arkadaşlarımı bir ödev partisine çağıracaktım, ama abur cuburlarım mahvolmuş.
My classmates were come for a party special duties, but now my Refreshments are ruined.
Çocuklar kaykaylarının üstünde yemek yemek isterler, odalarını temizlemezler ve ödev yapmaktan nefret ederler.
Kids want a snack that skateboards, won't clean its room and hates homework.
Lex, söylediğin yüksek proteinli meyveler hakkında ödev yapmayı düşünüyordum.
you know, lex, i was thinking i'd write a paper on that high-protein kelp you said you were working on.
Ödev yapıyor.
He's doing schoolwork.
Bu gerçek bir ödev değil ki.
This isn't really homework.
Evet, eminim ödev yüzündendir.
- Yeah, sure, homework.