Brillo translate Spanish
2,155 parallel translation
Çünkü sadece o.ç değil mankafalısın da.
Porque no sólo eres un H.D.P, sino que no tienes brillo.
Yaşadığı onca şeye rağmen hâlâ ışıl ışıl.
Ella es toda brillo y esplendor, incluso después de todo lo que ha pasado.
Hey, anne. Bende parlatıcı sürebilir miyim?
Hola, mamá. ¿ Puedo llevar brillo de labios?
- birşeyleri vardır.
Con brillo.
Seks sonrası ışıldayan Parlak gözlerle bana bakıyordu, ve size yemin ederim ki, Bence mutfaktayken başladılar.
Le brillaban los ojos con... con este brillo de después del sexo, y... y juro por Dios, pensé que iban a iluminar la cocina.
Hayır, ben kırmızılık görmüyorum.
No, no veo el brillo.
Ay ışığı altında yıldızları izleriz.
Admirar el brillo de la luna en una noche estrellada.
Tamam, bir adet dudak cilası var. Pembe renk.
Bien, tenemos un brillo para labios, color rosado.
"Sen de bizler gibi tepeden tırnağa kadar gösterişli yapışkan maddeyle sıvanmışsın."
estas totalmente tapada con brillo y polvos de la cabeza a los pies igual que el resto de nosotras. "
Dudak parlatıcılarınızı sürseniz iyi edersiniz, bayanlar.
Mejor pónganse brillo labial, señoras.
Düşündüm de, Brad düğünün vasat, sıkıcı, sönük geçeceğini söylüyordun ya...
Estaba pensando ; Brad, estabas diciendo que tu boda será pobre o aburrida o sin brillo o lo que sea que me decías...
- Kırmızı parıltıyla başlar.
- Comienza con un brillo rojo.
Yanlış hatırlamıyorsam, gözlerinde donuk bir ışıkla son anlarında şöyle dedi.
Pero si mal no recuerdo, en el último brillo de sus ojos, hubo algo que nos acercó.
Şekerli parlatıcısı ve giydiğinde yorgun ve sırnaşık dediğim bol tişörtü.
Brillo de labios saborizado y una camiseta grande para cuando esté cito lo que dijo : "Cansada y abrazable".
İnsanlar bu yüzden Yakov'un Nubiyalı Mücevherat Patlaması'na gelir.
Por eso la gente viene a Explosión de Brillo Nubiana de Yakov.
Çünkü pezevenklik sadece seks veya süslü giyinmekten ibaret değildir. Pezevenklik, insanın köleliğe karşı isyan etmesidir aynı zamanda!
Es un honor para DJ Slickbone, porque ser proxeneta no es solo acerca de sexo y brillo es acerca de enfrentarse al hombre y sacudirse la mentalidad de esclavo.
Sadece bu kadar dudak boyası yalamaktan ötürü beyninde hasar oluşmasından korkuyorum.
Simplemente estoy preocupada porque ella podría sufrir daños cerebrales por tragarse todo ese brillo de labios.
Ayakkabı boyacısında hala sorduğun frengi ilacı yokmuş.
El puesto de brillo de zapatos todavía no tiene esa medicación para la sífilis sobre la que estabas preguntando.
Mükemmelin fevkii!
"Brillo de pastillas"
Cilalayın bayanlar.
A darle brillo, damas.
Kusura bakmayın, yakın arkadaşlarımla zaman geçirmek istediğim için özür dilerim.
Perdónenme si quise disfrutar el brillo reflector de mis amigos.
Ben olsam dudak parlatıcısını biraz daha az sürerdim.
Quitaría un poco del brillo labial.
Dudak parlatıcımı tutar mısın?
Guarda mi brillo labial.
- Dudak parlatıcını tutamam.
- No llevaré tu brillo labial.
Endişelenmene gerek. Çantanı ve dudak parlatıcı tutacağım. Peki.
Tranquila, sostendré tu bolso y tu brillo labial.
Parlamanı saklar ve üşümeni de önler.
Cubrirá el brillo y prevendrá que cojas un resfrío.
Islak nemlendirici.
Es brillo labial.
