Parkın translate Spanish
5,854 parallel translation
keyifli bir gün sayılmazdı ama sana söylüyorum, Rusty topu parkın ta dışına yolladı.
lo hiciste excelente.
Van Cortlandt parkının yanında el konulmuş bir bina.
En el Bronx. En un edificio en ruinas cerca del parque Van Cortlandt.
Bu Mikey Muskrat. Roy Family Parkın'ın kurucusu.
Es Mikey Muskrat y el fundador del parque, Roy Family.
Evet, o'nun parkın bir bölgesinde.. donuk bir halde olduğunu ve bıyık olarak.. iki tırtılı evcilleştirip kullandığını duydum.
Sip, escuché que fue congelado criogénicamente en algún lado del parque y que el antes tenía dos orugas entrenadas como bigote.
Bunun için parkın merkezinde vücüdumu.. dondurdum aklımı değil.
Así que congelé mi cuerpo, pero no mi mente justo en el centro del parque.
Parkın, Antik Yunan'daki adı Agora'ydı, her türden insanın bir araya geldiği yer- -
La versión de la antigua Grecia del parque fue el ágora un punto de reunión donde las personas de todos los sectores...
Onu bisiklet parkının arkasında kıstırırdık.
Solíamos arrinconarlo detrás del cobertizo para bicicletas.
Her an, parkın korunmasını istemeyenlerin pususuna düşüp ölebilirim.
Puedo morir en cualquier momento en una emboscada de la gente que está en contra de la protección del parque.
Aynı zamanda, yerli halkın refahı ve bölgenin istikrarı için parkın kaynaklarını sürdürülebilir şekilde geliştirmek.
Pero también generar el desarrollo sostenible de los recursos del parque... Es lejos, ¿ no? ... para brindarle mayor prosperidad a la población local y estabilidad a la región.
İnsanlar parkın hayatı iyileştireceği konusunda umut dolu.
La población se siente optimista de que un día el parque hará que las cosas sean mejores.
Parkın yetki zincirindekilere bakınca görüyoruz ki geçimini parktan sağlamayan tek kişi Emmanuel de Merode.
Si se fijan en la cadena de autoridades a cargo del parque, Emmanuel de Merode es el único que no se beneficia de eso.
Virunga'da çalışanlar bile parkın kuyusunu kazmaya çalışıyor.
Incluso la gente de Virunga trabaja en detrimento del parque.
Ama bu insanların parkın geleceği konusunda kendi fikirleri var.
Pero esta gente tiene su visión del futuro del parque.
SOCO'nun şu ana kadarki en önemli sorunlarından biri parkın kendisi ve Emmanuel Merode.
Uno de los principales problemas que SOCO ha tenido hasta ahora es el parque en sí, es Emmanuel de Merode.
Şimdi parkın madencilik açısından değerini görebiliriz.
Ya sabemos cuánto vale el parque por la explotación minera.
Ama dileğimiz bu parkın sonsuza dek yaşaması.
Pero nuestro deseo es que este parque permanezca inmortal.
Maalesef iş park işaretlerini okumaya gelince o kadar aydın sayılmam.
Por desgracia, soy tan listo en cuanto a leer señales de estacionamiento.
Şimdi susun da zarını atsın. Park yeri.
Ahora, calla y tira.
Satranç parkı videonuzdan, adamın yüzüne ait çıkarabildiğimiz en iyi resim bu.
Esta es la mejor foto que sacamos del video del parque.
İddia makamı tanığının olayı anlattığı, yetkililere yapılmış olan çağrı bu... Los Angeles Emniyeti'ne, öldürülüp Griffith Park'a gömülmüş dört kızı bulup çıkarmada yardımcı olan çağrı...
Esa es la llamada que el testigo dijo haber hecho a las autoridades, la llamada que ayudó a la Policía... a hallar cuatro chicas asesinadas y enterradas en Griffith Park, la llamada que llevó a la detención de este joven por la Policía,
Griffith Park'ın o bölgesine, cesetlerin bulunduğu yere, kaç defa gitmiştin?
¿ Cuántas veces has estado en esa zona del parque donde se halló el cuerpo?
Çünkü sabah 6'da e-postalarını evinden kontrol ettin ve bir saat sonra da telefonundan Rock Creek Park'ının diğer tarafında.
Porque revisaste tu correo electrónico a las 6 : 00 am desde tu departamento y de nuevo una hora después desde tu teléfono al otro lado de Rock Creek Park.
Zavallı, zengin bir oğlanı gözüne kestirip arabanı evine park ettin. Sonra ortağın arabayı çukura yuvarladı.
Encontraste a un pobre niñito rico, aparcaste tu coche delante de su casa e hiciste que tu compañero lo embistiese.
Sadece departmanını park departmanıyla birleştirip kendine bir unvan uydurdun.
Solo has fusionado tu departamento con el de parques y después te has dado tu propio cargo.
Edendale Parkı diye bir yer... Kırık çeşmenin yakınındaki dereye. Pekala.
Un sitio llamado parque Edendale, en el arroyo, por la fuente.
Park çalışanları, kapıların gece 10'da kilitlendiğini söylüyor. O yüzden, muhtemelen daha öncedir.
Sí, el parque cerró a las 10 : 00 PM, probablemente fue antes de eso.
Bu sabah içeri girerken park görevlisi "Günaydın, Bayan Moretti" dedi.
