Kiraz translate Spanish
1,081 parallel translation
"On doz kiraz." değil.
No "on dous treis".
Ha, kiraz!
¡ Ah, mantequilla!
Kiraz. "Burro" şeydir...
Mantequilla.
Kiraz, yalnızca, iki.
Mantequilla, solamente, dos.
Pruvadaki şeker kaplı kiraz.
La cereza en almíbar de la proa.
Kiraz. Hatıra olarak.
Cerezas, para recordar.
Kiraz değiller!
Claro, no van a ser cerezas.
Tam oksijen verildi. Kiraz gibi kıpkırmızı oldu.
Está bien oxigenada, roja como una cereza aquí abajo.
Üstünde ceviz ve kiraz olsun mu?
¿ Con nueces y una cereza encima?
Bir kiraz domatesi.
Es un tomate cereza.
Ortadan ikiye ayrılıyor, ortasına da kiraz... konuluyor. Bak!
¡ No le he pagado 20 libras para comer un pomelo con una guinda!
Sana 20 £'u, adamın biri... greyfurtu ikiye kesip ortasına... kiraz sokması için ödemedim'
- Vale. - Una ensalada Waldorf. Y una verde para mí.
Ucuz bir dükkanda durur, sana bir kutu çikolata kaplı kiraz alırım.
Ahora mismo voy a comprarte una caja de bombones.
O kiraz dudaklardan, hatta o ipeksi yanaktan bir öpücük,... ve kaplumbağa hızıyla giderim. Sözüm söz.
Un besito en esos labios rojos o incluso en esa mejilla de satín e iré a paso de tortuga, palabra de honor.
Ailesinin çiftliğindeki yaşlı bir kiraz ağacının üst dallarından Mars üzerine sadece tahminlerde bulunmaktan daha iyi bir yol gördü.
En las altas ramas de un viejo cerezo familiar vio la forma de hacer algo más que especulaciones sobre Marte.
Robert Goddard'a, Massachusetts'deki bir kiraz ağacında gelen ilhamın üzerinden 80 yıldan az bir süre geçmişti.
Menos de 80 años después de que Goddard tuviera su visión en un cerezo de Massachusetts.
Öncelikle, Kiraz Fondü.
Primero, está la Fondue Cereza.
Onlardan biri kiraz ağacına tırmanıyordu.
Uno de ellos se trepó al cerezo.
Kralın odasında bir satıcı büyük tören yatağının önüne oturmuş yarım kilosu libresi 6 sente kiraz satıyormuş.
En los aposentos del Rey, una mujer se ha sentado frente el lecho de ceremonias y vende cerezas a seis ochavos. - Pues no son caras.
"Eşin için'kiraz-iz'olasın."
Este matrimonio por plata no es. " " Plata-no es ", ¿ captáis?
Ve üzerine bir kiraz koy.
Y una cereza encima.
Biftek üzerine marşmelov ve kiraz mı?
¿ Malvaviscos y cerezas con un bistec?
- Üzerinde de kiraz.
- Y una cereza...
Kiraz rengi.
Como nuevo.
Sizleri de kiraz ağaçları altındaki toplantılarımıza davet edebilseydik ne harika olurdu.
Como hubiera sido bueno... si pudiésemos haber podido invitar a ustedes... para una reunión sobre nuestras " "cerejeiras" ".
Kiraz, rahatla biraz.
Cherry, cálmate.
- Kiraz... - Oraya dönmeyeceğim ben.
No volveré ahí.
Benim adım Sherri, ama saçımdan ötürü arkadaşlarım bana Kiraz der.
Me llamo Sherri, pero mis amigos me llaman Cherry por mi cabello.
Kiraz, neler oluyor?
Cherry, ¿ qué sucede?
Kiraz, hadi.
Cherry, vamos.
Daha dün gece Kiraz'la Marcia'yı sinemadan eve götürüyorduk.
Fue anoche cuando acompañábamos a Cherry y Marcia a su casa luego del cine.
Kiraz mı ne?
¿ Cherry no sé qué?
- Sosyetik Kiraz.
- Cherry de los Socs.
- Demin Pony'yle Kiraz'ın buna tanıklık edebileceğini söyledin. - Hayır, hayır, hayır, hayır.
Pony y Cherry atestiguarían eso.
Sağol, Kiraz.
Gracias, Cherry.
- Ama lakabın Kiraz mı?
- Pero ¿ su apodo es Cherry?
Yağmur yağsın ya da yağmasın... Kyoto'da kiraz çiçeklerini görmedikçe memnun olmayacağım.
Lloviendo o no... no estaré satisfecha hasta ver los cerezos en flor... en Kioto.
Kyoto'daki kiraz çiçekleri Akashi'den kırlangıç balığı.
Cerezos en flor en Kioto... y pargo rojo de Akashi.
Kiraz.
Sabes a... cereza.
Aaa, kiraz!
¡ Moras!
Kiraz gibi kırmızı!
¡ Roja como una frambuesa!
- Kiraz ağam.
- Kiraz, Agha.
Kiraz.
Kiraz.
Kiraz Bacı.
Hermana Kiraz.
Kiraz ha?
¿ Kiraz?
Kiraz Hanım, sen misin?
¿ Eres tú Kiraz?
Kiraz gibi karı dünyada az bulunur.
Mujeres como Kiraz son poco comunes en este mundo.
Ben Kiraz'ı alacağım.
Tomaré a Kiraz.
Kiraz.
- Salsa.
Önümde bir tabak dolusu kiraz var da.
Es un gran tazón de cerezas.
Sabri Kiraz, Osman Şenkol Şevket Bucalı, Mehmet Kuzu Dursun Çankaya, Ali Hal Rasim Çene, İdris Vekat acele kapı altına.
Mi petición, señor.