Odur translate Spanish
1,710 parallel translation
- Odur.
- Fue eso.
Hazreti Süleyman'ın yasalarına göre, Gareth gerçek bir peynir sever olduğunu gösterdi. Hak eden odur.
Según las enseñanzas de Salomón, Gareth ha demostrado ser quien más ama el queso, y debe ser su guardián.
Eğer şu anda Guantanamo'da olmasa adamımız kesin odur derdim.
Si no estuviera en Guantánamo, sería nuestro hombre. - Nadeem Samad.
Shakespeare'in de dediği gibi : "Zamanı geldiğinde yapılmışsa en iyisi odur."
Porque como dijo Shakespeare, si tiene que perecer, lo mejor es que se haga de prisa.
Savaşmak için seni kim kiraladıysa, düşmanın odur.
Contra quienes te han contratado, esos son los enemigos.
Sana söyleyeceğim odur ki...
Te diré...
Umarım odur.
Estoy feliz, espero que él lo sea.
Ve artık Sophy'i kuratabilecek biri varsa,... odur.
... y si alguien puede salvarla ahora es él.
Bill'in tasmasını tutabilen sadece odur.
Ella es la única que podría sujetar la correa de Bill.
Ve hepimizin bildigi gibi, aramizdaki en tedbirli adam odur.
Y como todos sabemos, es el mas prudente de nosotros.
Hep vanilyalı yerim, en sevdiğim odur.
Siempre pido vainilla, de todos los favores prefiero la vainilla.
Mutlaka odur.
Tiene que ser.
Ertesi gün üzerimdeki Ralph Lauren parfümünü koklayabiliyordum. Ve hâlâ en sevdiğim koku odur.
Aun hoy, huelo en mí tu colonia Ralph Lauren, y es mi aroma preferido.
Burada olduğumda özlediğim tek şey odur.
Es lo que extraño aquí.
Ne diyorsa odur.
Es lo que es.
O bir Gentiue. Bir çok türün arasından en sadık olanı odur.
Es un gentu, una de varias especies que son completamente monógamas.
Herhalde oradan mezun olan en aptal öğrenci odur yani.
Él debe haber sido la persona más estúpida que se graduó allí.
Ne söylediyse, son sözü de odur.
Una vez que él dice algo, es su última palabra.
Kararları verecek kişi odur.
Él es el que toma las decisiones.
Eğer tehlikelerin farkında olan biri varsa odur. Tekrar yapabileceğine inanıyor.
Si hay alguien que conoce el peligro, es él... y él cree que puede hacerse.
Bu görev gücünün toplanma nedeninin yarısı odur.
Es uno de los motivos por los que se formó este equipo.
Kar, soğuk demeden, tilkim gezer durur, o cesurdur. Kocaman patiler, uzun pençeler. Hiç şüphe yok, bu odur.
# Bajo el frío el zorro vá # # y siempre recto andará... # # y si al lobo ves venir... #
Bir şeye ihtiyacın olduğunda, gidip bulacağın adam odur.
Si necesitas algo, habla con él.
O ampullere bakar bakmaz tanıyacak tek kişi odur.
Él es el único hombre vivo que puede conocer una de estas ampollas a la vista.
Goliath'dan kurtulan tek kişi odur da.
Él es el único sobreviviente del Goliat, que esta viendo
Bana Renny ismini veren odur.
Me puso "Renny".
Belki de sahip olduğum en son kibir kırıntısı odur. "
"Quizá sea la última porción de vanidad que me queda".
Belki de odur.
Tal vez era él.
Bizi onlardan ayıran odur.
Y lo que nos separa de ellos.
Burada akademinin ağzının suyunu akıtacak tek şey odur.
Eso es lo único que la academia premia
O güveni verecek olan odur. Herkese de sorular sorma!
Perderá la confianza y comenzará a sospechar de todos.
Eğer hamile olan birisi varsa, o da kendisidir, eminim odur.
Si alguien está embarazada, seguro que es ella.
Hepimiz inancımıza tutunmalıyız çünkü sonunda bizi kurtaracak olan tek şey odur.
Todos debemos aferrarnos a nuestra fe. Porque en el final... es la única cosa que nos salvará.
Belki de odur.
Tal vez él.
Bu muhtemelen odur.
Ese debe ser él.
Hey, belkide odur.
Tal vez sea ella.
Neyse odur dostum.
Eso es lo que pasa.
Umuyorum ki alan odur.
Espero que las haya tomado él.
Dostum dinle beni, asıl anahtar köstebektir tamam mı? İşin beyni odur!
Escucha, socio, la clave está en el que trabaja desde adentro.
O kadınla konuştuktan sonra demem odur ki, Eddie'nin babasını orada bir saniye daha bırakmamız bile zuldür.
Después de hablar con esa mujer no quiero que el papá de Eddie esté allá un día más de lo necesario.
Çünkü kalite odur.
Eso es calidad.
İkinci dünya savaşı esnasında, amerika... Almanya'nın olanını tutmaya başladı... 2 yıl önce... fakat bush iyi yönetemedi... Irak'ta olanlar için tek sorumlu odur... 60 gün önce
Durante la Segunda Guerra Mundial, los EE.UU... empezaron a planear la ocupación de Alemania... dos años antes... pero la administración de Bush no creó la organización... que se encargaría de la ocupación de Iraq... hasta 60 días antes de la invasión.
Asla benim fırsatım yoktu... kapı tekmelemek için... bir büyükelçiyle o olur... Irak için garanti odur.
Pero nunca tuve la oportunidad... y patear una puerta... con un embajador que, esencialmente, es... el zar de Iraq.
Ne sorarlarsa odur, budur, şudur Albay ve Binbaşı her zaman mahkum olmaya hazırdır.
Todo lo que pedían. Esto, eso, ahí, acá. El Coronel y el Mayor estaban felices de cumplir las órdenes.
Şifre odur.
Es la palabra clave.
Kanserdi... Hastalık dediğin odur, Anne.
Cáncer, esa es una enfermedad, mamá.
O an kiminle konuşuyorsam en sevdiğim odur.
Mi favorito es aquel con quién esté hablando en este momento.
Belki de odur.
Sí, quizá sí.
Bildiğim en uygun ağaç odur.
Es la madera más apropiada que conozco.
O yüzden odur diyemiyor ama değildir de demiyor.
Tampoco descartarlo.
- Hep odur zaten.
Siempre es el payaso.