Alırım translate Spanish
38,484 parallel translation
Şimdi bunu telafi etmelisin ya da özel sektöre gider üç katı maaş alırım.
Ahora tienes que compensármelo o me iré al sector privado... y triplicaré mi salario.
İstersen bu davayı alırım.
Me haré cargo de este caso si quieres.
Ben kahvaltı yapmam ama kahveniz varsa alırım.
Yo no desayuno, pero tomo un poco de café, si hay algo.
Eğer sıkıntım varsa ve yardıma ihtiyacım varsa bu yardımı alırım.
Voy a hacer todo lo que pueda para permanecer en el exterior, y si estoy en problemas y necesito ayuda, Voy a conseguir la ayuda que necesito.
İyi, ben de kayda alırım.
Bien, lo tendré grabado.
Bir kan örneği alırım...
Extraigo una muestra de sangre...
# Senin için her şeyi göze alırım #
♪ Por que me arriesgaría todo ♪
Bazı kızlar zengin kızları ağlarına düşürürken ben tıbbi ürünler alırım.
Algunas chicas se ganan a viejos ricos ligando, yo me llevo suministros médicos.
- Canım ne isterse alırım.
Voy a tomar lo que quiera.
Güney koridoru al. Kuzeyi ben alırım.
Yo me encargo del norte.
- Zorla alırım.
Te lo quitaré por la fuerza.
Peki, istiyorsan anneni alırım.
Bien, si quieres que vaya, iré a buscar a tu madre.
Onu mesaimin sonunda alırım.
Vendré a buscarlo al final de mi turno.
Ben seni alırım demek istedim.
Quiero decir, ¿ yo te recojo?
Ben seni alırım. Sürmeyi seviyorum.
Me gusta conducir.
Seni saat tam 10'da alırım.
Te recojo a las 10 en punto.
Çocuğu ben alırım.
Yo cogeré a la niña.
Yapabildiğin tek iyi şey bu sanırım.
Al menos hay algo que haces bien.
Bayan Annalise, şampanya alır mıydınız?
Srta. Annalise, ¿ quiere champán?
RS Otel'e gittiklerini ve saldırı sonrası kaçtıklarını halihazırda kanıtladım.
.. que estas chicas fueron al Resort RS con la intención de extorsionar. Y que huyeron post agresión y se escondieron.
Seni öldürsem sigorta ödemesi alır mıyım Arthur?
¿ Me pagaría el seguro si te matara, Arthur?
Alıcılara biri onların işine çomak sokarsa yapabileceklerinin sınırını gösteriyorlar... -... tıpkı demin bizim yaptığımız gibi.
Están mostrando los compradores la extensión completa de lo que harán si alguien trata de tornillo con ellas como el que acabamos de hacer,
Basit bir yazı hatası. Muhtemelen ruhsatımızı bugün alırız.
Es un error burocrático, así que hoy deberíamos conseguir la licencia.
Sanırım kendime bir şişe Rose şarabı alıp yine Bayan Fields'a gideceğim.
Supongo que voy a tener que comprarme un vino rosado e ir de nuevo a casa de la Sra. Fields.
Sanırım ilk işimiz, Doktor Heywood'la ilgili.
Ahora, creo que nuestra primera acción en este negocio concierne al Dr. Heywood.
Daha kimseyle tanışmadım, ki tanışsam bile kelepçe safhasına geçmemiz biraz zaman alır.
Vine solo. Todavía no conozco a nadie. Va a tomar mucho tiempo, incluso cuando conozca a alguien, llegar hasta lo de usar las esposas.
Sanırım konuşamayız.
Al parecer no.
Church'ün cebinde çok fazla polis var. Her zaman beş adım önümüzde. Conahan da olmayınca Church'ün SKB'ye olan saldırısını da göze alınca bence ekibe daha fazla adam almalıyız.
Hay demasiados policías a los que Church les paga para mantenerlo cinco pasos por delante y con Conahan muerto y el asalto de Church a la UAC, creo que tenemos que traer más hombres al redil.
Sizin de onlardan biri olduğunuza ne kadar şaşırıp, haz aldığımıza inanamazsınız meclis üyesinin kullandığı o terim neydi?
