Basketbol translate Spanish
2,822 parallel translation
Basketbol maçı değil, Dantenin oyunu.
No el partido de basquetbol, el de Dante.
Felix, basketbol hayranı olduğunu bilmiyordum.
Felix, no sabia que eras un fan.
Bak şurada basketbol sahası, şurada da tenis kortu var.
Mira, una cancha de basket allí, una cancha de tenis aquí.
Bob, benim her zaman basketbol biletim vardır.
Bob, siempre consigo entradas para el baloncesto.
Birden, bira ve basketbol konuşmaya mı başlıyorsun?
¿ Y ahora de repente me hablas de cerveza y baloncesto?
Bob'un üniversitedeki oda arkadaşı da, tez danışmanı da basketbol koçu da öyleydi!
¡ Como lo era el compañero de cuarto de Bob y el director de su tesis y su entrenador de baloncesto!
Basketbol takımının kaptanı.
Es el capitán del equipo de baloncesto.
Basketbol antrenmanı için çok geç kaldım.
Oh, voy tarde para la práctica de basketball.
"Chet sukowski Crowley Lisesi tarihindeki en iyi basketbol oyuncusu hamile sevgilisi Jenny Mclaren beraber bir araba yarışı sırasında vadideki uçurumdan düşerek öldü."
"Chet Sukowski, el más grande jugador de basketball " en la historia de la Secundaria Crowley " cayó a su muerte de un borde de un barranco en una carrera
Daryl Pure Evil kitabını Chet sukowski gibi büyük bir basketbol oyuncusu olmak için kullanmış ve bir şekilde Chet Sukowski haline gelmiş olmalı.
Daryl debe haber usado el Libro del Puro Mal para convertirse en un gran jugador, como Chet Sukowski y de alguna manera ahora él es Chet Sukowski.
Bu akşam işten sonra benimle spor salonundaki basketbol sahasında buluş.
A la noche después del trabajo, en la cancha de básquet del gimnasio.
Yani ya şu uzun boylu esmer, sinir küpüyle basketbol oynarız ya da hiçbir şey söylemem.
Así que o básquet con alto, guapo y moreno, o nada.
Tabii canım, basketbol oyna sen. Yakalamamız gereken bir katil mi var sanki!
Sí, juega básquet, no hay prisa por atrapar al asesino.
Daha önce hiç basketbol oynamadın, değil mi?
Nunca has jugado basquetbol, ¿ verdad?
Dünyanın en büyük sapığı hâline gelmeden önce küçük, şirin bir basketbol oyuncusu olan kimmiş bakayım?
¿ Quién era un pequeño jugador de básquet antes de convertirte en el mayor pervertido del mundo?
Küçükler Basketbol Ligi'ni çok severdim.
Me encantaba el básquet juvenil.
"Sınır gökyüzü" kitabından bayan basketbol ligine kadar.
Entre "el cielo es el límite" y la WNBA. Oh.
Evet, bu fotoğraf, basketbol takımından çok yavaş olduğum için, çıkarıldığımda çekilmişti hatırlıyor musun?
Sí, esa fue justo después de que me contaras abandonar el equipo de baloncesto porque dijiste que era demasiado lento. ¿ Recuerdas?
Dalton basketbol takımında oyun kurucusuydu ve benim aletimi yalayana kadar eşcinsellikle alakası yoktu.
El base del equipo de baloncesto Dalton, ¿ recto como una flecha excepto cuando chupa mi polla?
Yani, bazı noktaları denetleyeceğim ama bir parça huzur buldum sanki. Her 14 Nisan'da bir kaç adamla basketbol oynadığımı sana hiç söylemiş miydim?
Quiero decir, voy a ser auditada en algún momento, pero yo estoy tranquilo con eso. ¿ has notado como cada 14 de abril yo tengo una partida de basketball con alquien que tu nunca has oido menionar?
O bir muhasebeci ve biz basketbol oynamıyoruz.
El es un contador de impuestos, y nosotros no jugamos basketball, precisamente.
Ve basketbol sezonu başlayacak.
A tiempo para que empiece la temporada de baloncesto.
Derisini ısıyla eriterek kurbanın kolunun üst kısmında, omzuna yakın bölgede deri altında kalmış olan bu dövmeyi buldum ve görünüşe göre bu dövme, elinde basketbol topu gibi bir şey tutan meşhur masal kahramanı cüce cinimiz çıktı.
Haciendo una minuciosa ablación epidérmica, logré realzar el tatuaje que la víctima tenía en la parte superior de su brazo y descubrí esto, que parece ser un pequeño duende sujetando un ¿ balón de baloncesto?
Bana göre, sen uyuz, kalleş bir Jersey'lisin Kyle. Ben senin gibilerle basketbol oynamam.
Para mi, eres un frio, traidor, chico de Jersey, y no andare jugando al basketball con los de tu tipo.
