Bulamadık translate Spanish
4,039 parallel translation
Daniel ve ben bizim evde iş yapacak yer bulamadık.
Daniel estábamos jugando.
Alec'i serbest bıraktırdım, ve katili hala bulamadık.
Yo liberé a Alec, y aún no hemos encontrado al asesino.
Daha bir şey bulamadık.
No hemos encontrado nada todavía. Sí.
Son anda haber verdiğin için iptal etme fırsatı bulamadık.
Llamaste en el último momento y no los pudimos cancelar, ¿ verdad?
Büyük jestimiz mahvoldu, berbat oldu, yerle bir oldu. Onu bulamadık, Mouse.
Nuestro gran gesto arruinado, destruido, diezmado.
Onun ailesinden kimseyi bulamadık.
No hemos encontrado a nadie de su familia.
Henüz bulamadık ama elimizden geleni yapıyoruz.
Eh, no aun no, pero estamos haciendo todo lo que podemos.
Tanımlama için Her hangi bir madde kalıntısı bulamadık.
No hemos sido capaces de localizar ningún residuo para obtener una muestra de material.
Sonunda öğrendiğinde de, doğru zamanı bulamadık.
Luego cuando finalmente aprendió nunca llegaba el momento correcto.
Ayrıca, o çok detaylı tarif edilen arabamızla ilgili herhangi bir hız cezası da bulamadık.
Y no tenemos multas de velocidad... impuestas a autos... que concuerden con nuestra "detalladísima" descripción.
Lindsay'in yazdığı numaralar... Ne anlama geldiklerini bulamadık.
el número de Lindsay... nunca descubrimos que significaba.
Ama kolyeyi Charlie'nin dairesinde veya Oasis Ranch'teki odasında asla bulamadık.
Pero no encontramos el collar en el apartamento de Charlie ni en su habitación en el Oasis Ranch.
- Hâlâ bulamadık.
Aún estamos buscando.
Kimliğini bulamadık, tansiyon 103'e 70.
Jane Doe... Tensión de 70-103.
Yaklaşık on dakika onu bulamadık, sonra birden ortaya çıktı.
No lo pudimos hallar por 10 minutos y de repente apareció.
Hâlâ baba ile ilgili bir şeyler bulamadık.
- Es raro. Sin embargo estamos cerca del padre del niño.
Nal izi bulamadık.
No encontramos ninguna huella de casco.
Olay yerinde buna yönelik bir kanıt bulamadık.
No se encontraron partículas en la escena.
Hiçbir şey bulamadık.
No tenemos nada.
Sonunda, yargılamaya yetecek fiziksel kanıtı bulamadık.
Al final, no teníamos suficiente evidencia física para acusarlo.
Bütün bunlar olurken seninle pek konuşma fırsatı bulamadık.
Con todo lo que ha estado pasando no hemos tenido muchas oportunidades de hablar.
Shelby ve adamlarının yanına gittim kayıtları inceledik ama bir şey bulamadık.
Acudí a él y a sus agentes. Buscamos en los registros, pero no hay nada sobre ella.
- Şu ana kadar bulamadık.
Hasta ahora nada.
Hap kullanıp kullanmadığını da merak ediyorum ama hiç kanıt bulamadık.
Me pregunté si también estaba tomando pastillas pero nunca encontramos pruebas.
Dedektif onu tutuklamak için etkili kanıtların var ama Sera'yı hâlâ bulamadık.
Detective, tiene suficientes pruebas para detenerle, pero seguimos sin tener a Sera.
Pratt ve Edwards'ın karşılıklı olarak çalıştıklarını düşünüyoruz ama ilerlemeye yetecek kadar bir şey bulamadık.
- Creemos que Pratt y Edwards tienen un arreglo, pero no encontramos nada para seguir.
- Bulamadık. 4. sınıftan beri aralarında bağlantı kurduklarına dair hiçbir kanıt yok.
No hay pruebas de ningún contacto entre ellos desde cuarto curso.
