Aydın translate Spanish
3,553 parallel translation
Görüyorsunuz ya, Kroth'un rüzgarlı çöllerinde ya da 30 Rockefeller Plaza'nın floresanla aydınlanan toplantı salonlarında olmamın hiçbir önemi yok.
No importa si estoy en las dunas de Kroth en la sala de juntas del 30 de Rockefeller Plaza.
Ama birinin gelip yolu aydınlatacağını ümit ediyoruz.
Pero tenemos la esperanza de que alguien la devuelva e ilumine el camino.
En aydınlık günde, en karanlık gecede hiç bir kötülük gözümden kaçmayacak şeytanın gücüne ibadet edenler korksun Yeşil Fenerin gücünden!
En el día más brillante, en la noche más oscura, ningún mal escapará a mi vista. Deja que aquellos que adoran el mal teman mi poder, ¡ la luz de Green Lantern!
Kayıkhanedeki konuğumuz Point Blank'in kirli sırlarını aydınlatabilir.
Nuestra invitada en la nave debería ser capaz de derramar algo de luz en los pequeños sucios secretos del A Quemarropa.
Ülkelerimizin çok fazla ortak noktası var. Ve hiçbir şüphem yok ki bu hepimiz için aydınlatıcı olacak. Viktor, kalçalarımı sıkmaktan hoşlandın mı?
Es mucho lo que nuestros tres países tienen en común... y no tengo ninguna duda de que será beneficioso para todos. ¿ Disfrutaste la tocada de culo, Viktor?
Siz bu dünyanın efendilerisiniz. Ve içinizde aydınlık var.
Ustedes son amos de este mundo y ya han alcanzado la iluminación.
Bazı davaları asla aydınlatamazsın. Lakin içimde bir his var. Bu seferki bir gün dönüp dolaşıp açığa çıkacak.
Algunos casos, nunca se resuelven, pero tengo el presentimiento, tengo el presentimiento esté nos volverá a las manos algún día.
Aydınlanma anın bu mu?
¿ Y crees que es un momento clave de mi subconsciente?
Tam bir aydınlanmanın olduğu bir düzeydesin..... ve Jack'in haklı olduğunu anlıyorsun, meditasyon tam bir zaman kaybı, sana verdiği iş yemekleri ile ilgili olan kitabı okuyarak geçirebileceğin bir zaman,
Has llegado al nivel de la total iluminación y te has dado cuenta de que Jack tenía razón la meditación es una pérdida de tiempo, tiempo que hubieras podido dedicar a leer ese libro que te dio en un almuerzo de negocios,
Ama birinin gelip yolu aydınlatacağını ümit ediyoruz.
Pero esperamos que alguien venga e ilumine el camino.
Kesintinin sebebini hâlâ bilmiyoruz. Ama birinin gelip yolu aydınlatacağını ümit ediyoruz.
Todavía no sabemos por qué la electricidad se fue, pero esperamos que alguien llegue e ilumine el camino.
Ama birinin gelip yolu aydınlatacağını ümit ediyoruz.
Pero esperamos que venga alguien e ilumine el camino.
Kesintinin sebebini hâlâ bilmiyoruz. Ama birinin gelip yolu aydınlatacağını ümit ediyoruz.
Todavía no sabemos por qué se fue la electricidad, pero esperamos que alguien llegue e ilumine el camino.
# Aklımın köşelerini aydınlatıyorlar #
# Alumbran los rincones de mi mente #
Benim adıma, bazı şeyleri aydınlattığın için teşekkür ederim.
- ¿ En cuánto tiempo me lo aclararás?
Burada istediğiniz ama son beş mekanda olmayan her şey var... Aydınlık, spor salonu hırdavatçıya yakın ama bilgisayarcıya uzak...
Este sitio tiene todas las cosas que quieres que no tenían los cinco sitios anteriores, claraboyas, gimnasio, cerca de una ferretería, pero lejos de una tienda informática.
Sizi aydınlatayım. Bu bir kaza değildi ve artık güvenli bir mekanınız yok.
Pues les aseguro esto no fue un accidente.
Sağ tarafın tamamı aydınlandı.
Todo el lado derecho está encendido.
- Onu aydınlattım. - Evet, sonra onun kanıyla yeri aydınlattınız.
- Si, y luego usted lustró el piso con su sangre.
Kahvemi içene kadar gün aydın değil.
No hasta que me tome mi café.
Sabahın 3 : 30'unda yataktan fırlayınca gün pek aydın olmuyor.
No hay nada de bueno en que te saquen a rastras de la cama a las tres de la mañana.
Diğer bir çok örnek Melekler, bulutlar veya ışığın farklı ikonaları yada tasarımları olarak açıklanabilir. Fakat bu resimde, parlak bir diskten çıkan dört ışının yeni doğan hazreti İsa'yı aydınlattığı görülüyor.
Hay tantos otros ejemplos que pueden ser explicados por diferentes iconografías, representaciones gráficas de los ángeles en nubes y luces, pero si nos fijamos en esta pintura, solo vemos un disco sólido, brillante, con cuatro rayos láser iluminando al niño Jesús.
Huzur içinde yatsın diye nasıl öldürüldüğünün aydınlatılmasını istedin.
Quería que aclaráramos cómo murió para que pudiera descansar en paz.
