Joven translate Spanish
40,382 parallel translation
Düşmanla yatan güzel, genç bir kadın...
Una mujer joven y hermosa que se acuesta con el enemigo...
Genç kız olduğum zamanlarda garip rüyalar gördüğümü hatırlarım.
Yo también recuerdo que tenía sueños extraños cuando era joven. Yo también recuerdo que tenía sueños extraños cuando era joven.
Tek bildiğim hiç daha genç hissetmedim veya daha iyi görünmedim şerefsizin evladı, beni hamile bıraktı!
Todo lo que sé es que nunca me he sentido tan joven o visto mejor e hijo de perra, ¡ me embarazó!
Genç bir bayanı yakın mesafeden vurmuş.
Disparo de una mujer joven a corta distancia.
Bu... Bu gerçekleştirilmesi zor bir istek.
Eso... eso es mucho pedir, joven.
Çok gençsin.
Eres muy joven.
Cynthia güzel bir genç kız.
- " Cynthia es una bella joven.
Ve sen, genç adam gelin olarak benim kızımı alacaksın.
Y vos, joven, tomaréis a mi hija por esposa.
Arkadaşlık kurduğunu fark ettim. Albizzi'nin oğluyla.
Creo que has trabado amistad con el joven Albizzi.
Goliath'a karşı genç David'in zaferi cumhuriyetimizin zaferini simgeleyen olabilirdi.
La victoria del joven David sobre Goliat. Podría simbolizar el triunfo de nuestra república.
Genç kız Rosa Rosa ve bebeği öldüler.
La joven. Rosa y su bebé han muerto.
Erkek, genç. 20 yaşın altında.
Es un hombre joven de menos de 20 años.
Fiona haklıydı. Daha çok gencim.
Fiona tenía razón, soy muy joven.
Gençtim, idealisttim.
Era joven, idealista.
Ve sen de... Sen de genç oldun.
Y... tú también eras muy joven.
O zamanlar daha genç ve daha gözü karaydım.
Era más joven y más intrépido.
Şimdi genç Jedi, bana yardım et.
Ahora, joven Jedi, ayúdame.
O akıllı, nazik fakat ben gençken daha mutlu görünüyordu.
Era sabio, amable, pero cuando yo era joven, parecía ser más feliz.
- Gencim de ondan.
- Porque soy joven.
Düşünelim. Gençlere göre ve eğlenceli olan ne var?
Veamos, ¿ qué es ser joven y divertido?
Temizlik gençlere göre ve eğlenceli değil.
Limpiar no es ser joven y divertido.
Seni taze kan, genç, gözüpek olarak görüyorum şu anda ihtiyacımız olan şey tam olarak bu.
Creo que eres refrescante... joven, atrevida... eso es exactamente lo que necesitamos ahora.
Şimdi, sormamın bir mazuru yoksa New Jerseyli genç bir kadın FBI'a nasıl girer?
Si me permite a mí, ¿ cómo una joven de Nueva Jersey logró ingresar al FBI?
Hâlâ bir delikanlı gibi balyaları atıp tutuyordu.
Aún cargaba pacas de paja - Champ estaba... con él, pero no vio lo que pasó. - como un joven.
Elimde taze bir siyah güzellik var.
Tengo una joven belleza negra.
Küçükken beni izlemek zorunda kaldın.
Observándome cuando eras joven.
- Daha anlamak için çok küçük.
Es demasiado joven para entenderlo.
Tyrell TSB konumunda gözü olan yükselen genç yıldızımız.
Tyrell es nuestra joven estrella aspirando a ser director de Tecnología.
Küçük favori projen düşündüğünden daha iyi sonuç sergiledi.
Ese proyecto tuyo con la joven ha salido mejor incluso de lo que esperabas.
Genç bir kız, kumral, balık etli. 19 yaşından fazla olamaz, ben çıkarken asansörden iniyordu.
Esa joven... morena, rolliza, no podría tener más de 19 años... salió del ascensor cuando me iba.
Belirtmek gerekiyor ki 232 saatlik bebek bakıcılığı, 15. doğum gününde ona hediye edilen paralar ve üç haftalık karşılaştırma çalışmalarından sonra genç Jane Gloriana Villanueva bu anı yaşıyordu.
Cabe destacar que, 232 horas haciendo de canguro, todo el dinero de los regalos de su Quinceañera, y tres semanas de comparar precios, han llevado a la joven Jane Gloriana Villanueva a este mismo momento.
Gençken hiç burada olacağımı düşünmemiştim.
Cuando era más joven, nunca pensé que estaría aquí.
Benden 40 yaş küçük birinden böyle emirler alamam.
No me pienso dejar mangonear por alguien 40 años más joven que yo.
Çok mu gencim?
¿ Porque soy demasiado joven?
Borç yapmak içi çok gençsin.
Eres demasiado joven para estar endeudada.
Genç insanlar yemezse kimse yemez.
La gente joven no los consume. Nunca los consumirán.
- Kendine bir bak... Gençsin, güzelsin...
Te veo... joven, hermosa...
- Genç biri beni yemeğe çıkardı bugün.
- Un joven me pidió que el almuerzo de hoy.
Genç bir erkek beni yemeğe çıkardı ama benden çok senle ilgileniyor gibiydi.
Un joven me llevó a comer, pero tenía mucho más interés en ti que en mí.
Teşekkür ederim. Öbürüne karar verdim.
En alguna forma eres casi un hombre, pero en otras, eres muy joven todavía.
Emma ergenliğinde psikiyatrist çift olan Geoffrey ve Samantha Northcliff'den tedavi görmüş.
Cuando Emma era joven, paseaba a los perros de unos psiquiatras... Geoffrey y Samantha Northcliff.
Memnun oldum genç Will.
Fue lindo conocerte, joven Will.
Gençken az daha nişanlanıyordum.
Sabes, cuando era más joven, casi me prometo.
Gece arkadaşım, genç.
La noche es joven, colega.
İnsanın babasını bu yaşta kaybetmesi kolay değil.
No es fácil perder a tu padre siendo tan joven.
50 yaşlarında falan, ama sanki diez años ( on yıl ) genç.
Tiene como 50 años, pero luce al menos diez años más joven.
Eğer son zamanlarımsa, taze viski ve yaşlı sarışınlar.
Si es la hora del cierre, güisqui joven y rubias añejas.
Cesaretin çoğu basiretten gelir, genç adam.
La discreción, es la mejor parte del valor, joven.
Çünkü o savcı yardımcısıyken muhtemelen 20'lerinin sonlarındaydı. Şu an bile benden daha genç.
Bueno, porque cuando él era asistente... tenía veintitantos años... y ahora todavía es más joven que yo.
Yaşam dolu bir genç adam.
Es un joven vivaz.
- Sally.
la más joven, ¿ verdad?