English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Spanish / [ E ] / Esaret

Esaret translate Spanish

245 parallel translation
Esaret...
Cautiverio...
Makam, para ya da arazi uğruna değil de aşk için evlendi diye onu, zorluklarıyla baş edemeyeceği bir dünyada yoksulluk ve esaret içinde yaşamaya mahkum ettiler.
Porque se casó por amor en lugar de por dinero o tierras... ellos la condenaron a una vida de pobreza y esclavitud... en un mundo para el que no la habían preparado.
Dinlenmeksizin esaret, ödülsüz bir meşakkat.
Esclavitud sin descanso, trabajo duro sin recompensa.
Neden Mısır'da esaret altındaki çocuklarının feryatlarını duymuyorsun?
Señor, ¿ por qué no escuchas los lamentos de tus hijos en el cautiverio de Egipto?
Birkaç bin kadarı için, özellikle de yaralı ve hasta olanlar için... beş uzun yıl boyunca sürecek olan esaret dönemi başladı.
Algunos miles, los enfermos y los heridos, fueron hechos prisioneros durante cinco años.
- Esaret.
La esclavitud.
"Esaret", efendim.
señor.
İyi geceler çavuş! Bana esaret tecrübelerinden bahsetmelisin ama artık başka zamana...
Sargento, ya me contará sus experiencias como prisionero... otro día.
Kendi boyutunda, esaret altındaki en vahşice dövüşen canlı.
Es el depredador màs fiero de su tamaño en cautividad.
Çok mütecessis bir beyinsel esaret.
- especie de cautividad cerebral. - ¿ Una flor, señorita?
Esaret altında var olmayı sürdüremeyiz.
Dejaremos de existir en cautiverio.
Esaret altındaki en donanımlı kişidir. Zebra'nın kurulmasına yardım etti.
Nos ayudó a instalar a Zebra.
Esaret altında bir Avusturya Prensi olacağına ölmesini yeğlerim.
Y prefiero verlo muerto que criado como un príncipe austríaco en cautiverio.
Ama toprak ve özgürlük sözü tutulmayınca pek çok eski köle esaret ülkesinden ayrılarak nihayet özgür olacakları yeni yerler arayışına çıktı.
Pero como las promesas no se cumplieron muchos antiguos esclavos huyeron en busca de un lugar en el que, al fin, pudieran ser libres.
Bu nedenle bugünkü sunumumu, esaret altında doğan ilk yunusumuza ait bazı görüntülerle sona erdirmek istiyorum.
Es por eso que pensé para cerrar mi informe de hoy mostrarles con esta película nuestro primer delfín nacido en cautiverio.
Avrupa'nın geri kalanı da bu denli uzun esaret altında yaşayacak mıydı?
¿ Podría ser largo antes de que el resto de Europa fue liberada también?
Küresel dehşetin dengesi ABD ve Sovyetler Birliği tarafından güdülür... ve Yeryüzü'nün tüm sakinlerini esaret altında tutar.
El equilibrio global del terror liderado por los EEUU y la Unión Soviética tiene como rehenes a todos los ciudadanos de la Tierra.
"Esaret Altındaki Emekçi Yavrular"
Nenas proletarias en ataduras.
Zalim Kızıl Baron ile nezih bir çatışma, düşman hatları gerisine ufak bir mecburi iniş, esaret, işkence, firar ve sonra da, çay saati ve madalyalar için yurda dönüş.
Una buena pelea con el desalmado Barón Rojo, un pequeño aterrizaje forzoso tras las líneas enemigas, captura, tortura, fuga y vuelta a casa para el té y las medallas.
Ya baskıcı bir hükümet milyonlarca kişiyi esaret altına alıyor olsaydı?
¿ Y si un gobierno opresor está esclavizando a millones?
Senin cinsin esaret altında yetişemez.
Los de tu tipo no pueden vivir en cautividad.
- Esaret de nefretle
- La prisión llega al dar odio.
Ed, Cicely içinde Yahudi olmak değil esaret altında yaşayan akbaba'yım ben.
Ser el único judío en Cicely no me hace el último cóndor en cautiverio.
Niles, beni sakin bir yerde esaret altına alıyorsun.
Niles, me haces sentir como una cabra cercada en un claro.
Esaret bu işte.
En cautiverio, claro.
Esaret belirten bir kostüm olacak.
Es un traje S / M.
Başka bir kültürün, esaret altında yaşaması fark edilmeyecek bir şey değildir.
Dudo que la esclavitud de otra cultura pasase desapercibida.
"Tanrım, esaret çektiğimizde... "... sana dua ederiz.
" Padre, en cautiverio... elevamos a ti nuestra plegaria.
