Açılmıyor translate Spanish
647 parallel translation
Gemi yarından önce denize açılmıyor.
No zarpa hasta mañana.
Burada gizli bir kapı bile var, hiçbir yere açılmıyor ama.
También tiene una trampilla, está muy oscuro.
- Pat, pencereler açılmıyor.
- No se abren.
Açılmıyor!
- ¡ El timón está roto! ¡ No se abre!
- Kapı açılmıyor dedim ya.
- Ya te dije que esa puerta no...
Pencere. Açılmıyor!
La ventana. ¡ No se abre!
Barlar sabah 8'den önce açılmıyor.
Los bares no abren hasta las 8 : 00.
Sen kafayı mı yedin? Burası 11'e kadar açılmıyor bile. Bunu biliyorum Nick.
Quiero decir, una ley tiene que ser explicada... así el hombre sabe porque está pagando, ¿ verdad?
Trenin pencereleri açılmıyor ki.
Estas ventanas no abren.
Açılmıyor.
No se abre.
Oh, Janet, açılmıyor
No. Es imposible.
Açılmıyor.
No podemos abrirlo.
Bu kapı neden açılmıyor?
No puedo abrir esto.
Açılmıyor.
No abre.
Kapı açılmıyor.
¿ Por qué está bloqueada?
Kapı neden açılmıyor?
¿ Por qué está bloqueada la puerta?
Açılmıyor.
Está cediendo.
Açılmıyor!
- ¡ No abre! ¡ No abre!
- Açılmıyor.
¡ No se abren!
Lindsey, çamaşır odasındayım! Kapı açılmıyor!
¡ Estoy encerrada en la lavandería!
Açılmıyor!
- ¡ No abre!
Frank buraya gel, açılmıyor bu...
Frank, ven aquí. No se abre.
Ne açılmıyor, ağzın mı?
¿ Qué no se abre, tu boca?
Otobüs kalabalık ve pencereler açılmıyor.
El autobús está atestado, y las ventanas no abren.
Kapım açılmıyor.
Mi puerta no se abre.
Kapı açılmıyor.
No hay respuesta.
Bu kapı neden açılmıyor?
¿ Por qué no se abre la puerta?
Yeni arabalarda ön cam açılmıyor.
Los parabrisas no se abren en los coches modernos.
Asansörler durdu, kapıları açılmıyor.
Los elevadores están bloqueados. Sí, también las puertas.
- O sizin bir işinize yaramaz, Autobot. Açılmıyor.
- No te servirá Autobot, no se puede abrir.
"Kapı açılmıyor."
Esta puerta está atorada.
Babanın paraşütü açılmıyor galiba.
El paracaídas de Santa Claus no se abre.
Ne sebeple şu şey açılmıyor?
- ¿ Por qué no se puede abrir?
Ama açılmıyor.
Pero no se abre.
Kahrolasıca şey açılmıyor.
Esta mierda no se abre.
Bastırılmış öfke ve kederim açığa çıkmaya başlıyor.
Acumulé ira y dolor.
Neden açılmıyor bu?
¡ No puedo abrir la maldita puerta!
Perdelerim hep açılmıyor mu?
El telón siempre sube.
Şimdiye kadar yapılmış en büyük gemiye binmek için 1.000 dolar ödüyorum ve sonra birileri gemide bir delik açıyor.
Mil dólares por viajar en el mejor buque del mundo, y le hacen un agujero.
Neden açıklama yapılmıyor?
por que no podemos saberlo?
- Açılmıyor!
- No se abre.
Kabaca anlatılmış, ama nedenini açıklıyor.
Un poco burdo, pero nos cuenta todo.
Maçı sarisin, hafif tepesi açılmış Charlton başlatıyor.
Es el de pelo escaso, ligeramente calvo. Bobby Charlton saca la pelota.
Lanet olası kapı açılmıyor!
¡ Maldita puerta no abre!
Bunu duyduğunda bir şalter açılmış gibi oluyor ve onların istediği her şeyi ya yapıyor ya da söylüyorsun.
Cuando la oyes, actúa como un interruptor, y haces o dices lo que ellos quieran.
Birkaç gündür orada öylece yatıyor olmalı, diğer kızlar gıbı yaralanmış, boynunda açılmış yarıklar.
Y ésta era muy bonita. Debe de llevar días ahí tirada... mutilada como las otras... con heridas abiertas en el cuello.
Burun delikleri benim için açılmış. Gözleri parlıyor!
Abre las fosas nasales para mí.
- Lanet şey açılmıyor.
- Esta cosa no se abre.
Kancası açılmıyor.
No es un ejercicio.
Bence Sam, kalpsiz, düşüncesiz, ağzı açık aptalın biri ve o buna katılmıyor.
Creo que Sam es una cruel, sin sentido, slack-jawed cretino y no está de acuerdo.
Ama Sfenks, Nil'in kumlarıyla çarpılmış bir heykelden başka bir şey değildir. ... bu da devenin hörgücü ile Sfenks'in esrarlı gülümsemesini açıklıyor.
Pero la Esfinge no es más que una estatua cubierta por las arenas del Nilo lo que explica las jorobas de los camellos y la misteriosa sonrisa de la Esfinge.