No creerá lo sorprendidos y deleitados que estuvimos al descubrir que usted fue uno de esos... ¿ cuál fue ese término que utilizó el concejal?
Yanlış adamı yakaladın sanırım dostum.
Creo que tienes al sujeto equivocado, amigo.
Tommy'le ABD Açık'a gittiğimiz zamanı hatırlıyor musun? Tommy Maria Sharapova'ya artistlik yapmak istiyor diye sen helikopter indirmeye çalışmıştın sonra babam da o büyük yatırım anlaşmasını feshetmişti.
¿ Recuerdas cuando Tommy y yo fuimos al Abierto de Estados Unidos y tú trataste de aterrizar un helicóptero en la cancha porque Tommy quería impresionar a Maria Sharapova y por culpa de eso papá se perdió un importante trato de adquisición?
- Sanırım Prometheus'un yerini biliyorum.
Creo que ya sé dónde está Prometheus. - Llamaré al equipo.
Kahve alır mısınız, beyler?
¿ Un café, compañero?
Hepimizin bir yarası var, utandırılma, yasını tutacağımız biri var.
Todos tenemos una herida. Una humillación. Un muerto al que llorar.
Bunu, sen gidince almaya başlamıştım. Neyse ki çok uzun sürmedi bu yüzden yoksunluk bir kaç gün alır.
Por suerte no ha sido por mucho tiempo, así que dejarlo ahora solo me tomará un par de días.
Loksat'ın muhasebecisini ele geçiririz... Bu da bizi Loksat'a bir adım daha yaklaştırır.
Podría acercarnos al mismísimo LokSat.
- İdare eden herifi tanırım.
Conozco al tipo que lo lleva.
Benden emir alır mısın?
¿ Aceptarías órdenes de mi parte?
Umarım Dana onu eve alır.
Espero que Dana lo deje entrar.
Müteahhiti hazır buradayken, çocukların banyosuna da göz atmalarının bir sakıncası var mı?
¿ Les importaría que, ya que él está aquí, le echáramos un vistazo al baño de los niños?
Uzak durmaya çalışırım.
Trato de mantenerme al margen de todo.
Sanırım herkesi hasta...
Creo que necesitamos llevar a todo el mundo al...
Her türlü yardımı alırız.
Arreglamos las cosas para que salgan a nuestro favor.
Beni alır mısın?
¿ Me recoges?
Hayır, akşama kadar bana bir çuval para verecek... kimseyi tanımıyorum.
No, no conozco a nadie que estuviera dispuesto a a darme un montón de pasta al atardecer.
Evet, ayrıca Adam ismindeki A'yı atarsanız dam kalır. İbranice'de bu da kan anlamına geliyor.
Además si al nombre de Adán ( Adam ), le quitas la A y sólo dejas d-a-m, en hebreo, dam significa sangre.
Bu ritüel, Mısır Tanrısı'nın yeraltına girmesi için kandırılıp kafasının kesildiği hikayeyi anlatıyor.
El ritual recuerda la historia del maíz, en la que Dios es engañado para que baje al inframundo, donde es decapitado.
Mısır Tanrısı'nın kafasını alıp dünyay dönerler ve onu toprağa ekerler.
Vuelven a la tierra con la cabeza del dios del maíz y la plantan en el suelo.
Ölümleri ve yeniden doğuşları en önemli mahsülleri olan mısırla ilişkilendiriliyor. Mayalar her yıl mısır hasadına bel bağlıyordu.
Su historia de muerte y renacimiento estaba atada al crecimiento de su cultivo básico, el maíz, un acto de creación del que los mayas dependían cada año.
Son zamanlarda, bu savaş için bedenini temizlediğine inandığı çamaşır suyu, amonyak ve lavobo açıcı karışımından oluşan temizlik malzemelerini içiyor.
Recientemente, creyó que limpiaría su cuerpo para el conflicto próximo al ingerir una mezcla de limpiadores caseros, que incluía lejía, amoníaco y limpiador de cañerías.
Eski alışkanlıklar zor ölüyor sanırım.
Los viejos hábitos, supongo.