Esa translate Spanish
322,116 parallel translation
O kadın aynı Dominos Pizza gibi, sıcak ama berbat.
Porque esa mujer es como un pizza : caliente pero terrible.
O genç, balıkçı kıyafeti giyen duyarlı kız bendim.
Y esa pequeña impresionable con traje de pesca era yo.
O geceden sonra 15 yaşındaki Eric Trump'ı bir daha görmedim.
Después de esa noche, no volví a ver al joven Eric Trump.
Salak arkadaşın bağış bölümüne koymuş, az kaldı kaybedecektim.
Casi lo pierdo cuando esa tonta amiga tuya lo puso en las donaciones.
O zamanlar o insanları kendinden üstün görüyordun.
En ese entonces creías que esa gente era mejor que tú.
Hey! Elinde bir kova solucan taşıyan çocuk değilsin artık!
¡ Oye, ya no eres esa niña con una cubeta de lombrices!
Çünkü o küçük çocuk yok artık.
No me molesta, porque ya no soy esa niña.
Oyun oynamayı sevmiyor, sebep bir.
No le gustan los juegos. Esa es una.
Fena fikir değil aslında.
Esa, de hecho, no es mala idea.
Hayır, Raj, çok kötü bir fikir.
No, Raj, esa es una idea espantosa.
Eski kız arkadaşın Emily miydi o?
¿ Es esa Emily tu ex novia?
Diğer insanların duygularını anlama konusunda sıkıntı yaşadığımı hep biliyordum. Fakat makine bunu çok net ortaya çıkardı.
Yo siempre supe que tenía problemas reconociendo las emociones de otras personas, pero esa máquina lo hizo muy real.
O cihazı da sevmediysen, kurtul gitsin.
Y si no te gusta esa máquina, deshazte de ella.
Bu deneyim benim bir erkekte ne istemediğimi anlamamı sağladı.
Es cómo que necesitaba pasar por esa experiencia para saber exactamente qué no quiero en un hombre.
Evet, eğer iyice duba gibi olmak istiyorsan, onu daha iyi daldırmalısın.
Sí. Bueno, si quieres marchar en un top corto y de malla mejor deja esa salsa.
Hey, müstakbel kocanla nasıl konuşuyorsun sen?
Oye, ¿ esa es manera de hablarle a tu futuro marido?
Sana o çorbayı yapıyorum kalbimde.
Pero, Benjamin... te prepararé esa sopa... en mi corazón.
Hükümetin son anda getirdiği o yasayı hatırlıyor musunuz?
¿ Recuerdas esa prohibición de curvas... que el Gobierno trajo en el último momento?
Ses yalıtımı hakkında bir toplantıdayken aklıma geldi.
Lo hice cuando estaba teniendo esa reunión sobre la acústica, de todas las cosas. ¿ Sí?
Bu kelimeyi en fazla kim kullanır?
¿ Quién usa esa palabra todavía?
Bu berbat bir fikir.
Esa es una idea terrible. ¿ Por qué?
Ofisim burada, Leah.
Esa es mi oficina, Leah.
Leah, bu Paula!
¡ Esa es Paula!
Kavga ettik ve bu da onu son görüşüm oldu.
Tuvimos una pelea... y esa fue la última vez que la vi.
O gece, Paula'nın kocasıyla beraber olup olmadığını ya da kimin yalan söylediğini ortaya çıkaracağız.
Vamos a unirnos averiguando si Paula estaba realmente con... su marido esa noche, o si alguien está diciendo mentiras.
Aklımın ucundan bile geçmemişti bu.
Nunca pensé que esa fuera la razón.
Eğer gidip onlarla konuşup anlaşmaya varmazsan kızımızı elimizden alabilirler.
Si sales con algo de esa... conspiración delante de ellos... podrías estar entregando a nuestra hija.
Çocukların konuşulmayacağını söylemiştin. Kural böyleydi.
