Olanaksız translate Spanish
621 parallel translation
"Sandor Weltman bizzat'kuklacı'mı, değil mi bilemiyorum. " Her halükarda,'olanaksız'ın... "... tüm beklenenler içinde...
- No sé si Sandor Weltmann es quien mueve los hilos En cualquier caso, nos enfrentamos con un enemigo del que cabe esperar lo más inverosímil.
"Irene ~ bu benim için kolay bir yol olacak, ama senin için olanaksız bir yol!"
¡ Irene... eso sería para mí una solución fácil, pero imposible para ti!
Olanaksız değil.
No es de ninguna manera así.
Olanaksız.
Eso imposible.
Malın kalitesini küçümsemek aptalca olur... ama şartlarınız olanaksız.
Sería un tonto si menospreciara la calidad de estas joyas... pero lo que piden es imposible.
- Olanaksız.
No hay posibilidad.
- Yani, İngiltere'den ayrılmalıyım. Bu da olanaksız.
- En ese caso, me iré de Inglaterra.
Bugünlerde alışveriş olanaksız.
Comprar es algo imposible hoy en día.
Bu resmen olanaksız.
Es francamente imposible.
Bu uğursuz yerde gözümü kırpmam olanaksız.
No creo que pueda pegar ojo en esta casa siniestra.
Emin olabileceğimiz bir tek şey var : onu bizlerden birinin getirmiş olması olanaksız.
De algo podemos estar seguros ninguno de nosotros lo entregó.
Kim olduğunu söylemek olanaksız.
No sé quién es.
Gizli olarak, Bay Holmes, böyle bir hareket tartışıldı fakat dolaşımdaki bütün beş sterlinlik banknotları değiştirmek üstesinden gelinmesi olanaksız bir iş olacaktı. Bu güne kadar da bu konuda hiçbir şey yapılmadı.
Confidencialmente, Sr. Holmes, se estudió esa posibilidad... pero sustituir todos los billetes de cinco libras en circulación... sería una tarea tan costosa... que aún no se ha decidido nada.
Maalesef böyle bir şey olanaksız.
Me temo que eso es imposible.
Bana bir ipucu veriyor ve biliyor ki, onu kontrol etmem olanaksız.
Me da una pista y sabe que no puedo verificarla.
Olanaksız, Kelly.
Es imposible.
Onların kesin olarak kabulü neredeyse olanaksız.
No podrían considerarse concluyentes.
# Bir büyü ki, tarifi olanaksız.
Un encanto que no puedes explicar.
Olanaksız.
Imposible.
Bu kadar sık tek başıma çekip gitmek benim için olanaksız.
Es imposible que vuelva tan pronto.
Kaçmak olanaksız, ama adanın karşı tarafına geçebilirsem belki...
Escapar es imposible pero si consigo llegar al otro lado de la isla, puede que... Necesito dinero.
Bu olanaksız.
Es imposible.
Bu şartlar altında, korkarım bu olanaksız.
Dadas las circunstancias, me temo que eso es imposible.
- Ben olanaksız olduğunu söylemezdim.
Bueno, yo no diría que es inadmisible.
- Harry Pebbel bütçesi üzerinden, bir top yıldız bulmak olanaksızdı
El presupuesto no nos daba para uno de primera.
Olanaksız. 30 topçusu ve savaşan tayfası olan çaresiz biri olarak değil.
No para un hombre desesperado con un artillero y una tripulación valiente.
Bilim hiçbir şeyin olanaksız olmadığını öğrendi.
La ciencia ha demostrado que nada es imposible.
"Bilim hiçbir şeyin olanaksız olmadığını öğrendi."
"La ciencia ha demostrado que nada es imposible." Acérquense, damas y caballeros.
Bu olanaksız.
Eso es imposible.
Adımın ve itibarımın düzelmesi olanaksız.
Mi nombre y reputación ya son irremediablemente malos
Römorkla çekmek olanaksız.
No hay lugar para un reemolcador.
Olanaksız!
Es imposible.
Efendim, bu olanaksız?
Sr., eso es imposible.
Size şaşırdım, Çavuş. Orduda, olanaksız diye birşey yoktur.
Me sorprende, Sargento En el ejército, nada es imposible.
Biz burada olanaksız olan işleri yapıyoruz.
Hemos estado haciendo cosas imposibles.
Madem ki benden daha yakışıklı olanları ezmek, azarlamak ve yönetmek dışında bu dünya zevklerinden tat almam olanaksız ben de tacı ele geçirme düşünü kendime cennet yaparım.
Así, puesto que este mundo ningún placer me concede, salvo mandar, controlar, o superar a personas mejores que yo mismo, haré mi cielo el soñar con la corona.
Her gece bir cinayet sahnelememiz olanaksız.
No podemos presentar asesinatos a diario.
Genel olarak ben oldukça iyi tabiatlı biriyim, Seymour, fakat seninle zaman geçirmeyi ve öyle kalmayı olanaksız buluyorum.
De ordinario soy una mujer de buen temple,... pero ya no es posible seguir pasando el tiempo contigo... y que sigamos así.
Şey, olanaksız. Ekzost patlaması olmalı.
No, será Ia explosión de un motor de coche.
Şimdi imtiyazın süresi doluyor bu kez aynı ayrıcalığı sağlamak neredeyse olanaksız.
- El permiso para no ir al frente. Ahora vence su plazo, y en esta ocasión será muy difícil renovarlo.
Tamamıyla olanaksız.
Ésa no es la cuestión.
Fakat olanaksız!
¡ No es posible!
Tamamıyla olanaksız, Müfettiş.
imposible.
Ne de olsa, Froy ve Lord Sorrington'un doğruyu söylemeleri olanaksız.
No es posible que tanto Froy como Lord Sorrington digan Ia verdad.
Bu benim daha önce yaşadığım yere dönmemi olanaksız kıldı.
Eso hizo imposible seguir viviendo donde Io hacía antes.
Onu aktarmam olanaksız. İçinde ne olduğunu bilmiyorum.
No te puedo decir lo que decía, no lo sé.
Yasal olarak tahsili olanaksız.
Legalmente, no le corresponde nada.
Televizyon tüpünü de yakar, yoksun kalanın oyunun geri kalanını izlemesini olanaksız kılar.
Así el traidor no ve el resto del programa.
Waldren'un üşümesi olanaksız.
No puede tener frío.
Bir yol bulacağız. Fakat bu olanaksız.
Pero eso es imposible.
Olanaksız.
lmposible.