English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Spanish / [ F ] / Fair

Fair translate Spanish

450 parallel translation
Vanity Fair'de ilginç bir müzikalin olduğunu söylüyorlar.
Dicen que hay un espectáculo musical muy bueno en el Vanity Fair, señor.
... yarış geçen hafta Fair Grounds'ta yapıldı.
En la competición de la semana pasada... Y en el handicap...
VANITY FAIR TEMMUZ 15 Sent
VANITY FAIR JULIO 1 5 centavos
- General Thayer geldi Bay Barnes.
- Está el General. Fair, Sr,
General Thayer size bunun neden olduğunu açıklayacak.
El General fair les explicará por qué.
Bay Sweeney, General Thayer'i görmeye geldi.
Sr. Barnes, el Sr. Sweenie quiere ver al General Fair.
- O bir casus. Hey, you guys ain't bein'fair to Ackerman.
No estáis siendo justos con Ackerman.
- Vanity Fair.
- En Vanity Fair.
Vanity Fair'de resmi vardı.
Salió su foto en Vanity Fair.
Danimarka Boğazı İzlanda'nın güneyindeki geçit, Faroe Adaları-Shetland geçidi ve Orkney Adaları'yla Shetland Adaları arasındaki kanal.
Aquí está el estrecho de Dinamarca, el paso al sur de Islandia, el paso Feroe-Shetland, y el canala de la isla Fair entre las Órcadas y las Shetland.
En yakın çıkışı seçmesi daha mantıklı. Fair Island kanalı birkaç yüz km. ötede.
Pero tienen más cerca el canal de la isla Fair.
Bayan Simpson, Frankenstein ile My Fair Lady'nin aynı öykü olduğunu fark etmiş miydiniz?
Srta. Simpson, ¿ se ha fijado que Frankenstein y My Fair Lady son la misma historia?
Frankenstein ile My Fair Lady'nin benzerliğini göremedim.
Yo no veo en qué son iguales Frankenstein y My Fair Lady.
Beklediğim İngiliz dürüstlüğünden eser yok.
No era lo que esperaba de fair play Británico.
Hiç de delilik değil, magazin dergisinde öyle yazıyor.
No es una locura, lo dice Vanity Fair.
- # # To protect their fair complexion - # # Ladies use a parasol
Protegiendo su cutis Las damas usan un quitasol
Memphis yakınlarındak Fair City'e yerleşti, iş adamı oldu.
Se instaló en Fair City cerca de Menphis, se dedicó a los negocios.
Fair kasabasında, parası olan insanlar sadece kumarı düşünüyor.
En Fair City, la gente con dinero Sólo piensa en jugar
Fair Lawn kasabasından Wendy ve Mayar..., Maynard. Sahne önünde Jill ile buluşun.
Wendy y Maynard de Fair Lawn, Jill los espera frente al escenario.
Peki ya fair play?
¡ Un poco de fair-play por lo menos!
Fair Lawn, New Jersey.
Fair Lawn, Nueva Jersey.
sportmenliği ve fair play'i garantilemek için Alman organizatörler tarafsız bir hakem görevlendirdiler.
Para asegurar el juego limpio y la caballerosidad deportiva los organizadores alemanes han designado un árbitro neutral para dirigir el encuentro.
Sidney Bruhl'ün yeni polisiyesi Murder Most Fair'in... açılış gecesi bugündü.
La última obra de Sidney Bruhl "El mas justo crimen" Abre esta noche en el "Music box"
Murder Most Fair berbat bir oyun!
El mas justo crimen Fue una porquería
Bu iyi.
"Fair dinkum".
Chicago is really going to after do with fair share to impresses a seasson traveler like you.
Chicago hará lo que sea necesario para impresionar a una viajera como tú.
It's a fair... and animal game
Sería lo justo. Es una guerra asquerosa.
Aslında, sen hariç, yemeğe gelen herkes Vanity Fair dergisinde çıktı.
Todos hemos salido en Vanity Fair, menos tú.
