Ümit translate English
2,376 parallel translation
Sana ümit veriyor öyle değil mi?
She's holding out on you, isn't she?
O zaman ne halt ümit etmem gerekiyor?
Well, then what in hell do I have to hope for?
Aklımdan geçen son şeyin, güzel bir şey olmasını ümit ederdim.
I would just hope that my last thought was a good one.
Belki de nihayetinde, ümit edebileceğiniz tek şey aklınızdan geçen son şeyin güzel bir şey olmasıdır.
Maybe in the end, all you can really hope for is that your last thought is a nice one.
Gerçekten ipliyor musun, yoksa bana ait yeni bir şeyi göstererek konuyu sana ait yeni bir şeye getirmemi mi ümit ediyorsun?
You give a crap? Or are you just hoping that by pointing out something new of mine, I'll segue the conversation into talking about something new of yours, like...
Ama çıktığım zaman, babamın söylediği yoldan gidecektim ve o dansın beni ayakta tutacağını ümit ediyordum.
But when I was out, I'd try and follow what my daddy had said. ... and hope that the dancing would keep me right.
Craig, o lâkabın tutmayacağını ümit ediyordum.
You know, Craig, I was kind of hoping that nickname wouldn't stick.
Hayır efendim, fakat arama timlerimiz bölgeyi tarıyorlar, Ajan Walker'ın daha fazla bilgiye sahip olduğunu ümit ediyoruz.
No, ma'am, but we have search teams out looking for the men, and we're hoping that agent walker has more information.
Yine de boşa ümit vermek istemem.
I don't want to get anyone's hopes up here. We're talking a slight chance.
Dubaku yakalanırsa, ümit edelim, hükümet içerisinde ihanet edenlerin isimlerini söylesin.
Once they find him, hopefully he'll tell us the names of all the people on his payroll that are inside our government.
Gün gelir de bu çocuk doğru bir pas verir diye ümit besliyorum.
I keep hope that once in a while this kid throws to somebody on his own team.
Ne ümit etmek, ne yalvarmak ne de dua etmek bu durumu düzeltebilir.
No amount of hoping, begging or praying is gonna fucking fix it.
Orada olacağınızı ümit ediyorum.
I trust you'll be there.
Güpegündüz öldürülmüşler. Çatışma sona erdiğinde kendilerine sığınak olmasını ümit ettikleri bir evin birkaç metre dışında.
The five were to die at sunrise, only yards from a building... which they believed to be a sanctuary when the battle was over.
Çalış ve ümit et, biz kızlarımıza böyle söyleriz, Bay Dussel.
Work and hope, that's what we tell our daughters, Mr. Dussel.
Ufacık, insancıl bir jest yapıyorum ve seni bırakacağıma dair bir ümit beliriyor içinde.
It only takes a simple, human gesture to ignite the small hope that I might let you go after all.
Kurtulanlar için tek bir ümit vardı : Noah ordu üssü ile telsiz bağlantısı kurmak.
A single hope for the survivors : radio to the military base in Noa
Genel havada, bir ümit ve ayrılık hissiyatı hakimdi.
A feeling of expectation and departure was in the air.
Beni merak etme çok iyiyim ve sana uzun uzun sarılmayı ümit ediyorum.
I want to reassure you I am well and hope to hug you again in a long embrace,
Massey ailesi en içten özürlerini sunuyor. Bu miktarın bu talihsiz ilişkinin oluşturduğu rahatsızlığı bir miktar azaltacağını ümit ediyorlar.
The Massey family profoundly apologizes and hopes that this sum... will alleviate any inconvenience... that this unfortunate affair may have caused you.
Şahit bulmayı ümit ediyorduk. Bir tane bulduğumuzu düşünüyorum.
We were hoping for an eyewitness, and I think we found one.
Şu şeylerden olmayı ümit edebilirim...
I can imagine you're expecting one of the...
Saat 16 : 10'da Saks temsilcileriyle toplantım var ve kokunun üzerimde kalmayacağını ümit ediyorum.
I have a 4 : 10 meeting with the reps from Saks, and I just hope for your sake this doesn't cling to me.
Bana hiç ümit verici gelmiyor.
It does not seem very encouraging.
Ailem onları fakirlikten kurtaracağımı ümit ediyordu.
Parents hoped I'd end their poverty
- Ama hala ümit var.
- But there's still hope.
George, kan sayımının detaylı sonuçları da geldi ve hiç de ümit ettiğimiz gibi değil.
George, we got the results back from the follow-up of your blood count and it's not what we hoped for.
Yeterince ümit edersem geri döneceğine inanmadan edemiyorum.
I keep thinking that, if I hope hard enough, he'll be there.
"Tanrı'dan, İsa'nın şefkatli yüreğinden ümit et."
"Ηope in the Lord, the bleeding heart of Jesus."
Burada olmaktan çok memnun olmakla beraber Leeds United ile çok iyi ve uzun süreli bir beraberlik geçirmeyi ümit ediyorum.
It's a pleasure to be here... and I'm looking forward to a very good... long - lasting relationship with Leeds United.
Hiç ümit var mı?
Is there any... hope?
Sanırım hala ümit var, çünkü henüz hiç insan kanı tatmadın.
I think there still is hope, because you have not tasted the human blood.
Katılacağınızı ümit ediyorum.
I hope you will.
Aslında uzman olarak sizin bana bir şeyler söyleyebileceğinizi ümit ediyordum.
I was actually hoping that you had something else, being that you're the expert.
Ama Walt'ın durumunda, yani üçüncü seviye adenokarsinoma hastası olan birinde görmeyi ümit edeceğim şey tümörün en az yüzde 25 ila 35 arasında küçülmesidir. Bu durum kanserin terapiye cevap verdiği anlamına gelir.
Now, in Walt's case, with a stage lll adenocarcinoma I'd like to see, I hope to see at least a 25 - to 35-percent reduction in tumour mass something to tell me that the cancer has responded to the therapy.
Olara Kumali Orta Afrika'da ki sivil savaşın bitmesini sağlayacak en iyi ümit.
Olara Kumali... she's the best hope to end the civil war in central Africa.
Önce ümit veriyorsun, sonra satmıyorsun!
You give hope at first, then take them away!
Aslında, bir ümit.
Uh, new hope, actually.
Ama anlayacağını ümit ediyorum.
Well, hopefully she'll understand.
Hep yakın birinin gelip ona ulaşabileceğini ümit ettim.
I keep wishing someone close might get through to him.
Ve yalnızca bana ikinci bir şans vermeni ümit ettim...
And to just expect you to give me a second chance...
Yo, yo, yo, ümit var.
- No, no, no, there's hope. There's always hope.
Her zaman ümit var.
Keep hope alive.
Yine de mucizevi şekilde kaybolduysa, mucizevi şekilde tekrar belirebilir ve sanırım sen de bunu ümit ediyorsun.
But if it can magically disappear, it can magically reappear. And that's what you're hoping.
O da Mingus'a bir sürü antibiyotik verip en iyisini ümit etmiş.
So he gives him a bunch of antibiotics, hopes for the best.
Oğlunun orada olmasını ümit ediyorsun.
You're hoping that your son will be there.
Buraya eski aileni yok edip yenisini kurmayı ümit ederek geldin!
You came back here hoping to end one family and start a new one!
Bu kasabada azıcık ümit kaldıysa, O da siz gençlerdedir.
And if this town has any hope, it's in you young people.
Çalış ve ümit et.
Work and hope.
Garajlarında bir jet bulmayı ümit ediyorlar.
They wanna find a jet in their garage.
Hiç ümit yok.
- This is hopeless.