Parcası translate Spanish
31,539 parallel translation
Bob Black eğer bu yıkımın bir parçası olmasa her şeyi böyle tahmin edemezdi.
Bob Black no podría predecir toda esta destrucción a menos que fuera parte de ella.
Hala bunun bir parçası olduğundan şüphen var mı?
¿ Aún dudas de que él es una parte de esto?
Sarah da artık ailenin bir parçası.
Sarah ya es parte de esta familia. Volveré enseguida.
Eğer saatleri 1 : 42'de durmuşsa bu Seattle'daki yok oluşun bir parçası oldukları anlamına gelir ve son olarak da buraya geldikleri.
Si su reloj se detuvo a las 13 : 42 hs, significa que son parte de las desapariciones de Seattle y terminaron aquí.
Sana gerçekten hissedebileceğin bir müzik parçası... bulmaya çalışıyorum. Kimsenin senin gibi yönetemeyeceği bir parça.
Intento hacer que encuentres una pieza musical que puedas sentir de verdad y dirigir como nadie más puede.
Claude, Shawn'ın parçasını sen alacaksın. Ve Esther'in parçasını tekrar yazacağım ki Shawn onu çalabilsin.
Claude, vas a tomar la parte de Shawn y voy a reescribir la parte de Esther así Shawn puede tocarla.
Benim ailemin bir parçası değilsin.
No eres parte de esta familia.
Bakalım, "Florida Hastası Parçası" olabilir gibi duruyor.
Ahora vamos a ver, parece que podría ser el "Hot For Florida Rag."
Evrenin dişine yapışmış bir ıspanak parçası gibisin.
Quiero decir, eres un trozo gigante de espinacas en los dientes del Universo.
Çirkin insanların olduğu ucuz plastik parçasına mı?
¿ Una pieza barata de plástico con fotos de gente fea?
Ama o gün o RPG *, pilotun işini bitirdiğinde ofis yanan bir metal parçasına dönüşmüştü.
Solo que en este día, la oficina era un pedazo de metal en llamas en donde piloto murió por causa de una RPG.
Tatlım, bu bir kenar parçası.
Cariño, es una pieza lateral.
Müzik Afro-Amerikan kültürün ayrılmaz bir parçası.
Bueno, la música es una parte integral de la cultura afroamericana.
İnsanlara zarar verdim ve bundan gurur duyacak değilim. Ama insanlara zarar vermek veya öldürmek..... bu hayatın büyük bir parçası.
He hecho daño a personas y no estoy orgulloso de ello, pero una parte principal de esa vida es hacer daño a la gente o matar gente.
Geçtiğimiz ay, Amerikan astronotlarını Mars'a gönderecek yeniden enerjilenmiş bir uzay programının parçası olarak yeni bir uzay aracını başlattık ve iki ay içinde bizi bu görevlere hazırlaması için Scott Kelly uzayda bir yıllığına kalmaya başlayacak.
El mes pasado lanzamos una nueva nave espacial como parte de un programa espacial revitalizado que enviará a los astronautas norteamericanos a Marte y en dos meses, para prepararnos para esas misiones, Scott Kelly comenzará una estancia de un año en el espacio.
Bazen böyle acı şeyler olur hepsi araştırma ve keşif sürecinin bir parçasıdır.
A veces ocurren cosas como estas, es todo parte del proceso de exploración y descubrimiento. El futuro no pertenece a los cobardes, pertenece a los valientes.
Bu yatay girişi elemiştik çünkü girişi çöküntü molozuyla tıkalıydı ve en yakın aday bacadan, aynı tünel sisteminin parçası olamayacak kadar uzaktı.
Ignoramos esta entrada horizontal porque estaba bloqueada con residuos y demasiado lejos del agujero de superficie para ser parte del mismo sistema de tubos.
Ben de konuşmuyorum aslında, Doktor olarak yaptığı çalışmalarıyla... O'nun bir parçası olmak geldi Tüm ailelerimizden.
Ni tampoco voy a hablar del hecho de que, a través de su trabajo como médico, se convirtió en parte de todas nuestras familias.
Bunun bir parçası olduğum için çok mutluydum.
Me ha alegrado poder ayudar.
Üzerinde düşünmeye çalıştım ve tek aklıma gelen sensiz bir hayat ve senin doğmamış güzel bebeğin, bunun bir parçası olmamak beni delirtti.
Traté de pensarlo pero todo lo que conseguí fue imaginarme una vida sin ti y tu hermoso bebé nonato y me volví loco con solo pensar que no sería parte de eso.
Sen ekibimizin bir parçasısın.
Eres parte de nuestro equipo.
Ben Eleanor, yeni öğrenciyim. Bu açıklama hepiniz için : Küçük grubunuzun bir parçası olmak istemiyorum, çünkü hepsi birbirinden yavan.
Soy Eleanor, soy nueva aquí y en general para todos : no quiero ser parte de cualquier pequeño grupo del que sean parte porque todos son igualmente estúpidos.
Ekibin bir parçası olmamak güzel.
Feliz de ser parte del "no-equipo"
Bunun bir parçası olmak istiyorum.