Ailemin gözlerindeki ışığı hatırlıyorum.
Y recuerdo el brillo en los ojos de mis padres.
Yanardönerli bir boncuk orada da parlamış işte.
Eso de ahí es un brillo.
O, yanardönerli bir boncuk.
Es un abalorio con brillo.
Herkese yetecek kadar ruj var.
Hay brillo labial suficiente para todos.
Aşırı yüklenmiş FTL reaktörü güneşin içinde bir zincirleme reaksiyon oluşturacak.
La sobrecarga del reactor FTL, reaccionorá como el brillo del sol.
Sadece parlatın.
Olvídate del dinero, sólo sácale brillo.
Evet, düğün öncesi şöyle biraz renk versin yeter.
Bueno, pero sólo quiero un brillo prenupcial.
Tükür ve cilala.
¿ Te la mojaste y le sacaste brillo?
Arabayı cilalarım, sürerim.
Estoy en la entrada sacándole brillo al Rolls.
Aslında tropik denizlerin, Beagle'ların çevresini saran ve ayrıldıktan sonra geceleri gözüken parlak bir yol bırakan canlılardan nasıl bolca barındırdığını düşünüyordum.
En verdad, estaba recordando cómo los mares tropicales estaban a rebosar de partículas vivas que parecían rodear el Beagle con un luminoso brillo y dejaban un brillante rastro por la noche.
Hayvanat bahçesi ışığının iç karartıcı parlaklığında boğazları paramparça ve kasvetli beyinleri örselenmiş benzedrine boğulmuş halde rayların ve çocuk seslerinin gürültüsü arasında titreyerek, Battery'den Bronx'a sonsuz bir gidiş için kendilerini yeraltında zincirleyenler.
Que se encadenaron al subterráneo por el interminable viaje... desde Battery al santo Bronx en bencedrina... hasta el ruido de las ruedas y niños los hizo caer temblando... con la boca desvencijada y golpeados yermos de cerebro... completamente drenados de brillo bajo la lúgubre luz del Zoológico,
# Orada toz ve parıltıdan başka hiçbir şey yoktu #
# No quedó más Que aserrín y brillo #
Aydınlık hissi. Evet.
Su brillo.
Katilin bakışları ve tarzı, gece ve gündüzü üzerimizde, imdat!
En el brillo y sombra de esos ojos. El esplendor de cientos de problemas, oh Dios. El esplendor de su estilo.
Hadi şu süslemeleri parlatalım.
Hagamos brillo sobre el recorte.
- Gergin olduğumda parlatırım.
- Cuando me pongo nerviosa uso brillo.
Kuzey ve güney ışıkları oluştuğunda gördüğümüz de budur zaten. Parçacıklar dünya atmosferiyle tepkileşime girerler ve parlamalarına sebep olurlar.
Estas particulas interactuan con la atmosfera y provocan el brillo y ese hermoso despliegue de luz
Her tarafta, senin parlaklığın, senin ışığın var.
A su alrededor, su resplandor y brillo...
Hemşire çorabı giyen ve gözü seğiren, katı ev sahibesi olabilirsin.
Usted puede ser la patrona de popa, con las medias quirúrgicas y el brillo en los ojos...
Sultan'ın pırıltısı dünyası, Shoib'in gözlerini kör etmiş.
Shoaib está cegado por el brillo del mundo del Sultán.
Kapak parlaklığının en az yüzde 15'ini kaybetmiş sayfalar sararmış ve köşelerde belirgin bir sürtünme ve soluklaşma belirtisi var.
La portada ha perdido por lo menos 15 por ciento de su brillo... las páginas están amarillas... y está bastante desgastado y desteñido en las esquinas.
- Evet?
Mejor pónganse ese brillo labial damas.
Antik kültürlerde "Parlak Gezegen" olarak biliniyordu, kaotik tuzlu suların canavarı..
La luz solar iluminaba el agua del planeta, lo que le daba un brillo que rivalizaba con la luz del mismísimo sol.
En fazla buraya kadar gelebilirim.
- j Maldito sea si dejo que rijan la mía j j Brillo de sol j j Brillo de sol, vamos, regresa otro día j Hasta aquí llego.