Cádiz translate Spanish
55 parallel translation
Kendimi tavsiye etmek gibi olmasın ama Size Toledo'dan ve Cadiz'den bahsederim. Madrid'deki boğa güreşlerini, Seville'deki dansları anlatırım.
Odio imponérmele de este modo, señor, pero le contaré de Toledo... y Cádiz, y las corridas de toros en Madrid, y los bailes de Sevilla...
Toledo ve Cadiz...
Toledo y Cádiz...
Güney İspanya'da Cadiz'de büyük bir Amerikan deniz üssü var.
Hay una base naval americana en el sur de España, en Cádiz.
- Cadiz'e gitmek için doğru yolda mıyız?
- ¿ Estamos en el buen camino a Cádiz?
- Cadiz'e ulaşmaya çalışıyoruz.
- Estábamos intentando llegar a Cádiz.
Cadiz civarındaki bir kasabadanım.
Yo soy de El Gastor, provincia de Cádiz.
Cadiz'in en zengin tüccarı Gaspar Suarez'in oğluyum.
Soy el hijo de Gaspar Suárez, el mercader más rico de Cádiz.
Arabamı Cadiz'den satın aldığım... aşk romanları ile doldurarak veda ettim ve Madrit'e doğru yola çıktım.
Me despedí y... llené mi carruaje de historias románticas que había comprado en Cádiz, y partí hacia Madrid.
Cadiz'in en zengin tüccarının oğluyla tanıştınız.
Acabáis de conocer al hijo del comerciante más rico de Cádiz.
O Cadiz'de bir tüccar olarak yükselmek için denizleri aştı.
Cruzó muchos mares antes de establecerse como comerciante en Cádiz.
Cadiz'de.
En Cádiz.
Babanız Cadiz'de bir tüccar olmak için denizleri aşmış.
Vuestro padre cruzó muchos mares hasta establecerse como mercader en Cádiz.
Cádiz'li bir tüccar.
El mercader de Cádiz.
Baba Lopez'in Cadiz'den geldiğini keşfettim. Evde beklemiş. Fakat oğlunu bulamayınca dışarı çıkmış.
Me enteré de que López Suárez viajó desde Cádiz, y esperé en la casa, pero habiendo perdido a su hijo, fue a la ciudad.
İtiraf etmelisiniz ki Cádiz Madrid'ten daha önemli bir şehirdir.
Debéis admitir que Cádiz es una ciudad más importante que Madrid.
Ben Cádiz'den Gaspar Suarez.
Soy Gaspar Suárez de Cádiz.
Babamın ölümünden kısa süre sonra annem beni Cadiz'e göndermenin en iyisi olacağını düşündü güya deniz yolculuğu beni arındıracakmış.
Poco después de la muerte de mi padre mi madre decidió que lo mejor era enviarme a Cádiz como si un viaje de mar pudiera purificarme.
Cadiz yerine bütün yolcuların birdenbire köle olarak satıldığı belirsiz bir Arap sultanlığına gemiyi yönlendirdiler.
En lugar de ir a Cádiz zarparon hacia un recóndito sultanato árabe donde vendieron a los pasajeros como esclavos.
- Afedersiniz madam, yardımcı olabilir miyim?
Ahora vive en España, en Cádiz. ¡ España!
Evet. Artık evlendi. Cadiz'e yerleşti.
Sí, sí. ahora se ha casado y se ha instalado en Cádiz.
Bilgisayarda gördüğümde "Cádiz Kasabı" yazıyordu.
Cuando lo vi en la computadora decía "El carnicero de Cádiz"
Cádiz'deki Cezayirliler'le aram iyi.
Conozco a alguna gente de Argelia.
S.ktir et şimdi sinekleri.
¡ No te quejes más por los malditos mosquitos! Vas para Cádiz.
Cádiz nerede, onu bile bilmiyorum.
Yo no sé donde está Cádiz.
Cádiz'de neredeyse boğazı mı keseceklerdi, Charl. Hiç mi umurunda değil?
Tú verdaderamente me metiste en esto Charlie, ¿ Eso no te dice nada?
