Motive translate Spanish
1,059 parallel translation
Hey, Tom Landry'nin şapkası sizi motive etmiyorsa, hemen işi bırakırım.
Si el sombrero de Tom Landry no los motiva, renuncio ahora mismo.
Sanırım Smithers beni motive edici özelliklerimden dolayı seçti.
Creo que Smithers me eligió por mis habilidades de motivación.
- Eğer o dışardaki Huck Finn'le... takılacaksam bana motive edici bir şeyler vereceksin sanırım.
Deberían de agradecerme que les entrene al novato palurdo.
Ne tür motive edicilerden bahsediyoruz?
¿ Cómo quieres que te lo agradezcamos?
Bu da, bizim çok motive olmuş alıcımız.
Ese es el comprador interesado.
Yani, bizi motive edecek, baloya gitmek gibi, yeterince iyi bir sebebimiz olmamıştı.
Nunca tuvimos una buena razón para motivarnos... Es cierto.
Kimse bir suçluyu neyin motive ettiğini bilemez...
Nadie puede entender lo que motiva a un criminal.
Bir suçluyu neyin motive ettiğini bilemeyeceğimizi kendin söylemiştin.
Tú mismo dijiste que nadie sabe lo que motiva a un criminal.
Bazıları acıyı gayet... motive edici bulur.
Algunas personas encuentran el dolor muy inspirador.
İşte buradayım. Kişisel alışveriş uzmanı ya da motive eden konuşmacı. Şahane.
Aquí estoy yo. "Compradora Personal u Oradora Motivacional". ¡ Sensacional!
Ne konuda motive eden?
¿ Oradora Motivacional?
Yeterince motive olduğumuza inanmıyoruz.
No nos sentimos debidamente motivados.
Bizi ne motive ederdi sence?
¿ Sabes que nos motivaría?
Onu motive eden şey ne? Bana karşı beslediği bazı duygulardan dolayı yaptığına inanıyorum.
- Creo que siente algo por mí.
İnsanları motive etmesini biliyorssun.
Está aprendiendo a motivar a la gente.
Biraz geç motive olduğumun farkına vardım ama yine de yeni ulusal rekor, 8 : 41 : 5'le bitirdim.
Me doy cuenta que debería haber cambiado de ritmo antes... pero aún así acabé en 8.41.5, que fué récord nacional.
O tam bir motive edici konuşmacı, değil mi?
Es un orador muy convincente, ¿ verdad?
Asıl ilgim olan televizyonda iş bulmam için beni motive edecek.
Eso me motivará a conseguir un trabajo en TV, Que es donde están mis verdaderos intereses.
Bu hayatta bir kez yakalanacak bir haber ve motive edici etken değildi dersem, yalan söylemiş olurum.
Esta es la historia de mi vida. Y debo confesar, motivadora.
- Bakın, seks en önde gelen motive araçlarından bir tanesidir.
Bueno el sexo es un motivador primario.
Fakat söylemem gerekir ki ; yarım milyar dolar kaliteli ürün teslim etmeniz için sizi yeterince motive etmiştir.
Pero diría que 500 millones de dólares... es más que suficiente motivación para que entreguen un producto de calidad
kendimizi orda motive etmiştik.
También hicimos nuestras cosas.
Bilmem ki amına koyayım. Önümüzdeki 20 yılı daha yaşayabilmek için bir bahane veya beni motive edecek her neyse bilmiyorum, bir şeyler bulmalıyım. Ta ki öleceğim güne kadar.
Tendría que encontrar una razón, un pretexto, lo que sea...
Seni motive etsin diye.
Porque es un gran motivador.
Ah, açgözlülük iyi motive eder insanı.
La avaricia es un gran motivador.
Memur Barbrady'nin okuyamadığını duyunca Bir şekilde onu motive edeceğimi biliyordum.
- Bueno, cuando supe que Barbrady no sabía leer sabía que tenía que motivarlo de alguna forma.
Çünkü korku motive eder.
Porque el miedo, motiva.
Sürekli seni hedefe yönlendirip motive edecek birileri olacak.
Nos esforzamos más con un compañero porque nos da estímulo.
Daha önce hiç bu kadar motive bir grup görmemiştim.
