Kellen translate Spanish
160 parallel translation
Eğer Kral senin bir leydi olmadığını anlarsa, nöbetçiler seni Londra Kulesi'ne götürecekler, küstah çiçekçi kızlara uyarı olsun diye... orada kellen uçurulacak.
Y si el rey se entera de que no eres una dama,... sus guardias te llevarán a la Torre de Londres,... donde te cortarán la cabeza... y será un escarmiento para las demás floristas.
Burada yeni bir düzenleme yapılacak ve kellen kesinlikle bağışlanmayacak.
Habrá una reorganización acá y su cabeza rodará.
Kellen zaten tehlikede.
Ya está en peligro.
Hay şeytan! Bunun için kellen gidecek!
Te haré decapitar.
Kellen kadar kıymetli değil mi?
No es tan valioso como su pellejo, ¿ eh?
Bir hamle daha yaparsan kellen gider!
Un movimiento mas, y te cortaremos el cuello.
Elinden geleni ardına koyma Kumlek, ama ben soluk aldığım sürece o değerli kellen omuzlarının üzerinde güvende olmuyacak.
Haces bien, Kumlek. Ya que mientras tenga dedos para empuñar una espada y tenga ojos para ver... tu traidora cabeza no estará a salvo en tus hombros : ni tu hija, en su cama.
Kız parmağıyla gösterip "Polis" diye bağırırsa, senin de kellen gider.
Si me delata como ranger, también mueres tú.
Kellen için konulan 10 ryoluk ödülü almak istedim.
Yo quería los diez ryo que ofrecían por tu cabeza.
Ichi, mutlu olmasın. Kellen için olan ödül 300 ryoya çıktı.
Ichi, alégrate, el precio por tu cabeza sobrepasa los 300 ryo.
Bana itaat et. Yatağa yat yaksa kellen uçar.
Túmbate en el lecho ¡ ó haré que te corten la cabeza!
O, senin fikrine katılmazdı ve bu düşüncenden ötürü kellen çoktan yere düşmüş olurdu!
No habría estado de acuerdo, y ya tu cabeza estaría sobre ese p-piso, por así decirlo!
Bak bir gazeteci editörüne gidip çok büyük bir şey peşinde olduğunu sandığını söylediğinde editörün şöyle söylemesi gerekir'48 saatin var, evlat sağlam bir şeyler getirsen iyi edersin yoksa kellen gider.'
Mira, cuando un reportero le dice a su jefe de asignaciones que cree estar detrás de algo realmente grande, el editor se supone que le dice : "Tienes 48 horas, chico, y trae algo bueno o te va el cuello en ello."
Kellen.
Tu cabeza.
Eğer kellen değerliyse, uzaklaş buradan.
Sube y alejate de aqui, si valoras tu pellejo.
Bu yüzden saat 19.00'da miğferini görmek istiyorum... yoksa onu giyecek bir kellen kalmaz.
Por eso te quiero ver con el Kevlar puesto 1900 horas... o no tendrás cabeza para llevarlo.
- Senin kellen benim. - Senin kellen benim. - Hayır.
- Tu culo me pertenece.
Kellen, Argo Motors'a karşı.
Kellen y otros contra Argo Motors.
Sana inanmak istiyorum ama şu dosyaya bakıyorum, Steven Kellen'ın yazılı ifadesi beni endişelendiriyor.
Quisiera creerlo, pero, mirando esta transcripción, me preocupa la declaración de Steven Kellen.
Bay Kellen, ilk yardım görevlileri sizi araçtan dışarı çıkardıkları zaman, yanıyor olmak nasıl bir histi?
Veamos, Sr. Kellen, cuando los médicos lo sacaban del automóvil, ¿ qué sintió al estar en llamas?
Bay Kellen, Dr Maxwell Chastain'in hastası oldunuz mu?
Sr. Kellen, ¿ fue alguna vez paciente de un tal Dr. Maxwell Chastain?
- Öyle mi Bay Kellen?
- ¿ Lo es, Sr. Kellen?
- Olanları biliyorum, Bay Kellen.
- Sé lo que pasó, Sr. Kellen.
Kellen beni orada hazırlıksız yakaladı.
Kellen me ha dejado en pelotas.
Bay Kellen'ın ifadesini alırken yanındaydım.
Te vi tomar declaración al Sr. Kellen.
Kellen için ödül var, Walker.
Tu vida está en venta, Walker.
Buradan git yoksa kellen uçurulunca daha fazla ağlarsın.
Vete de aquí. Vas a llorar por algo más que ese corte en la cabeza.
Kellen uçacağına şapkan uçsun.
¡ Lo he perdido! Es mejor que perder la cabeza.
Kellen ameliyat başlayana kadar, Trimble ameliyattan sonra burda kalacak.
Kellen estará en la puerta de "precirugía". Trimble en "poscirugía".
Ezergeçer Vash, kellen için buradayım.
Vash the Stampede Me quedare con tu cabeza.
Kellen için ödül Kaynak'ın kendisi tarafından koyuldu.
La recompensa por ti la decidió la propia Fuente.
Ben olmasam... kellen... diğer şeylerinin yanında, Barış Muhafız Komutanlığına av hatırası olarak asılırdı.
Sin mi... tu cabeza... entre otras cosas... sería un trofeo en la pared de una Sala de Mando Pacificadora
Uzak durmazsan kellen olmayacak.
- Que te partiré la cara si no te quitas.
Kellen, sakın...
Kellen, ni empieces.
Hem saldıranın hem de senin kellen gidecek.
¡ la del ofensor y la tuya!
Sen çeneni tutamadın diye bu hasta neler olduğunu öğrenirse bir kaç kelle gidecektir, ve söz veriyorum, Ted ve senin kellen ilk gidenler olur.
Si ese paciente se entera de lo que ocurrió porque usted no puede cerrar la boca, entonces van a rodar cabezas, y se lo prometo, ¡ la suya y la de Ted serán las primeras en rodar!
Kellen önüme yuvarlandığında hızlıca yayılan efsanen yine hızlıca..
Cuando tu cabeza ruede hacia mí la leyenda en la que rápidamente te convertiste...
Senin kellen gibi...
Buenísimo tu culo.
Söz konusu olan senin kellen, benimki değil.
Es tu cuello el que está en juego, no el mío.
Kaç kellen var?
¿ Cuántas cabezas tienes?
Dikkat etmezsen kellen tehlikeye girecek Şahin Gözü aslında umurumda olmazdı ama ben de sakata geleceğim.
Tu maldita garganta correrá riesgos, Hawkeye por si no te diste cuenta lo que no me molestaría salvo porque la mía también lo hará.
Ming'in senin kellen için ne kadar vereceğini merak ediyorum.
Me pregunto cuanto pagara Ming por tu cabeza.
Adı Kellen Tyford.
Su nombre es Kellen Tyford.
Kellen'i tanıyorum.
Conozco a Kellen.
Aramızdaki ortak tek şey, Kellen, etrafında yığılıp duran cesetler.
Lo único que tenemos en común, Kellen, son los cadáveres que parece que se amontonan a tu alrededor.
Bu bir uzlaşma değil Kellen.
Esto no es un compromiso, Kellen.
Senin hakkında her şeyi biliyorum Kellen.
Tu sabes que yo sé todo sobre ti, Kellen.
- Kellen. Kellen.
Vuestra testa.
Farkında mısın bilmiyorum ama burada kellen söz konusu...
Un momento.
Sanırım "bunlara bir şey olursa, kellen gider" tarzı bir durum var.
Está equivocado. Creo que ésta es una situación clara de rango.
Kellen.
OH, Kellen.