"Doğa ve onun kanunları gecenin karanlığında gizleniyor. Tanrı,'Newton'a izin verin'dedi ve her şey aydınlansın."
"La naturaleza y sus leyes yacían ocultas en la noche Dios dijo'Dejen a Newton ser', y todo fue luz."
Lütfen burada ne aradığınız hakkında beni aydınlatın.
Por favor, ilumíneme en cuanto a lo que busca en nuestro aire enrarecido.
Annesinin o doğmadan önceki hayatını dinlemekten hep hoşlanmıştır. Ayrıca Harry'nin, annesinin film ekibindeki üyelerden biriyle bir gönül macerası olması olasılığını aydınlığa kavuşturabileceğini fark eder.
Siempre le gusta escuchar sobre la vida de su mamá antes del nacimiento de Sarah, y también se dio cuenta de que este Harry podría ser capaz de arrojar más luz sobre la posibilidad de que su madre haya tenido una aventura
Herkes kendi dijji *'lerini paylaşarak beni aydınlatsın ki onları ateşimle doldurayım. "
Decidle a todos que me alumbren con sus dígitos, tengo que grabarlos en mi máquina. "
Tuğçe Aydın
Una traducción de : kamehouse.
Belki de karma'nı mahvettim ve bir sonraki hayatında bir kelebek olarak gelip, aydınlanma hayallerine bir darbe indirdim ya da Budistler her neye inanıyorsa.
Quizás arruiné tu karma o haya puesto una curva en tu plan para alcanzar la iluminación y volver en forma de mariposa o lo que sea que hagan los budistas. Puede que haya enfadado a todo el cosmos.
Adam beni bugün üç kez aradı Palm Beach hotel süitindeki doğu aydınlatmasını doğrulamak için.
Este hombre ya me ha llamado tres veces hoy para confirmar que la suite de su hotel en Palm Beach está orientada al este.
İsa'nın gelinlerinden biri aydınlandı.
Una noviecita de Cristo ha tenido su despertar.
Tuğçe Aydın
Una traducción de LadyJenny Una traducción de Palmita
Seyfi Aydın.
Seyfi Aydin.
Basri Aydın?
¿ Basri Aydin?
Lakin mekanın aydınlatması harika, sen de kamera karşısında çok hoş görüneceksin.
Pero la luz aquí es exquisita, y te ves tan amorosa en la cámara.
Adamın son 8 aydır ölü olduğunu düşünürsek elbette hayır.
Obviamente no, ese hombre está muerto desde hace ocho meses.
İkinizin de son birkaç aydır başınızdan çok şey geçti.
Ustedes han pasado por mucho los últimos meses.
Sen bir aydır komadasın.
Has estado en coma un mes.
Son üç aydır, Wendell takma ikiz adını kullanarak Angelica Henley adında zengin sosyeteden birisi için şoförlük yapmış.
- Los últimos 3 meses, usando su alias, Wendell trabajó de chofer de Angelica Henley, una mujer de la alta sociedad.
Üç aydır ortalıkta değildi ve şimdi de kitabının imzasına giden grup kızlarından olmam için her şeyi bırakmam mı gerekiyordu?
Desaparece durante tres meses, ¿ y ahora se supone que debo dejar todo para ser una fanática en su firma de libros?
Şimdi onların yerine geçecek vekiller ise Will'in son altı aydır tam bir geri zekalıymışlar gibi gösterdiği insanlar oluyor.
Los congresistas que los reemplazarán son las mismas personas a las que Will ha hecho quedar como unos putos imbéciles en los últimos seis meses.
Altı aydır benimle açık açık konuşmadın.
No has hablado sinceramente conmigo en seis meses.
Bir aydır kadını takip ediyorum.
He estado acosándola durante un mes.
6 aydır Gillian'la birlikteyim ve önümüzdeki ay yanına taşınıyorum.
He estado con Gillian durante seis meses, me voy a mudar el mes que viene.
Üç aydır bu çocukları durmaksızın takip ediyorum.
Llevo siguiendo a estos tíos sin parar durante tres meses.
Bu SNL skeci değil. Bu insanlar adayların sorularımıza verebileceği en yakın cevapları bulmak için iki aydır seçim propagandalarını, eski röportajları... ve eski münazara kayıtlarını incelediler.
Estas personas han pasado dos meses estudiando discursos enlatados, entrevistas, declaraciones apariciones en debates previos para responder a nuestras preguntas de la manera más similar a la que lo harían los candidatos.
Anlaşılan Beckett'ın FBI'daki eski sevgilisi altı aydır Avrupa'da görev yapıyormuş.
Parece ser que el ex de Beckett del FBI ha estado en Europa seis meses.
Bak birkaç aydır aramızın limoni olduğunun farkındayım ama Marshall'la Lily'nin bebekleri oluyor.
Mira... sé que las cosas han estado raras entre nosotros los últimos meses, pero... Marshall y Lily están teniendo un bebé.
Son 3 aydır, Birinci Sınıf Narkotiklerin eleman isteklerinde artış var.
En el último mes han subido el triple la oferta y demanda de narcóticos de Clase A.
Üç aydır kayıptın!
¡ Has estado perdido 3 meses!
Geçen gün "6 Aydır Temiz" rozetini aldığını gördüm.
Vi que conseguiste tu ficha de seis meses sobrio el otro día.