Nunca antes había visto un grupo tan decidido
Basketbolün bu uzun yolculuğuna ilk başladığımda... olabileceğim en iyi basketbol oyuncusu olmak beni motive etmiştir.
Cuando empece este largo camino en el baloncesto, lo que me obsesionaba era ser el mejor jugador posible.
Tüm dünyaya "Beni unutmanız için çok erken"... demek için çok daha fazla motive oluyordum.
Estaba mucho mas motivado... para decir al mundo : "No me descarten aun".
Eğer bir öğretmen öğrencilerinden daha aptal olsaydı iyi olmazdı. Gerçekten motive oldun mu? 500 üzerinden sadece 49 puan aldın.
es lindo y todo... no me escuchan y no puedo conseguir novia.
Hiçbir şey onu motive edemiyor.
Parece que nada lo motiva.
Dawson Leery, yetenekli genç, kendini motive eden, kibirli Capeside'ın Spielberg hayranı mucize çocuğu gergin mi?
¿ Que esté nervioso Dawson Leery el talentoso y joven director prodigio de Capeside?
Bu günlerde motive olmak zor.
Me cuesta sentirme motivado.
İyi bir koç cesaretlendirir ve motive eder.
Un buen entrenador anima y motiva.
Belki seni tanıklık etmeye motive ederiz.
Quizá te motive a testificar.
Bir kez motive edilmesi yeterliydi. Tamamıyla birkaç şeyi öğretmek gerekiyordu.
Una vez que tenía el móvil, sólo necesito algunas ideas.
Bence biraz motive olmali.
Quiere un motivo.
Ben sadece onları daha verimli çalışmaya motive etmeyi amaçladığım için öyle beyan ettim.
Yo sólo dije que el planeta estaba funcionando a pérdida sólo para motivar a todos a trabajar duro.
Gordon Mcleod da takımını kesinlikle çok iyi motive etmiş.
- Mé tans elo por el culo. El técnico s e ganó su sueldo allí. Envió a su equipo a meter todo.
Görüyorsun, bu senin mükemmelliyetin senin müthiş motive -
Aquí radica su grandeza su motivación
Bencilliğim beni yaptığım her işe motive ediyor.
Motivación egoísta es todo lo que hago
Kendisi yaşadıklarınızın sizi en üst düzeyde motive ettiğini... düşünüyor. Şu ana kadar başaramadınız. Hatanızı... tamir edecek bir şans vermek istiyor.
siente que estarán extremadamente motivados en la resolución de este asunto, a pesar de que mi impulso fue darles una patada por el culo y dejarlos como alimento para peces.
Sanırım sizi buraya gelmeye motive eden aptallığınız değil yeteneklerinizdi değil mi beyler? Belki de cahilliğiniz?
Supongo que debe ser su talento y no su estupidez lo que los motivó a venir o, ¿ quizá su ignorancia?
Mektuplarda bana, Bruce'un onları daha iyi bir insan olmaya amaçlarını başarmaya fiziksel açıdan iyileşmeye, bir başkasının izinden gitmek veya başkasına öykünmektense kendi hayatlarını yürekten yaşamaya nasıl motive ettiğini anlatıyorlar.
Y me cuentan cómo él los ha motivado... a ser una persona mejor... a lograr sus metas a estar en mejor estado físico... a vivir sus vidas de sus propios corazones... en vez de seguir o copiar a otra persona.
Ne yapacaklarını, nereye gideceklerini söyledim, cesaretlendirdim.
Les dije lo que debían hacer, les mostré adónde ir y les motivé.
Takım arkadaşlarını daha çok motive etmeye ve yeteneklerinden... daha çok faydalanmaya odaklanacaktı. Stockton içeriye kıvrıldı ve bıraktı, Jordan'dan blok geldi.
Stockton penetra para hacer una bandeja, pero Jordan le tapona.
- Sadece bizi motive etmeye çalışıyor.
- Arruinó la caminata.
Birilerini motive etmek istiyorsan asla ölümden söz etme! - Neşelen. Amerikada bir kuralımız var.
Que te relajes.
Sürekli olarak, kendi kendini motive etmesi gerektiğini hissetti.
Ahora que estaba lesionado y su futuro en peligro... sentía que debía auto motivarse todo el tiempo.