Esta mañana estábamos conduciendo, y el encargado del párking dice : "Buenos días, señora Moretti".
- Birkaç aydır. Park Plaza'nın lobisinde tanışmıştık.
Nos conocimos en el vestíbulo del Park Plaza.
Geçen gece arabayla Park Plaza'nın önünden geçtim.
Conduje cerca del hotel Park Plaza la otra noche.
Arabadan indirilen bendim. Beni eve kadar yağmurda yürütmüştü park yerinden ayrılırken arabanın lastiklerinden bana çamur sıçratmıştı.
Fui yo al que hizo bajar del coche, yo al que hizo volver a casa andando bajo la lluvia, yo al que sus neumáticos salpicaron de barro, mientras él sacaba el coche del aparcamiento, yo el que sabía que me esperaba una paliza
Anton Cross'un Merit bankasının hemen dışında arabasına kayıtlı park cezaları var.
El coche de Anton Cross tenía multas de aparcamiento cerca del Banco Merit.
Bu adamla tanıştım! " " Bizim markete gelip park uygulamamın muhteşem olduğunu söylemişti! "
Conocí al dueño, estuvo en la tienda y me dijo que mi aplicación del estacionamiento era excelente ".
Birisi park edilmiş arbanın altında süründüğünde bunun bir karşılama komitesi olmadığını anlayacak kadar uzun yaşadım burada.
He estado por aquá tiempo suficiente para saber que cuando alguien se arrastra debajo de un coche aparcado no son una comité de bienvenida.
park lambalarını açık bıraktım ve salak aküyü tüketti...
Oiga, jefe, lo siento. Es mi culpa. Yo... dejé las luces del auto encendidas, y se descargó la estúpida batería...
Devasa beyninizin şüphelendiği gibi efendim çift renkli Florida plâkalı spor amaçlı bir taşıt apartmanın karşısındaki sokağa park etmiş.
Tal como su enorme cerebro sospechaba, señor, habían dos camionetas bicolores con matrícula de Florida estacionadas en la puerta del edificio.
Konu pis hayvanlardan açılmışken, basın mensupları ön tarafa park etmiş ve mimoza ağacımın oraya işiyorlar.
Ah, y hablando de animales inmundos, esa gente de la prensa ahí aparcada utilizó mi árbol de mimosa como poste para mear.
Lafayette Park'ındaki Sıcak Yahni standını işleten adam emekli oluyor. Yani, Pawnee'nin yeni iş bağlantısı : Tom öne çıktı ve Indiana Kardeşler Meşrubat Şirketi'ne limonata standı için kiralattı.
El sujeto del puesto "Hot Stew" del Parque Lafayette se retirará y el nuevo relacionista comercial, Tom, logró que la Empresa de Jugos de los Hermanos Indiana nos lo rentara para vender limonada.
Burada Lafayette Parkı yiyecek standının işletim kontratını tartışmak için toplandık.
Estamos reunidos por el contrato del puesto de comida del Parque Lafayette.
Ve Kyle arabasını yine benim yerime park etti.
Y Kyle ha aparcado el coche en mi sitio de nuevo.
Marge, orası küçük arabaların park yeri.
Marge, ese es un espacio "Solo para Compactos".
Adamın odası, Avenue Park'ı kadar büyüktü.
El tipo tiene un piso entero en Park Avenue.
130 korucu, Virunga Ulusal Parkı'nı korurken can verdi.
130 guardabosques han muerto protegiendo Virunga.
Bu imtiyazın % 50 kadarı Virunga Ulusal Parkı'nı kapsıyor.
El 50 % de esta concesión está en el Parque Nacional Virunga.
Tek sorun, imtiyazlarının yarısından biraz fazlasını Ulusal Park'ın oluşturması.
Es único problema es que más de la mitad de su concesión queda en el Parque Nacional.
Cesaretli olduğunuzu gösterdiniz. Parkı tekrar kurarken, bu işin başarılması için bazı arkadaşlarınız can verdi.
Han demostrado coraje, y algunos amigos suyos han muerto en la reconstrucción del parque.
Yöre halkına, park yerine SOCO'ya çalışmanın daha iyi olacağını anlattım.
Le comuniqué a la población que es mejor trabajar con SOCO que con el parque.
Park yok olurken durup seyredersek sonunda hesabını veririz.
Al final, seremos juzgados si no hacemos nada mientras el parque desaparece.
Birincisi, peşindeki yüzlerce polisi atlatıp buraya gelmeyi başardıktan sonra park yerinde etrafını o aptal heriflerle sarmayı nasıl becerdin?
Primero, ¿ cómo, después de evitar cientos de policías para llegar aquí, se encontró rodeado por esos pendejos en el aparcamiento?
Sen de Elliot Park'sın.
Y tú eres Elliot Park.
Ben King County Şerif arayacağım, Onlar bir tutuklama raporu var olmadığını görmek Meadow'deki bir tabanca ile bir çocuğun Son yıllarda birkaç Parkı.
Llamaré al comisario de King County, veré si tiene un informe de arresto de un chico armado en Meadow Park en los últimos años.
Bu gece yarısında Pawnee Parkı'nın temel atmasını yapmak için gizlice hazırlıklar yaptım. 5 yıl önce verdiğim serçe parmak sözünü yerine getireceğim.
Lo he preparado en secreto para hacerlo oficialmente en los terrenos comunitarios de Pawnee esta noche, cumpliendo el compromiso que hice hace cinco años.