Hâli translate Spanish
930 parallel translation
Kişisi olmayan fiillerin - in hâli.
Genitivos con verbos impersonales. ¿ Ejemplos?
- Kralın hâli çok kötüydü giderken.
- ¿ Por la bebida, señor?
Bu hâli, bu acısıyla taşlara seslense, taşlar duygulanıp oynar yerinden.
La conjunción de su imagen y causa, hasta las piedras ablandaría.
Ortadan kaybolsan yüzlerinin alacağı hâli hayal edebiliyor musun?
¿ Se imagina lo que pensarían si desapareciera?
İliksiz hâli de hoş gibi, ne dersin?
Ah, oye Stanley, Quiero que veas esto.
Bu hâli daha çok hoşuma gitti.
¿ No son una monada? El regalo de Kay a sus damas de honor.
Seahaven, dünyanın olması gerektiği hâli.
Sea Haven es como el mundo debería ser.
Odanın hâli çok tuhaf. Bence...
Todo esto es muy extraño.
Orada daha fazla duracak hâli yok zaten.
No puede estar ahí mucho tiempo más.
Görüyor musun Cassius? Sezar'ın kaşları çatılmış öfkeden. Ötekilerin de azarlanmış bir hâli var.
Mira, Casio, el enfado brilla en los ojos de César... y parece que a los demás los regañaron.
Ve 20 kat daha büyümüş hâli.
Con más poder de reproducción.
Dünyanın hâli diyelim.
Así es la vida.
Zaten hâli hazırda bir kocan var.
- Tienes marido.
Annen ve babanın hâli...
El modo en que tu madre y tu padre...
Sizi örnek olan bu 400 gencin hâli ne olur sonra?
Si eso sucede, los 400 miembros que profesan simpatía a vuestra filosofía serán maltratados.
Tıpkı eski hâli.
Sigue igual.
Tam hâli aklımda değil ama şöyle diyordun :
Uno no puede acordarse de todo, éste era tu credo :
Ben kötüyüm, ama sokağa atılan bir çocuğun hâli ne olur, pek haberin yok.
Yo soy mala. No sabes lo triste que es el destino de un huérfano.
Şey? Volkswagen'in sağa dönmüş hâli.
Un Volkswagen que gira a la derecha.
"Kimi." İsmin ( i ) hâli.
"A quién." Es un objeto.
Niye olmasın. Onun da itiraz edecek hâli yok.
A él tampoco.
Eğer ben ilgilenmeseydim o zavallı kadının, annelerinin hâli nice olurdu?
Y de esa pobre mujer, de la madre, ¿ qué hubiera sido de esa pobre mujer si no me hubiese yo ocupado de ella?
- Evet, çocukluk hâli.
- Sí, era un tesorito la pequeña.
Hâli harap olurdu tabii. Ama ne olursa olsun o saçmalıklardan iyidir.
Se habría sentido de lo peor... pero creo que cualquier cosa sería mejor que todo ese otro lío.
Bendeniz, Julio Fuentes Eldorado'da kalıcı bir neşe hâli ilan ediyor ve şair, vatansever Paulo Martins'e hoş geldin diyorum.
Yo, Julio Fuentes, declaro estado de alegría permanente en Eldorado y saludo a Paulo Martines, poeta y patriota.
Her zamanki hâli böyle. Ben de düşündüm ki- -
Pensé...
Birazdan ben ve Fransa kralı sıcak bir sohbet yapacağız ki hâli hazırda çok yakın ilişkilerimiz var.
El rey de Francia y yo conversaremos como dos profesionales.
Ya öldüğünde, üzülürüz ama dünyanın hâli budur deriz.
- Y cuando lamentablemente tuvieras que morir...
Ya o nazik Alais ve ucube prensin hâli ne olacak?
¿ qué pasaría con la frágil Alais y su principito?
- Palavra mı? Çocuklarının hâli bile senden iyi.
Escucha, tus hijos la pasan mucho mejor que tú.
Madem bu kadar gereksinim duyuyor ne hâli varsa görsün.
Pues si tanto lo necesita, que se marche a buscarlo.
Ne hâli varsa görsün.
Que se vaya y no vuelva.
Biz tanışmadan önceki hâli.
Eso fué justo antes de conocerlo.
Karısını koruyabilmek için cinayet işleyen kocasının davranışlarını açıklayabilmek için onun da korkmuş bir ruh hâli içinde olduğunu düşünebiliriz.
Para poder explicar el comporatamiento de su marido, que intentó el asesinato en varias ocaciones para proteger a su esposa, debemos suponer que él sufría de una psicosis inducida.
Hiç yeni hâli olmamış, sanırım.
No creo que fuera nueva nunca.
Gördüğünüz de Apollo'nun gençlik hâli değil.
No como el joven Apollo que tiene frente a usted.
Profesör, iyileşme hâli hastalıktan da kötü.
Profesor, las convalescencias son peores que las enfermedades.
Artık kaldıracak hâli yok.
Y ya no puede hacerlo más.
Yanlarında cüce gibi göründükleri ancak onlara yüz kızartıcı bir tutsaklığa düşen beyazların bu hâli Japonları yenilmez olduklarına ikna etmeye yardım etti.
La vista de los prisioneros blancos empequeñeciendo los japoneses quien los condujo en cautiverio deshonrosa ayudado a convencer a ellos de su propia invencibilidad.
Tenha bir yolda tek başına yürüyen hâli vakti yerinde birini görür.
Ve a un hombre obviamente rico andando solo por un camino desolado.
Burada sizlerin hâli ne olacak emin değilim çünkü.
No sé qué va a ser de nosotros aquí.
İnce zarının altından hâli hazırda mükemmelliğe ulaşmış sürüngeni net şekilde görebilirsin.
A través de la delgada membrana, se puede distinguir un reptil ya formado.
Beyaz Patron'un ruh hâli çok kötü.
El pequeño maestro blanco está de mal humor.
Artık onun sürücülük yapacak hâli kalmadı.
- Este no tiene pelotas para conducir.
Yani ruh hâli nasıl?
¿ Y cómo va de ánimos?
Dikkatli olsan iyi olur, bu gece tuhaf bir hâli var.
Hay que ir con cuidado. Hoy su humor es muy raro.
Özellikle bu noktayı seçtim şeyden dolayı... Tam burada. Biraz Kentucky'nin eski hâli gibi gözüküyor.
Escogí este lugar en concreto, porque justo desde aquí... se parece un poco a como era Kentucky.
İnsanlık hâli.
Cometer errores es humano.
Kobe'deki hâli.
Aquí está, en Kobe.
Volkswagen'in sağa dönmüş hâli.
- Es un Volkswagen girando a la derecha.
Zavallı adamın kımıldayacak hâli yok.
El pobre hombre está completamente inmovilizado.
halı 22
halil 34
halifax 19
haline bak 115
halimize bak 25
haliyle 69
haline bir bak 16
halime bak 36
halife 18
halis mosab 17
halil 34
halifax 19
haline bak 115
halimize bak 25
haliyle 69
haline bir bak 16
halime bak 36
halife 18
halis mosab 17