Futuro translate Spanish
29,775 parallel translation
Geleceğe giderek düşmanlarını tamamen hazırlıksız yakalamayı umdun.
Viajaste al futuro, esperando pillar a tus enemigos completamente por sorpresa.
Beni sen, yani gelecekteki sen tüm bu öldürücü kaza olayını araştırmam için tuttu.
Tú me contrataste... Tu futuro tú, me contrató... para investigar todo esto... el incidente de "tu muerte".
O ve ben... Biz, gelecekteki biziz.
Bueno, a mí y a él, venimos del futuro.
Bu tip 1886'ya programlanmış halde. Aleti geleceğe gönderdiğim ve tüm bu karmaşanın başladığı tarih.
Este tubo está programado para 1886, el día que la mandé al futuro y empezó todo este maldito caos.
Belli ki bizi yakalamayacaklar, Todd. Gelecekte bizi geçmişten hatırlıyorlar. Ki şimdiki zaman o zamanki zaman.
Obviamente no nos pillan, Todd, si no, nos recordarían en el futuro del pasado, que es el actual presente, así que...
Hayır! Geleceğe geri dönüp Lydia Spring'i kurtaracağız.
¡ No, vamos a volver al futuro para salvar a Lydia Spring!
100 yıl önce, Zachariah Webb adında biri bozuk bir makine yaptı ve bu makine geleceğe gitti. Dövmeli manyaklar onu bulup ruh değiştirmek için kullandı.
Hace más de 100 años, un hombre llamado Zachariah Webb construyó una máquina que se dañó y se fue al futuro donde estos raros tatuados la encontraron y usaron para intercambiar almas.
Aslında Zachariah Webb olan Edgar Spring'e oğul olarak Patrick Spring adlı sahte bir kimlik yaratarak zamanda geçen haftaya atladı, Makinenin Adamlarını yok etti ve gelecekteki kendisiyle görüşmek için Perriman Grand'a gitti.
Patrick Spring, que era una falsa identidad, creada para ser el hijo de Edgar Spring, quien realmente era Zachariah Webb, Viajó al futuro la semana pasada, destruyó a los hombres de la máquina, y luego fue al Perriman Grand para confrontar a su yo futuro, lo que llevó a que el joven Patrick Spring accidentalmente asesinara al viejo Patrick Spring
Bu, babana geri gönderilmeli, böylece zamanı değiştirmeye çalışabilir ve nihayet annenle tanışıp onunla seks yapabilir ve...
Esto debe regresar a tu padre para que trate de manipular el futuro y eventualmente conocer a tu mamá, tener sexo con ella y...
Tesadüfen aynı gün babam annemin intikamını almak için geleceğe seyahat etti.
Eso coincidió con el día que mi padre viajó para el futuro a fin de vengarse por el asesinato de mi madre.
Gelecekten görüntüler gibi mesela?
¿ Como visiones del futuro?
Geleceğini o alçağın belirlemesine neden izin veresin?
¿ Por qué dejar que ese mocoso determine tu futuro?
Geleceği görebilsen bile, bunu öğrenip heyecanını kaçırmak istemezdim.
Incluso si pudieras predecir el futuro, no querría estropear la sorpresa.
"Eskileri atıp geleceğe bakalım" şeklinde değil...
"Deshagámonos de lo viejo y miremos hacia el futuro" dice : " Mantengamos lo viejo.
Bu, eskinin yemeğini kullanarak... yemeği geleceğe taşımaya yeni bir yaklaşım.
Es un nuevo enfoque para llevar la comida al futuro usando la comida del pasado.
Bence gruptaki geleceğin hakkında konuşmanın tam sırası
Creo que es hora de hablar de tu futuro en la banda.
Ben de yeni bir başlangıç yapıyorum ve gelecek günler bize ne getirecek bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var.
Yo también quiero un nuevo comienzo... y no sé qué me depara el futuro, pero sé una cosa...
Kasaba için ne planlıyorsan Belle'i ve doğmamış çocuğumu bunun dışında tutacaksın.
Lo que sea que hayas planeado para el pueblo... deja afuera a Belle y a mi futuro hijo.
Sadece güzel günler yaşaması dileğiyle.
Que su futuro esté colmado de felicidad.
Gelecek yaşanmayacakmış gibi davranan insanlarla pembe gözlük takıp yaşamak için mi?
