Hora translate Spanish
103,566 parallel translation
Otuz dakikanız var.
Tienen media hora.
Yarım saatliğine her şey benim kontrolümde.
Estoy a cargo de todos los asuntos aquí durante la próxima media hora.
Geleceklerin listesi elimize ulaştı. Patron solo projeye hazır olduğunu düşünüyor.
Escucha, tenemos los archivos para la nueva cosecha de entrada, y el tipo grande piensa que es hora, para que sigas solo.
- Bir saate ameliyata gireceğim ben.
Extraeré un riñón dentro de una hora.
Yarın o şeyi çıkartmayacaksın, değil mi?
No tomarás a esta hora de la mañana ¿ verdad?
Evlat, uyanma zamanı.
Es hora de levantarse.
Zaman yok ama. En yakın hastane 1 saat mesafede.
No hay suficiente tiempo, está a más de una hora.
Buraya ait zaten.
Creo que es hora de regresarlo de todos modos.
Gitme zamanı.
Es hora de irse.
Sonrasında okula gidersin.
Entonces, será hora de ir a la escuela.
Mike Gilroy'u söyleyeceğim yere getirmeniz için bir saatiniz var.
Tienen una hora para entregar a Mike Gilroy a estas coordenadas.
Üç dediğimde bir saatlik süre başlar. Üç, iki, bir başladı.
Una hora empieza en tres, dos, uno, ahora.
Eliot, gitme vakti.
Eliot, es hora de irse.
1 buçuk saat önce sana sandviç yaptım.
Te hice un sándwich... hace media hora.
Bir sonraki seviyeye gecme vakti gelmis olabilir.
Quizás sea hora de pasar al siguiente nivel.
Ucma vaktin geldi.
Es hora de volar.
Hammer zamani!
¡ Hora de Hammer!
Affedersiniz. Saat kac acaba?
Disculpa. ¿ Qué hora es?
Misil misil uyuma vakti geldi!
¡ Es hora de las buenas noches!
Kevin'le ben degisiklik vaktinin geldigine inaniyoruz.
Kevin y yo creemos que es hora de un cambio.
Bak, ne diyecegim, bir saat sonra ofisime gel.
Te diré algo, ven a mi oficina en una hora.
- sov zamani kizim.
- Es hora del show, nena.
Dinlenme zamanı.
Es hora de descansar.
Saat kaç?
¿ Qué hora es?
Elbise Cuma günü gün sonunda hazır olacak.
El vestido estará listo a última hora del viernes.
Cuma, gün sonu.
A última hora del viernes.
- Evet. Yeni teslim alma saati belirlemem gerekecek.
Me reorganizaré, cambiaré la hora de recogida.
DÜĞÜNE BİR SAAT 37 DAKİKA KALA
A 1 HORA Y 37 MINUTOS DE LA BODA
DÜĞÜNE BİR SAAT 15 DAKİKA KALA
A 1 HORA Y 15 MINUTOS DE LA BODA
Dans zamanı mı geldi?
¿ Es hora de bailar?
Dans zamanı olduğunu fark etmemiştim.
No sabía que era la hora de bailar.
- Dans zamanı gelmiş olabilir.
- Yo creo que podría ser la hora.
O zaman bir saate ofisinde görüşürüz.
- Entonces te veré en tu oficina en una hora.
Bu şerefsiz bir saate arkandan iş çevirip anlaşma yapmak için ofisimde olur.
Porque ese imbécil estará en mi oficina en una hora, intentando hacer un trato conmigo a tus espaldas.
Bir saat sonra burada buluşalım.
Las veré aquí en una hora.
"Ah hadi mola verelim, şöyle ayaklarımı uzatayım, tatil oldu."
"Nos tomamos un descanso, levantemos los pies. Es hora de las vacaciones".
Demiştim ya. Biz ve davetli misafirler, fıstık ezmesi ve et yemeği yiyeceğiz. Yaklaşık yarım saat sonra.
Nosotros, los anfitriones, cenamos estofado con cacahuete en una media hora, así que vamos.
Kahve yapıp, fotokopi çekiyorum ev emanet alıyorum falan, hem de saati 15 dolara?
¿ Haciendo cafés, fotocopias y depósitos a 15 dolares la hora?
Klaus, vakti geldi.
Klaus, es la hora.
Bir saate çıkıyoruz.
Nos vamos en una hora.
Şükür geldin. Şarap koy.
Ya era hora, sírveme el vino.
Randevunuz kaçtaydı?
¿ A qué hora fue tu cita?
Bir saate.
Una hora.
Fidye parasını toplama zamanı, Bay Miller.
Es hora de empezar a reunir el dinero del rescate, el Sr. Miller. Wha-
Ona karşı çıkmanın zamanı geldi.
Es hora de enfrentarse a él.
Ona söyleme zamanı geldi.
Es hora de decirle.
- Saat kaç?
- ¿ Qué hora es?
Küçük oğlumun, minik bir trupken yaptığı gibi dünyaya açılıp iz bırakma zamanı geldi.
Hora de que mi hombrecito salga al mundo y deje su huella como el pequeño artista que solía ser.
Hadi çocuklar, gidelim.
Vamos, chicos. Hora de irse.
Senatörün kardeşi. Sıcak gelişme.
Noticias de última hora, es el hermano de la senadora.
Birleşmiş Milletlerden izniniz yoksa, artık gitmeniz gerekiyor.
A no ser que tenga los papeles de la ONU, creo que es hora de que se marche.