Çetelere katılmaktan gençleri caydırmak için bir gece yarısı basketbol programının sponsoruyuz.
Patrocinamos un programa de baloncesto a medianoche para disuadir a los adolescentes de unirse a bandas.
Ankara'da, basketbol oyununda.
Ankara, un partido de baloncesto.
Kenny, basketbol falan oynamak istersen mesaj atarsın.
Uh, textéame luego, Kenny, si quieres, como, jugar basketball o algo.
Hırvatistan'da iç savaş var ama dik durmalı ve oynamalısınız. Burda işinizi yapıp basketbol oynarken hergün arkadaşlarınızdan haber alıyorsunuz. Nasıllar diye ve ailem hala orada.
Uno tiene que endurecerse y jugar... hacer su trabajo, jugar al baloncesto, e intentar informarse todos los días de cómo les va a tus amigos y familia que están allí.
Sorusu beni gülümsetti. Ben 18 yaşındayken sene 1986 idi. ve ülkem olan Yugoslavya'da profesyonel basketbol oynamak için ilk sözleşmemi imzalamıştım.
Cuando tenía 18, era 1986 y había firmado mi primer contrato para jugar baloncesto profesional en mi país, Yugoslavia.
Çocukluğundan beri tüm hayatı basketbol üzerine kuruluydu.
Así que todo lo que se perdió de niño, creo que lo vivió con nosotros.
Basketbol bizi bir araya getirdi ama bağımız bizi ayrılmaz kıldı.
Nunca hablábamos de eso, ni un segundo. Nunca hacíamos preguntas sobre eso, ni una. Nada, nada.
Beni izlesin tamam mı, beni izlesin koşsun ve paslarımı alsın, demiştin Sizinle oynayınca basketbol benim için çok daha kolaydı.
Recuerdo que tu posición de poste era con la mano en alto, estirado y con sólo empujarte un poquito perdías el equilibrio.
O basketbol oynamış en yetenekli sporculardan biri değildi ama zeki ve becerileri olan biriydi.
No jugamos duro, no jugamos a la defensiva...
Sen benim üvey babamın basketbol oynadıktan sonra ki gibi kokuyorsun.
Hueles a mi padrastro después de que juega baloncesto.
Kız basketbol takımına yeni bir oyun kurucu girse fena olmaz.
Ya sabes, el equipo de baloncesto de las chicas podría usar a una nueva base.
Afrikalıların çoğu profesyonel basketbol oynuyor.
¿ Sabes? muchos africanos son jugadores profesionales de basquetbol...
Bir gün Garrett'la basketbol oynadıktan sonra eve dönerken işler garipleşti.
Y un día regresé a casa de jugar baloncesto con Garrett y todo se puso raro.
Ortaokulda bir süre basketbol oynamıştım.
Un poco de básquetbol al principio de la secundaria.
Ben futbol, basketbol, beysbol oynarım.
Juego al fútbol, al básquetbol, al béisbol.
Basketbol skoruydu.
Sólo llegas a ese puntaje en básquetbol.
O erkek kılıklı basketbol antrenörü kadınla görüşüyor sanıyordum.
Creía que estaba saliendo con... el entrenador de baloncesto o algo así.
Ve daha sonra bilirsiniz işte annem sanki basketbol toplu yutmuş gibi görünüyormuş.
Y bueno, lo siguiente que sé, parecía como si se hubiera tragado una pelota de baloncesto.
Kore basketbol ligi var ki harbiden deli bir şey.
Hay una liga de baloncesto coreano que está de lo mejor.
Hey, basketbol takımına katıldın mı?
Oye, ¿ jugarás al baloncesto?
Birileri bana lisedeyken Danny Greene ile basketbol oynadığınızı söyledi.
Me dijeron que jugaba al baloncesto con Danny Greene en el secundario.
- Basketbol takım arkadaşları mı?
- ¿ Del equipo de baloncesto?
Şey, bilirsin, eğer tutkusu gerçekten basketbol ise... - Mmm. -...
Pues, si de verdad el baloncesto es su pasión, deberías hablar con la hermana de Ron que es directora de una escuela.
Ve kahrolası bir basketbol oyuncusu.
Y un gran jugador de baloncesto también.
Dışarıda çocuklarla basketbol oynadığını gördüm.
Yo te vi jugar al baloncesto con los chicos por ahí.
Konu basketbol olduğunda ismi kesinlikle dünya haritasındaydı.
Nuestra meta era estar a su altura.
Ve ben 7 yaşındayken bile annemin neden basketbol topu yutmuş gibi göründüğünü ya da nasıl bir kardeş yapılır bilmiyordum.
Y a pesar de que yo sólo tenía siete años... Y no sabía, por qué mi mamá... Se había tragado una pelota de baloncesto.