çünkü Domuz Porky esaret içindeydi, siyah bir çıkıntıdaki bazı kötü niyetli sürüngenler tarafından zorla besleniyordu ;
Por el Cerdito Porky y la sumisión, obligado a comer por algún malvado de capa negra.
Bizi sonsuza kadar esaret altında tutamayacaklarını biliyorlardı ve gücümüzü kullanarak onları geri püskürttük.
Sabian que no seriamos esclavos para siempre y pudimos sacarlos por la fuerza.
Bu esaret yılları dayanılmaz hal aldı
Años de esclavitud Tan duros de tolerar
Hanımefendi Zhao'nun oğlum ile evliliğini önerdiğin vakitler yani Zhao'daki esaret günlerimizde ne Ying Zheng'in babası, ne de ben ev işi yapmazdık.
Cuando uno lo piensa... la boda de mi hijo es injusta para la Dama Zhao. Cuando éramos rehenes en Zhao... el padre de Ying Zheng no sabía hacer los quehaceres domésticos. Ni yo tampoco.
Onlar da esaret altında yetiştirildi.
ellos también fueron persuadidos para criarlos en cautiverio.
Esaret bitti. Sen cehenneme gidiyorsun.
Se acabó el purgatorio Vas a ir al infierno.
Esaret çok boktan.
El cautiverio es lo peor que hay.
Bu balıkların üç yıllık süre içinde üreyip, esaret altında tüm yaşam döngüsünü tamamlamalarını umuyorlar.
Se espera que estos peces se críen en un lapso de 3 años, y así completen todo el ciclo de la vida en cautiverio.
En endişe verenleri, kirlenme ve esaret altında üreyen balıkların vahşi stoklarla karıştırılması.
Las más inquietantes son la contaminación y la mezcla de peces criados en cautiverio con las reservas salvajes.
Maalesef, bulabildiğimiz tek erkek Batı Pasifik ayısı, esaret altında yetiştirilmiş.
- EI único oso de la Costa Oeste... - Si me permite - fue criado en cautiverio.
Elimde uzmanların yeminli beyanları var. Esaret altında yetişen bir ayının yeniden vahşi hayata sokulmasının tehlikeli ve sorumsuz bir davranış olduğu görüşünde birleşiyor.
Una serie de expertos declaró... que tomar un oso criado en cautiverio... y reinsertarlo en la vida silvestre es, digamos, peligroso e irresponsable.
Şey, yalnız esaret altında yaşadığını biliyorum,
No sé mucho sobre él, excepto que ha vivido en cautiverio.
Toplu katliam, tecavüz, esaret.
Asesinatos, violaciones, esclavitud.
Esaret altındaki bir kuş gibi
Como un pájaro muy sabio.
Elemanımı esaret altında tutuyorsun. Kaylee, makine dairesinde neler oluyor?
Tienes a mi mecánica subyugada... y, Kaylee, ¿ qué está pasando en el cuarto de máquinas?
Ortakyaşamlarımız burada, esaret altında üretildiler.
Nuestros simbiontes... se crían aquí. En cautiverio.
Bana esaret altında yapmayı planladıklarını, ne pahasına olursa olsun eve dönmek için çalışmak istediklerini anlattılar.
por lo menos 20 mil murieron por el camino. Pero el mayor miedo de los alemanes, era que todos serían ejecutados, se mostró infundado.
İmza dağıtmıyordu ya da kainattaki gizli gönüllülerle konuşmuyordu ya yer seviyesinde özgürlük ya da kozmos'ta bir esaret
Él no daba autógrafos, no hablaba a los pioneros sobre los secretos del universo. La libertad que tienes en la gravedad cero o la eternidad del Cosmos.
Ayda 500 dolar, esaret altında geçen süreninki dahil.
$ 500 al mes, incluyendo paga atrasada por tiempo pasado en cautiverio.
Cesaretin ne demek olduğunu esaret altında yedi gün geçirene kadar bilmiyordum.
Yo no sabía qué significaba para mí hasta que soporté siete agonizantes días en cautiverio...
Her ne kadar uzun müddet esaret altında tutulmuş olsa da Hazama hâlâ klanın en çetin kılıç ustası.
Incluso debilitado por el encierro, sigue siendo el mejor espadachín del clan.
Siz, gezegenimizi esaret altına alan bir savaşta yok oldunuz....
Murieron en el conflicto que esclaviza a nuestro planeta... pero duplicamos su esencia :
Esaret korkusu yüzünden, birçoğu şehrin kanalizasyonlarında saklandı.
cuando la companía estaba volviendo a los alojamentos, algunos alemanes abrieron fuego.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]