Quiero ser parte de esto.
Suyun sesinin ve içindeki tüm duyguların erimesine izin ver. Bilincinin birer parçası olsunlar.
Deja que los sonidos del agua y todas estas sensaciones entren en ti y sean parte de tu consciencia.
Önceleri mal statüsüne sahip olan dört milyon kişi vardı ve bir zamanlar Güney ekonomisinin ayrılmaz bir parçasını oluşturuyorlardı.
Hay cuatro millones de personas que antes eran propiedad y eran, en cierta forma, parte integral del sistema de producción económica del Sur.
Richard Nixon tarafından politik stratejisinin parçası olarak başlatılan retoriğe dayalı savaş, Ronald Reagan tarafından beyaz olmayan yoksul topluluklarca neredeyse bir soykırım gibi hissedilen gerçek bir savaşa dönüştürüldü.
Y se ve una guerra retórica que fue anunciada como parte de una estrategia política por Richard Nixon y que fue transformada en una guerra literal por Ronald Reagan, convirtiéndola en algo que empezó a parecer casi un genocidio en muchas de las comunidades pobres de color.
Uyuşturucuya karşı savaş, Cops gibi dizilerle popüler kültürümüzün parçası oldu.
La guerra contra las drogas se volvió popular en programas de televisión como Cops.
Takdir hakkını, muhtemelen mahkemelerin en tarafsız parçası olan hakimlerden alıp savcılara verdik.
Le quitamos el criterio a los jueces, la parte más neutral de la corte, y se lo dimos a los fiscales.
Ama Amerikan Kefalet Koalisyonu hâlâ ALEC'in parçası.
Pero la Coalición para Fianzas es parte de ALEC.
- Bunu birlikte yapacağımızı söyledik. Senin kadar ben de bu şirketin bir parçasıyım. Böyle gidip bensiz bir şeyler yaptığında çok sinirim bozuluyor.
Dijimos que haríamos esto juntos y yo soy parte de este bufete tanto como tú, y cuando haces algo como esto sin mí, de verdad me enoja.
Resmi olarak senin hukuk ekibinin bir parçası olduğumdan beri.
Desde que oficialmente me convertí en parte de su equipo legal.
Karakteri davanın bir parçasıydı. Onu cinayetlerin olduğu vakit ne yaptıklarını öğrenmek için zorladığımda... ikisinin de metamfetaminin etkisinde olduklarını itiraf etti. İlk seferleri de değilmiş.
Su reputación es un hecho del caso, y cuando la presioné para decirme qué estaban haciendo los dos en la hora de los asesinatos, admitió que los dos consumieron metanfetamina y no era la primera vez.
Hepsi bu kasabayı tekrar normale döndürmenin bir parçası.
Haremos de este pueblo algo más normal.
Her ne yaptıysan, bir daha bir parçası olmak istemiyorum.
Lo que haya sido, no quiero ser parte de algo asi, nunca más.
Sen zaten bu işin bir parçasısın, Doktor.
Tú eres parte de ello, Doc.
Bunlar hep programın parçası mı?
¿ Todo esto es parte del show?
Vücudunun en beğendiğin parçasının fotosunu at
Envíame una de la parte favorita de tu cuerpo
Kuzey Carolina ormanlarının derinliklerinde, Roanoke nehrinin kıyısında bir arazi parçası buldu ve orayı satın aldı.
Halló una parcela en lo profundo del bosque de Carolina de Norte en la orilla del río Roanoke y se la compró al estado.
İstenmeyen biri değilim Tarihin bir parçası olmak için... enerjimi boşa harcayamam.
No voy a desperdiciar mi energía con alguien que no quiere formar parte de la historia.
Polk'lar ormanın parçasıdır.
Los Polk formamos parte del bosque.
Şimdi, "onun" hangi parçası daha tatlıdır?
Bien, ¿ qué parte de eso sabe mejor?
Biz de Amerikanın bir parçasıyız. Televizyonumuz var.
Somos parte de los EE.UU. Tenemos televisión.
Nainsanları koruyup uyum sağlamalarına yardımcı olmakta bunun bir parçası.
Proteger e integrar a los inhumanos es parte de la misma.
Eli da orijinal rüya takımının bir parçası.
Es parte del equipo original.
Bak, ben de bu takımın bir parçasıyım.
Mira, soy parte de este equipo.
Eli Morrow, yoktan var ettiği birkaç karbon parçası ile S.H.I.E.L.D.'ın bütün taktik ekibini öldürdü.
Eli Morrow liquidó a todo un equipo táctico de SHIELD con unas pocas esquirlas de carbono que había creado de la nada.
Tek bildiğim çok güçlü bir teknolojinin parçası olduğu.
Bueno, lo único que sé es que es un artefacto tecnológico muy poderoso.
Yo-Yo'yu ağır bir plütonyum parçasını alsın diye... o binaya göndermek istiyorsunuz.
Quiere mandar a Yo-Yo de vuelta a ese edificio para que coja un pedazo de plutonio,
Onun görevinin bir parçasıyız.
Somos parte de su misión.
Denizkızı sihrinin bir parçası.
- Un poco de magia de sirenas.