Dijiste que nada de niños Esa fue tu regla.
Pekala, haddini aşıyorsun.
Bien, bien, esa es tu parte.
Çocuk senindi.
Le quitaste a esa niña.
Plakanın sahibinin kim olduğunu öğrenmeliyiz.
Tenemos que averiguar a quién pertenecía esa matrícula.
Bak, şu da bir vinç.
Mira, esa es la grúa.
Bu hissi seviyorum.
Me gusta esa.
Ve oyundaki en temel nokta ise hiçbirine ihtiyacı olmaması.
En realidad, esa obra no necesita nada de todo eso.
Bu monologlar arası dokusal boşluklar, gezginin kasvetini hissettirecek nitelikte olmalıydı.
Los intervalos entre cada monólogo debían evocar esa desolación itinerante.
Yağmurun bu ihtiyacı karşılamasının yanında çok daha pratik bir faydası vardı.
La lluvia cumplía con esa necesidad, pero también con otra más práctica.
Orada gördüğünüz şeyin hemen arkasında tuğladan duvarı olan bir tiyatro burası ve gelen seyirciler bu tuğladan duvarı hemen fark ediyorlar çünkü sığ bir mekanla karşı karşıya olmaya alışıklar.
Es un teatro que tiene una pared de ladrillos detrás de lo que ves allí. La audiencia que viene aquí conoce esa pared muy bien. Solían ser enfrentados con un espacio plano.
Beyoncé'nin küpünde, neden bir ışık huzmesi istedik?
¿ Por qué queríamos esa luz en medio del cubo de Beyoncé?
Sergi bu çevrede yapılmış olsaydı Chagall'ın tüm yapıtlarını görebilirdim ve bu pencereleri gördüğüm zaman da daha iyi anlardım.
Fue más o menos en esa época en que vi toda la obra de Chagall y lo pude relacionar también con estos vitrales.
Görüntü bu şekilde kaydediliyordu ve konsere gitmeyen birçok kişi konseri böyle algılıyordu.
Esa era la imagen que se registraba y así era como la gente que no iba percibía el concierto.
Eskiden buraya tırmanır ve çatıdaki V şekilli yere oturup tüm kente bakardım.
Yo solía trepar y sentarme en esa V del techo y mirar toda la ciudad.
Aslında bu, kendini yüce bir pozisyonda bulduktan sonra gelen o pozisyonu kaybetme kaygısıyla ilgili.
Y en verdad, una vez que estás en una posición elevada, lo siguiente es la ansiedad de perder esa posición.
Yani tiyatro demokrasi ister. Evin tepesinden tabanına kadar herkesin deneyimi yaşadığından emin olmalıyız.
El teatro exige esa democracia, donde te asegures de que todos, desde la punta del teatro, hasta el final, tengan su experiencia.
Asıl önemli olan, buz dağının ucunu yaratmak için harcanan emek miktarıdır.
Pero la cantidad de trabajo para crear esa punta de iceberg es lo importante.
Benedict Cumberbatch'in veya Beyoncé'nin gösterisini görmek için o gece orada olmalısın.
Debías estar ahí esa noche, ver la actuación de Benedict Cumberbatch o de Beyoncé.
- Adı Lily.
- No, esa es Lily.
- Bir saniye, bu şeyi tanımıştım.
Sabía que conocía a esa cosa.
Her gün işe gidip, yüzündeki aptal sırıtmanın sebebini düşünemem ben.
Pues no puedo ir a trabajar todos los días y preguntarme por qué tiene esa sonrisa tonta en la cara.
- Gerçekten öyle.
- Esa es la verdad.
Asıl sorun, o gece seni rezil falan ediyormuşum gibi beni susturmak istediğinden araya pat diye dalman.
Se trata de que esa noche te metiste de por medio como si quisieras que me callara porque te estaba avergonzando o algo parecido.
Ver şu yağı bana.
Dame esa mantequilla.