Fair Isle, Cromarty, Forties'de ise... Güney ve güneybatıdan batıya doğru ilerleyen, görünüş mesafesini azaltan sağanak yağış.
Rachas del sur sureste en Fair Isle, Cromatry, con lluvias del oeste y poca o baja visibilidad.
Your fair show shall suck away their souls, leaving them but the shales and husks of men.
¡ Contemplad tan sólo esa pobre banda hambrienta y vuestra aparición les sorberá las almas no dejándoles sino las cáscaras de hombres!
Sağ olsun, tariflerimi çalıp Vanity Fuar'ında reklamını yaptığı sırada Buffalo'daki Bremen Enstitüsü'nde aşçılık derslerine katılıyordu.
Estaba en mi clase de cocina en el Instituto Bremen de Buffalo, donde me robó mi receta para la ternera y consiguió una reseña favorable en Vanity Fair, muchas gracias.
In the Big Rock Candy Mountain "Big Rock Candy Dağı'nda" There's a land that's fair and bright "Güzel ve parlak bir ülke var" And the handouts grow on bushes "Salkımların çalılıklarda yetiştiği"
En la montaña Big Rock Candy hay un pueblo que es bello y brillante y las limosnas crecen en los arbustos y se duerme todas las noches afuera donde los vagones de carga están todos vacíos...
Bu hayal Fire Island'ı içermiyor.
¡ Esa imagen no incluye a Fair Island!
"Fair Game"'i çok beğendiğimi söylemek istiyorum.
Quería decirle que Fair Game me gustó mucho.
Takım çalışması, fair-play ve eğlence konusunda baya kendimi geliştirdim.
Estoy aprendiendo mi lección.
Şey, efendim Fair-play sanıldığı kadar ucuz bir şey değil..
Esto del juego no es barato.
There's liable to be a fair-sized dispute here today.
Hay una alta probabilidad que haya una gran batalla hoy.
Vanity Fair'i battığı çamurdan çıkaracağız hayatım.
Vamos a destruir "Vanity Fair".
My Fair Lady'yi seyredeceğiz.
Iremos a ver My Fair Lady.
My Fair Lady'e iki bilet daha buldum ve düşündüm ki, neden Morty ve Helen'a sormayayım?
Pude conseguir dos boletos más para My Fair Lady y pensé, ¿ por qué no invitar a Morty y a Helen?
- My Fair Lady.
- My Fair Lady.
Onlarla henüz bir yıldır çalışıyorum... benim bölümün, elbette ki, Moda ve Dizayn. Sabrina Fair'da mı?
¿ En Sabrina Fair?
Şimdi Vanity Fair'de ünlüler hakkında yazıyor.
Hace perfiles de celebridades para Vanity Fair.
Biliyor musunuz, lisede Eliza'yı oynamıştım.
Yo interpreté a Eliza en'My Fair Lady'.
Vanity Fair dergisine abonesin.
Suscrita a "Vanity Fair". ¡ Vaya, guau!
Leydi Godiva çıplaktı. Buckingham Çeşmesi'nde My Fair Lady'den şarkılar söylüyordu.
La señora iba desnuda por Buckingham Fountain cantando canciones de My Fair Lady.
Vilas County Fair.
Fue tomada en la feria del Condado de Vilas.
Akademi Ödüllerinin ortasında bir reklam istiyorum... Vaity Fair'de, 10 sayfalık bir reklam istiyorum.
Quiero una publicidad en la entrega de los premios Oscar y quiero una publicidad de diez páginas en Vanity Fair.
- Hiç Lady Fair sigaralarını duydun mu?
¿ Conoces los cigarrillos Lady Fair?
That's fair enough.
Me parece justo.
* When the trumpet of the Lord shall sound and time shall be no more * And the morning breaks eternal, bright and fair * And the chosen ones shall gather over on the other shore
Cuando las trompetas del Señor vuelvan a sonar, y el tiempo no sea más que pausas matutinas, eternas, brillantes y justas los elegidos se reunirán sobre esa orilla y formaran todos juntos, para juntos volver a cabalgar... para juntos volver a cabalgar... para juntos volver a cabalgar...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]