¿ Para vivir en una falsa y retrógrada burbuja donde todo el mundo puede fingir que el futuro no ha llegado?
Pek bir geleceğimiz yok Sam.
No tenemos mucho futuro, Sam.
Geleceğimizi şekillendiren biz olmalıyız, sadece biz.
Tú y yo tenemos que ser los protagonistas de nuestro futuro. Solo nosotros.
Quill'in lideri Rhodia'nın gelecekteki liderine bağlandı.
La líder de los quill ligada al futuro líder de los rhodianos.
Yakında geleceğinde çok önemli bir adımla karşılaşacaksın.
Te enfrentas a un importante paso en tu futuro inmediato.
Gelecekteki cennet için bir depo orası.
Es un repositorio para el paraíso futuro.
Geleceğin imkansız gelmesini istemiyorum.
No quiero continuar viviendo en un futuro imposible.
Gelecek burada.
El futuro está aquí.
Geleceğe hoşgeldin.
Bienvenida al futuro.
Geleceğe hoşgeldin.
Bienvenido al futuro.
Ama belki ileride düzgün bir yemek yeriz. Yani ileride yemek yemek için plan yaparız.
Pero, en algún momento, una cena formal, más adelante, quiero decir, podríamos hacer planes para cenar, en un futuro.
Sonrası için beni aklınızda bulundurursanız sevinirim.
Bueno, si no le importa recordarme en el futuro...
Ve doğaçlama yapıyoruz ve fark etmediysen söyleyeyim gelecek bunu yapmamızdan pek hoşlanmıyor.
Y seguimos improvisando, y por si no lo habéis notado, al futuro no parece gustarle cuando hacemos eso.
Ben gelecekten geliyorum.
Vengo del futuro.
Bunun geleceğe öyle bir etki yapacağını sanıyorduk ki biz varoluştan silinecektik, ama hiçbir şey değişmedi!
Esperábamos que impactara tanto en el futuro que incluso dejaríamos de existir, pero nada cambió.
Gelecekte bir fraksiyonu korumak için bir arka kapı yarattı.
Diseñó un código secreto que una facción del futuro está desesperada por conseguir.
Gelecek ayağımıza geldi! Bagajı göster.
¡ Es como vivir en el futuro!
İnsanlar bu sözünden alıntı yapacak.
La gente la citará en el futuro.
Geleceğin teknolojisi kötü sonuçlar doğurmazsa Dünya'nın yok olması birkaç milyar yıl içerisinde olacak.
A menos que alguna tecnología salga muy mal en el futuro, lo más probable es que la Tierra sea destruida dentro de varios billones de años.
Geleceğin olacağı buydu Jack.
Esto siempre fue el futuro, Jack.
Senin önünde iyi bir gelecek vardı.
Tienes un gran futuro ante ti.
Tüm siyasi geleceğim mahvolacaktı.
Todo mi futuro político se esfumaría.
Evet, çünkü gelecek hakkında iyi hissediyorum. Öyle yapmalısın.
No, estoy sonriendo más porque tengo buenas sensaciones sobre el futuro.
Ve geçmişle karşılaştırıldığında geleceğe olan ümidimi yitirdim.
Y sin duda me siento más desalentada sobre mi futuro de lo que solía estar.
İleride bir şey olursa da, yanındayım.
Y si en el futuro pasa algo, me tienes aquí.
Hawaii'nin müstakbel valisi, patronun Ben'le.
Con el futuro gobernador de Hawai. Tu jefe, Ben.
Söyledim ya, gelecekte bir fraksiyon oluştu.
Ya les dije que hay una facción en el futuro.
- Sistem kapanınca gelecekte ne oluyor?
- ¿ Y el futuro, con él desconectado?
Helios'un geleceğe hiçbir etkisi olmadığı belliyken bile vazgeçmek için bir görev başlatmışlardı.
Incluso antes de que Helios casi no tuviera efecto en el futuro, comenzaron un movimiento para desertar.
Aynı yolcuya göre gelecekte bir fraksiyon ortaya çıkmış.
- Según ella, otra facción del futuro.
Ne GPS ne de 21. yüzyıla veya geleceğe ait bir ölçüm cihazı.
Nada electrónico, ni GPS, ni telemetría de ningún tipo, ni del siglo XXI ni del futuro.
"Geleceği Geçmişte Bırak." Ama biz karar verdik.
"Dejar el futuro en el pasado". Pero ambos decidimos...