Kışın translate Spanish
96,829 parallel translation
Bir parça kıyafeti alıp, bir kadının ona bakışını değiştirmek, ki ona sahip olmak istesin.
Que una mujer cambie su idea sobre una prenda de vestir, para que quiera tenerla.
Nick babanın bedeninde sıkışıp kaldı.
Nick está atrapado en el cuerpo de papá.
Bu dünyanın mantık sırasına sevindim.
Estoy tan contento de que este mundo tenga sentido.
Cesedin büyük kısmını örten cilde rağmen, çok az çürüme sıvısı var.
A pesar de que la piel cubre gran parte del cadáver, había muy poco líquido descomposicional.
Beni o bölgenin Yübaşısı yapacaksın. Ya da küçük kız ölür.
Usted va a hacerme capitán de esa comisaría, o su pequeña niña se muere.
Yani... kızın çok alışılmadık bir çizgi çizdi. Sembollerin kombinasyonu.
lo que dibujó tu hija es una combinación de símbolos muy inusual.
Ve sürpriz, yasadışı damping yaptığı rekor bir şey. Devletin dört bir yanındaki halka açık topraklarda zehirli atıkların yok edilmesi.
Y, sorpresa, tiene antecedentes de vertidos ilegales de desechos tóxicos en tierras públicas por todo el estado.
Kızın çizdi Sembollerin alışılmadık bir kombinasyonu.
Tu hija ha dibujado una combinación muy inusual de símbolos.
Yatmış olmalıydım, ama ön kapının açık olduğunu duydum. Bu yüzden alt katta oturdum ve... Bu garip adamın evimize geldiğini gördüm
Se suponía que estaba durmiendo, pero escuché la puerta del frente y me escabullí a la planta baja... donde vi a este extraño ingresando en nuestra casa y dirigiéndose a la habitación de mi abuelo.
Artık farklısın.
Ahora eres diferente.
Büyük bir metan gazı kaçağının yol açtığı yıkıcı patlama dolayısıyla küçük Batı Teksas kasabasında ölüm sayısı artmaya devam ediyor.
El número de muertos continúa subiendo en el pequeño pueblo de Texas oeste donde una gran fuga de metano causó una devastadora explosión.
Sıkı mı çalıştın yoksa nişanlın mı senin için sıkı çalıştı?
Estudiaste mucho, o tu prometido estudio mucho por vos?
Tamam, sıkı pazarlıkçısın.
Esta bien, sos dura negociando.
Planım Bayan Price'ın, kırık camlı ve aylardır ısıtması olmayan bir aparman dairesinde yaşayan yalnız bir anne olduğunu ve onu evden atmaya çalıştıklarını anlatmasını sağlamak.
Mi plan es hacer que la Srta. Price explique que es una madre soltera viviendo en un apartamento con una ventana rota que no ha tenido calefacción por meses y están tratando de echarla.
Belki yarın akşamdan sonra bunu daha sık yapabiliriz.
Tal vez después de mañana, puedes hacerlo más seguido.
AJ'in nefesinin oldukça kötü olduğu geceler oldu sokağın aşağısındaki motele gitmek zorunda kaldık.
Hubo noches en las que la respiración de AJ estaba tan mal, que tuvimos que irnos a un motel al final de la calle.
Ödememesinin sebebi evde ısıtma sorunu bulunması ve kış boyunca bir camın kırık olması ki düzeltilmesi için defalarca istekte bulunuldu.
Y la razón por la que no ha pagado es porque no tenía calefacción y una ventana rota todo el invierno a pesar de repetidas peticiones de repararlas.
Bu ana bilgisayarın yeni bellek çubuğuna daha sık...
Esta computadora central necesita una memoria nueva mucho más seguido
Doğru anlamış mıyım 10 dakika gördüğün kadına aşık oldun başka bir adamın çocuğunu taşıyor onunla evleneceksin ve çocuğu kendininmiş gibi büyüteceksin.
Aclaremos esto, estás enamorado de una mujer que conoces desde hace diez minutos. Está embarazada de otro hombre y aun así vas a casarte con ella y criarlo como si fuera tu hijo.
Adam yarın ultrasona gelecek bir sıkıntı yaratırım diye korkuyorum.
El sujeto va a estar en el ultrasonido mañana y estoy asustado, puede que cause una escena.
Çünkü çocuk tam teşekküllü bir avukat kızsa 3.sınıf hukuk öğrencisi.
Porque él es un abogado hecho y derecho, y ella es estudiante de leyes de tercer año.
Yoksa bunun ayrımcılık olduğunu düşünmemin nedeni sınırlı erkek bakış açım mı?
¿ O pienso que es proxenetismo debido a mi punto de vista masculino limitado?
Asıl ona kızmalısın.
- Deberías de gritarle a él.
Lafın kısası sen bu bahsettiğim çocuklardan bile daha sıkıcısın.
El punto es, que eres mucho más que algo de momento que cualquiera de esos tipos.
Çok sıkı çalışacağım Dave.
