Kısmet translate Spanish
404 parallel translation
Sen ve ben bu hayatımızda birlikte olmamız kısmet değilmiş.
Tú y yo... no estábamos destinados a estar juntos en esta vida.
Bayım, sen ve ben... bu hayatımızda birlikte olmamız kısmet değilmiş.
Tú y yo no estábamos destinados a estar juntos en esta vida.
Efendim, bir şey diyeceğim. Biz ayakta uyurken bu kısmet size güldü.
Señor, algunos dicen que la fortuna nos sonríe mientras dormimos
Kısmet sanaymış, Dennis.
Te toca a ti, Dennis.
Beşi de kısmet bekliyor!
¡ Cinco hijas sin dote!
"Pedro Espinosa'nın küçük kızı komik yüzü ve sıska bacakları olan - hala evlenmek için bir kısmet bulamadı mı?"
"La hijita de Pedro Espinosa, la de las piernas flacuchas y la cara graciosa... por casualidad, ¿ se ha casado ya?".
Olabilecek bir sürü kısmet var.
Pero tiene que ser sencillo. Alguien como yo.
Ne yapalım, kısmet.
Es una de esas cosas.
Şans kısmet, yüz falı...
Fortuna, hogar, fisonomía... quiromancia, dirección, matrimonio.
Kısmet.
El destino.
Olur da bir kısmet çıkarsa, evlenirim.
Si tengo la oportunidad...
Onun hayatını kaleme alan ve yöneten kader, kısmet yada her neyse, banada bir rol vermiştide ondan.
Los Fados o las Furias o quienquiera que escribió y dirigió su corta, intensa vida se habían encargado de ello
Kısmet, kumda yazılıdır.
El futuro está escrito en la arena.
Güzel bir kısmet istiyorum, lütfen.
Querría un futuro precioso, por favor.
Dilerim kısmet ve zafer tolganızdan yana olur.
Asiéntense suerte y victoria sobre vuestro yelmo.
Tanrı kısmet ederse.
Si Dios lo quiere.
- Kısmet.
Ya veremos.
Kısacası "iyi bir kısmet" denilen cinsten biri.
¡ Lo que se dice un gran partido!
O yüzden Osman'ı ever. Bul güzel bir kısmet, bitsin gitsin bu iş.
Tienes que buscarle una mujer para que dejen de chismorrear.
Kısmet bu kadarmış.
El destino nos lo ha quitado. No te desesperes.
Kemal abi, senin de çıkman gerekirdi ama ne yapalım ki bu mahpusluğu beraber bitirmek kısmet değilmiş.
Kamel, tú deberías salir también. No estábamos destinados a acabar juntos nuestras condenas.
Dün yaşananlar her gün kısmet olmaz
Que paso ayer no pasa todos los dia
Bakalım tabuta girme şerefi bize kısmet olacak, onlara mı...
Me pregunto cuál de nosotros terminará en un ataúd.
Hem tabuta girme kısmetine gelince, herhalde onlara düşer bu kısmet.
En cuanto a quién va a terminar en un ataúd, Supongo que están fuera de suerte.
Kısmet tabii ki, ama benim yöntemim onu da hallediyor hiçbir şekilde karınıza haber uçuramazlar.
Cierto, pero mi método se asegura de que sea imposible que tu esposa se entere.
Bu kısmet!
¡ Esto es fortuna!
Kısmet.
Vamos a ver.
Tzeitel'ıma ne güzel bir kısmet bu!
iQué buena pareja para mi Tzeitel!
Sana öyle bir kısmet buldum ki!
iQué pareja te he conseguido!
Elbette bize de düşer kısmet
También la merecemos nosotros
Eğer düşmezse kısmet bize
Y Si Ia buena fortuna no aparece
Bu daha çok bir şans ve kısmet meselesi Majesteleri.
Es cuestión de suerte y probabilidades.
Kısmet değilmiş demek.
Y todavía no ha formado familia.
Allah kısmet ederse.
Que Dios los guarde.
Kendini güzeI Griselda'mıza uygun bir kısmet mi sanıyorsun?
¡ Qué vergüenza! ¿ Y te consideras pretendiente de Griselda?
Hiç hafif bir kayağı kullanmak kısmet olmadı.
Nunca me acostumbro a usar una tabla liviana.
- Kısmet olmasın?
- ¿ Azar?
- Kısmet filan değil, biliyorsun!
- ¡ No fue así y lo sabes!
Ya o kısmet Jade ise ve ben onu bırakdıysam?
¿ Qué si Jade es la indicada y dejo que se me vaya?
Ne zamandır seni arayayım diyordum, kısmet bugüneymiş.
Llevo tiempo queriendo llamar pero no tuve ocasión.
Madem bu kadar önemsiyorsun neden bizim yerimize sen bakıp münasip bir kısmet bulmuyorsun?
Si te preocupa tanto... en vez de buscarlo nosotras... ¿ por qué no le encuentras tú un buen pretendiente?
Kendisi ikinci oğul olduğundan doğrudan mirasçı değil ama iyi bir kısmet.
No es el heredero directo porque es el segundo hijo... pero es una buena pareja.
- Kısmet olursa pazartesi okula başlayacak.
Ha nacido en la prisión y el lunes empezará el colegio.
- Bana bir... kısmet verdi.
Me ha dado una... Ha sido él.
Kısmet bu kâhya...
La voluntad de Dios, Kahya.
Ama bu biraz da kısmet işi.
Pero no se puede llevar la contraria al destino, ¿ no?
Kısmet Philip.
Cosas que pasan.
Kısmet.
El kismet, digamos.
Kısmet.
Dios dirá.
Adağım vardı. Allah kısmet ederde kardeşimin yolu düşerse köye..
Había prometido que si mi hermano venía a la aldea sacrificaría una oveja.
Kısmet.
Suerte.