Dünyanın her yerinde, su Bangladeş'deki Amoco Cádiz gibi sel felaketlerine neden olur.
Por todo el mundo el agua causa desastres como las inundaciones en Bangladesh, el Amoco Cádiz...
Bu gün batımı Cádiz'de gördüğüm bir gün batımını hatırlatıyor.
Esta puesta del sol me recuerda a una sumamente hermosa que vi en Cádiz.
- Cádiz mi?
- ¿ Cádiz?
Ve Cadiz Limanı'nda.
Y en el puerto de Cádiz.
Öldüğümü sandığım zaman bile onun yüzünü görüyordum.
Vi su cara cuando sentí la muerte en Cádiz.
Alacağım ücret, arkadaşlığımızın derecesi, ışığın açısı koltuk altlarının kokusu, karısının güzelliği tok yahut sarhoş olup olmamam ya da sarhoş olmam Titian'ı tanıyor mu, Cadiz'de hiç bulundu mu, büyük ayakları var mı?
Del precio, de nuestro grado de amistad, del ángulo de la luz, del olor de sus axilas, de la belleza de su esposa, de si he comido o bebido, de si estoy bebido, ¿ conoce a Ticiano, ha estado en Cádiz, tiene los pies grandes?
Bunu bana Peter sattı. Dediğine göre bu halı Cadiz'den gelmiş.
Me la vendió Pieter, dice que viene de Cádiz.
- Cadiz de neresi oluyor? - Bilmiyorum.
- ¿ Dónde está Cádiz?
Küreyi getirin! Bakalım Cadiz neredeymiş?
- Trae el globo. ¿ Dónde está Cádiz?
- Peki neredeymiş bu Cadiz?
Bien, ¿ dónde está Cádiz?
Senin şu anda Amerika yolunda olman gerekmiyor muydu?
Se supone que estáis camino de América, o de Cádiz,
Cadiz'deki La Victoria plajında bira içmeyi.
De una cerveza que me tomé... en un chiringuito de la playa de la Victoria, en Cádiz.
Kadife renkli gözleri vardı güzelim Cadiz'in.
La bella de Cádiz tiene ojos de terciopelo...
Hanımefendi, öldüğünü gördüğünüz adam var ya, Bruner. Birkaç hafta önce, Cadiz'e bir bilet almış.
Aquel hombre que viste morir, hace dos semanas, compró un boleto para Cádiz.
CÁDIZ, İSPANYA
CÁDIZ, ESPAÑA
Birisi Cadiz, İspanya'da. Birisi Palermo, İtalya, diğeri de Basel, İsviçre.
Uno en Cádiz, España otro en Palermo, Italia y otro en Basilea, Suiza.
Buralarda guclu bir aksan var Cadiz, Granada ve...
Aquí donde tienen acento fuerte es en Cádiz, Granada y...
Birkaç yıl için Güney Amerika'da kaldı. Şimdi İspanya'da, Cadiz'de yaşıyor.
Mi banquero, es un hombre muy importante, y esta es Ann, ha vuelto recientemente a casa desde Suiza.
Frankie nerede? Cádiz'e gitti.
Está de regreso de Cádiz.
Port Caleta, Cadiz.
Port Caleta, Cadiz.
Yahut Cadiz ya da Algiers, veyahut Manhattan, Calcutta, Macao.
Argel, Manhattan, Calcuta, Macao...
16 yaş küçük olan anneme tutuldu. Teknesini satıp Cadiz'de bir ev aldı.
Se enamoró de mi madre, 16 años más joven que él, vendió el barco y se compró un piso.
Bir kişilik krizi geçirdi. Cadiz'deki evimizi sattı ve kendine bir tekne aldı.
Le ha dado un ataque de individualidad ha vendido el piso y se ha comprado un velero.
Onun için dua et, Cadiz.
Ora por ella, Cadiz.
Çocuk yaralı, Cadiz.
Está herido, Cadiz.
Cadiz bunu bizim olarak işaretleyebilir. Güzel.
Cadiz puede marcar esta como nuestra.