PROYECTO N ° 12358W Dave, voy a trabajar tan duro.
- Sen daha başlamadan sıkışır o şey. Ridgeline'nı kullan.
- Ya comenzaste... antes de empezar.
Bizi ilgilendiren kısım Zahad'ın firari ve operasyonel olmasıdır.
Por lo que a nosotros respecta, Zahad está suelto y operacional.
Savunma Bakanlığı'na çalışıyorum. Artan tehlikeyi görmezden gelen iradesiz bir Başkan'ın sıkıcı kuklası.
Trabajo para el Secretario de Defensa, un títere vapuleado por las indecisiones del Presidente.
Penny Saver çok etkili insanların alışkanlık listesinde kaçıncı sırada?
¿ Y los anuncios clasificados en qué puesto están en la lista de costumbres de la gente muy eficaz?
Boncuklarla ilgili ufak bir sıkıntımız oldu ama saatlerce yerde gezerek her birini topladığımı duymaktan memnun olacaksınız.
Tuvimos un traspiés con las lentejuelas, pero estuve horas buscando por el suelo para asegurarme de que las rescataba todas.
Kötü namlı dünya dışı varlık, muhtemelen erkek kardeşi, kozalarının o şekilde bölündüğünü varsayıyorum.
Se sabe que es extraterrestre, quizá sea su hermano, eso si en su manada se dividen así.
Kristal madeninde Bettina uzaylısıyla savaşırken kazmayı sen tutarsın artık...
A ver si tú lo estás cuando lleves un pico y estés en las minas de cristal luchando contra todos los alienígenas...
Kızarmış tavuk bir odak grubu çalışmasının neticesidir ve bulgular çok netti, Amerikalılar kızarmış ruloları sever.
Los crujientes de pollo fueron fruto de un estudio y quedó claro que a EE. UU. le encantan los cilindros fritos.
Her zaman demişimdir, yaşının yarısının yedi fazlası bir kılavuzdan çok daha...
Y yo siempre he dicho, la mitad de tu edad más siete es más un criterio...
O sıkıcı dükkanın satışlarını her gün, her an geçebilirim.
Yo supero a esa tienducha todos los días.
Acaba bu şortu, senin sattığının üç katına sattığım için bana kızmış olabilir misin?
¿ No es posible que solo estés cabreada porque yo haya vendido el pantalón por el triple de su precio?
Hayatıma ne kadar ışık ve güzellik kattığınızı söylemek istedim.
Solo quería deciros la luz y belleza que trajisteis a mi vida.
Kız mısın, erkek misin?
¿ Eres un chico o una chica?
Wi-Fi'ınız BC Deniz Hizmetleri mi İki Havalı Şıllık mı?
¿ Vuestro wifi es Marina BC o Dos zorras idiotas?
Evet, sadece bir sonraki kıza aynısını yapmamasını umuyorum.
Sí, solo espero que no se lo haga a la próxima chica.
İnsanların çocukmuşum gibi davranmasından sıkıldım.
Estoy harta de que me digan que no soy una adulta.
Pearson Specter'da çalışırken onların peşine hiçbir zaman düşemedim çünkü bu tarz davalarda genelde karşı tarafta olurduk. Ama artık beni engelleyen bir şey yok.
Nunca pude ir tras ellos cuando trabajaba en Pearson Specter porque siempre estábamos en el otro lado de esas cosas, pero ahora sí puedo ir tras ellos.
- Zorla imzalatılmışlarsa sıkı mıkı sökmez. Kanserden ölecek olup doktor parasını karşılayamamak tam da böyle bir şey.
Irrefutable no aplica cuando se firmaron bajo coerción, que es justo lo que es estarse muriendo de cáncer de pulmón y no poder pagar un doctor.
Gaz sıkıntısını çözeceğiz ve.. ... yarın 1 alana 1 bedava kampanyasıyla geri döneceğiz.
Dejaremos ese escape de gas arreglado, y volveremos mañana con dos huracanes por uno.
Kılıcı çıkarmalısın.
Debes sacar esa daga.
Onun sırlarını saklamak istemiyorum artık.
No quiero guardar otro de sus secretos.
Bakın, benim bunlarla etik bir sıkıntım yok, ama Melcher'ı ikna etmek bile yeterince zordu.
No tengo ningún problema moral con eso, pero nos costó conseguir a Melcher
Açıkçası efendim, ben sizde Gavin Belson'a yakın bir ışık göremiyorum.
No veo de qué sirve competir con Gavin Belson.
Şebekelerini dağıttık. ... ama bu sadece sıçanların batan gemiyi hızlıca terk etmesini sağladı.
Desmantelamos su red, pero eso solo hizo que las ratas escaparan del barco al hundirse.
- Sen ve May operasyona hazır mısınız? - Evet, hazırlandık.
- ¿ Estáis listas May y tú para la operación?
Baban ve ben Eastwood'daki St. Mungo okulunda sınıf arkadaşıydık.
Tu padre y yo éramos compañeros de clase, en San Mungo, en Eastwood.