İlkokul dışında, kızınızla Chad Dunn arasında başka bir bağlantı bulamadık.
Aparte de su colegio, esta es la única conexión que hemos encontrado entre su hija y Chad Dunn.
- Fakat hala tüy bulamadık.
¿ Por qué no tenemos aún ninguna pluma?
Şuana kadar bunu kanıtlayacak bir bilgi bulamadık.
Hasta ahora no se ha probado la existencia de ningún grupo.
- Katilin parmak izini bu yüzden bulamadık.
- Porque no encontramos huellas - que pertenecieran a nuestro asesino.
Sana söylemek istedik, Ama seni bulamadık. Nişan, partinde bu doğru Bir Zaman olmazdı. Bundan bahsetmek, travmatik bir soruna yol açabilirdi.
Queríamos decírtelo, pero nos pareció que tu fiesta de compromiso no era el momento oportuno para... sacar a colación un.... asunto tan traumático.
Hiçbir patlayıcı cihaz bulamadık.
No encontramos explosivos.
Biz o deliği kazdığımız zaman biz hiç elmas bulamadık.
Bueno, cuando estábamos cavando ese agujero, no encontramos ningún diamante.
Dosyasını tekrar inceledim yüzük parmağı kırılmış ama ne üstünde ne de cinayet mahallinde hiç yüzük bulamadık.
He revisado el informe del caso. Era su dedo anular, pero no encontramos un anillo en su cuerpo ni en la escena del crimen.
Kusura bakmayın geciktik ama taksi bulamadık bulduğumuz taksi de yavaş çıktı...
Hola. Sentimos llegar tarde, pero no conseguíamos un taxi, y luego conseguimos uno, pero llegó tarde...
Konuşma fırsatı bulamadık.
Realmente no tuvimos oportunidad de hablar.
Veritabanında hiçbir şey bulamadık.
No encontramos nada en la base de datos.
Her yere baktık, ama onu bulamadık.
Hemos buscado por todas partes pero no la encontramos.
Üç yıl boyunca Finnmark kıyılarını bir yukarı bir aşağı gidip durdum deniz kestanesi fosillerinden başka birşey de bulamadım.
Durante tres años he estado arriba y abajo Finmark - - Sin encontrar siquiera un fósil de un erizo de mar.
Düşündüm çok düşündüm, kıvrandım ama bir türlü "Annen seni sevmediği için terk etti" demenin onu üzmeyecek bir yolunu bulamadım.
Lo pense pero por mas vueltas que le di no enconte la manera politicamente correcta de decirle : "Fijate que tu mamá no te quiso y te abandono."
Ben, uh, çaydanlık bulamadım, ama başka cool şeyler buldum.
No he podido encontrar una tetera, pero he encontrado algunas cosas interesantes.
Beş kutuyu bulamadık.
Nos faltan cinco cajas.
Bulamadım... Bir çıkış yolu bulamadım.
No podía... no podía salir.
En azından artık onu neden bulamadığımızı biliyoruz.
Bueno, al menos ahora sabemos por qué no podíamos encontrarlo.
Henüz bir şey bulamadık.
Aún nada.
Boynum çok kalın olduğu için kıkırdağı mı kemiği mi ne bulamadığını söylediler.
- Bueno...
Trakeostomiye başladım fakat kıkırdağını bulamadım... -... yine kilosu sebebiyle.
Procedí con la traqueotomía, pero no pude ubicar el cartílago, otra vez, por su peso.
Bir ay önce kolundaki kırığı düzeltmiştim ama hala korkunç acılar çekiyordu. Sorunun ne olduğunu bulamadım.
Reparé su fractura en el brazo hace un mes, pero aún siente un dolor horrible, y no puedo encontrar nada malo en ella.
Eşyalarının arasında Zippo da bulamadık.
No encontramos un Zippo entre sus cosas.
Senin için uygun bir balık bulamadım henüz.
Me parece bien. Es que todavía no he encontrado el pez adecuado para ti.