Mısın translate Spanish
249,668 parallel translation
Sormak zorunda mısın?
¿ Tienes que preguntar?
Ve onun yanında kalacak mısın?
¿ Y tú te quedarás con él?
Kayıp mısınız, baba?
¿ Está perdido, padre?
Deneyiminizi sınıflandırır mısın...
¿ Clasificaría su experiencia...?
Dokuzuncu Lejyon'dan mısın?
¿ Eres de la IX Legión?
- Hiç bakım yapmaz mısın sen?
¿ Alguna vez has hecho un mantenimiento básico?
Burada sık çalışır mısın?
¿ Trabajas aquí seguido?
Sen Cork Rockingham mısın?
O sea, ¿ eres Cork Rockingham?
17 yaşında mısın?
¿ Tienes 17?
Hâlâ burada mısın?
Sigues aquí.
Kendi akrabanı kurtarmak için beni asla satmaz mısın?
¿ Nunca me venderías para salvar a tu propia sangre?
Sasha, delik açmak için hazır mısın?
Sasha, ¿ podemos entrar?
Akşam yemeğine kalır mısınız?
¿ Se quedan a cenar? Tim hizo zoodles.
- Kevin akışımı bölmeyi bırakır mısın?
- Kevin, ¿ dejarás de interrumpirme?
Kevin, zaman tutar mısın lütfen?
Kevin, ¿ tomas el tiempo, por favor?
Tamam, hazır mısınız?
Bien, ¿ estás preparado?
- Cidden beni içeri almayacak mısın?
En serio, ¿ no me vas a dejar entrar? Piper, tienes que irte a casa.
Bize katılacak mısın katılmayacak mısın, kardeşim?
¿ Estás preparado para apuntarte o qué, hermano?
Ve şansın olursa Gertrude'un kitap çantasına bakar mısın?
Y si puedes, pega una ojeada a la bolsa de los libros de Gertrude.
Bu yaz tatile çıkacak mısın Chris, yoksa?
¿ Vas a marchar fuera este verano, Chris, o...?
Gerçekten onu koruyacak mısınız?
¿ Realmente van a protegerla?
Bu çukuru kazmak için büyü kullanamaz mısın?
¿ No podrías usar magia para cavar este agujero?
Hala yıllar önce... o meyhanenin kapısından girmediğine... pişman mısın?
¿ Aún te arrepientes de no haber cruzado la puerta de esa taberna después de todos estos años?
Bakar mısınız?
Disculpa.
Maceraya hazır mısın, Kaptan?
¿ Estás listo para la aventura, Capitán?
- Kuşlardan anlar mısın?
¿ Sabes de aves?
Aç mısınız?
¿ Tenéis hambre, chicos?
Üç yıl önce öldürülen şu KGB memurunu hatırlar mısınız?
¿ Recuerda hace tres años cuando fue asesinado ese agente de la KGB?
- Aç mısın?
- ¿ Tienes hambre? - Sí.
Ne yaptığının farkında mısın?
¿ Sabéis lo que habéis hecho?
Tanrı tüm iyi adamların içindedir leydim ve dayım Leofric kocanızın iyi bir adam olduğundan sık sık bahsederdi.
Dios está en todos los buenos hombres. Y mi tío Leofric me decía a menudo que vuestro esposo lo es.
Fidye büyük olursa, kaybedilen adam sayısı fazla olursa Wessex onurla ve muhteşem bir güçle ortaya çıkmayı dilerse Lordum o zaman kızınız krallığın iyiliği için hayatını sonlandıracak cesareti kendinde bulamaz mı?
Si el rescate fuera muy elevado, si hubiera que arriesgar muchos hombres, si Wessex quisiera salir victoriosa y más fortalecida, ¿ no cabría animarla a quitarse la vida? Por el bien del reino.
Adamlarımın yarısıyla gelirim, daha azı olmaz.
Me llevaré a la mitad, ni uno menos.
Tanrı sizi korusun Rab, kabaran ayaklarımın kurtarıcısı.
Dios lo bendiga, señor, salvador de mis pies ampollados.
Ama Tanrım, adamlarımızın yarısını kaybettik.
Pero, señor, perdimos a la mitad de nuestros hombres.
Tanrım, bir sonraki salak kadar kavganın tadını çıkarıyorum, ama bu bizim dışımızda.
Señor, disfruto mucho la batalla como este idiota, pero nos supera.
Dur biraz. İkinci sınıf mı dedin?
Espera. ¿ Segunda clase?
- Ve tamamıyla haklısın. - Haklı mıyım?
Y sí, tienes razón.
Aç mısın?
¿ Tienes hambre?
Sınırlamalar için özür dilerim, ama hatırladığım kadarıyla, Bağlanmak aklına hiç gelmemiş gibi görünüyorsun.
Siento la inmovilización, pero según recuerdo, nunca pareció que te importara que te ataran.
Grup güvertede ve "Tanrım Sana daha yakınım" ile ısınıyor.
La banda está en cubierta entrando en calor con "Más cerca, oh Dios, de ti".
Aynısını sana yapmalıyım.
Y yo debo hacer eso por ti.
Papaz yardımcısının yanına dönüp onu konuşturacağım tamam mı?
Volveré con el diácono, ¿ vale? Conseguiré que hable.
Hayır tabi ki pısırıksın dönüp kavga etmen lazım demişti.
Me llamó débil. Dijo que debería haber peleado.
Şimdi neden papaz yardımcısının üstüne bağırarak gittiğini anladım.
Ahora entiendo por qué fuiste con el diácono con el sonido apagado.
Anası ile öğretmen kıçımı tartışın, yemezler!
¡ Reunión de profesores y padres y una mierda!
Belki de ona erkek arkadaş başarısızlıklarımı anlatmalıydın.
Quizá podrías explicarle el historial que tengo con mis novios.
Affedersin, bu bir süre sınırı mı?
Perdona, ¿ es ese el tiempo límite?
Sen söyle... yaptığım şeyden sonra... nasıl yemekte annenle babanın karşısına oturup... gözlerinin içine bakabilirim ki?
Dímelo tú. ¿ Cómo se supone que debo sentarme frente a tu madre y tu padre en la mesa y mirarlos a los ojos después de lo que he hecho?
- Bununla ilgili bir sıkıntın mı var?
¿ Tienes un problema con eso? No está bien.
- Ondan hoşlandın mı? - O espri yaparken karşısında oturmam gerekiyor.
- Tengo que sentarme ahí con él mientras hace sus bromas.