English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Spanish / [ P ] / Pelo

Pelo translate Spanish

26,588 parallel translation
Saçları, makyajı, manikürcüsü, masözü, antrenörü, astroloğu...
Su pelo, su maquillaje, su manicura, su masajista, su entrenador, su astrólogo, quiero decir...
Öldüğünü düşündüğümüz gün saç boyasını çıkardın, telefon rehberini sildin ve bir daha asla başkasının yardımına güvenmeyeceğine karar verdin.
El día que pensamos que él había muerto, te teñiste el pelo, te deshiciste de las lentillas, y decidiste que no ibas a depender de que nadie más te ayudase nunca más.
Böyle bir insanmışsın gibi davranmayı yani.
! Fingir que esta es la verdadera tú... el pelo rubio, las gafas, la ropa adecuada.
Ama anne-kız bikini ağdası esnasında bizi neden birbirine baktırdıklarını anlayamadım. - Siz de güzel bir öğleden sonrası geçirdiniz mi? - Tabii ki.
Oh, estubo bien, aunque no se porque nos pusieron de frente cuando nos depilaron el pelo pubico ustedes tubieron una tarde bacan?
O saçla, hiç zorlanmazsın.
Con ese pelo, vas a encajar de maravilla.
Eğer saç boyama başladınız?
¿ Empezaste a teñirte el pelo?
Tamam, bu yüzden lanet bir araba adam sizinle flört kira zaman, Size onun kirpiklerini kırpmadan, seviyor sizin sıfır bölümü var mı?
Así que, cuando el chico que alquila autos coquetea contigo... haciéndote ojitos, ¿ no se te mueve ni un pelo?
Annem, yapışan şekeri saçını keserek çıkarmıştı.
- Se te enganchó en el pelo ; mamá te lo tuvo que cortar. - Sí.
Yine de sen... farklı görünüyorsun... saçın...
Si bien se mira... Diferente, su... - Pelo es...
Willa'nın da saçlarında sorun var. Saçlarını tararsanız ağlar. O yüzden şampuanlayıp saç kremi sürdükten sonra tararsanız çok daha kolay olur.
Y Willa, su pelo es- - ella ha este hair- - que va a llorar si peinas, por lo que sólo tiene que esperar hasta que el champú y el acondicionador puesto en ella y entonces va a ser mucho más fácil.
Tek sorunum saçım.
Mi único problema es el pelo, Su Santidad.
Saçın mı ağrıyor?
¿ Le duele el pelo?
Saçları ortadan ayrılmıştı. Yanlardan uzundu. Gözleri parlaktı ve kayıtsızdı.
Tenía el pelo largo y con la raya en el medio... y sus ojos... eran brillantes... e... impasibles,
Ancak ben olsam beklenmedik zamanlarda ortaya çıkan ve eleme sürecini bir şekilde aşmayı başaran iki kaçık olmaları ihtimalini elemezdim.
No descartaría la posibilidad de que fueran una pareja del tipo de lunáticos que salen de la nada y que nuestros vigilantes hayan permitido que les tomen en pelo.
Saçlarımı kesmeni istiyorum.
Quiero que me cortes el pelo.
- Daha önce hiç saç kesmedim.
Nunca corté el pelo.
Tişörtüm saç olmasın dedim.
No quiero una remera llena de pelo.
Evet. Saçlarım uzadı.
- Mi pelo ha crecido.
Saçını kim kesiyor?
¿ Quién te corta el pelo?
Saçını nasıl öyle yaptın?
¿ Cómo consigues tener el pelo así?
Saç kesimimle de dalga geçti.
También se burló de mi corte de pelo.
Dalga geçiyorsun değil mi?
Me tomas el pelo, ¿ verdad?
Alison... Saçın var mı?
Alison, ¿ tienes pelo?
Gidip saçını falan mı çeksem?
¿ Quieres que vaya a tirarle del pelo?
Şimdi de benimle alay mı ediyorsun?
¿ Me estás tomando el pelo?
Saçı uzundu.
Su pelo era muy largo.
Doğrudan bilmeyen Bana öyle geliyor ki.
Sabe, tengo la impresión de que... me está tomando el pelo.
Bir daha saçlarımı kestiremeyeceğim galiba.
Supongo que nunca más tendré el pelo corto.
Yani, şimdi, bu... senin Frank Castle'ın dürbün ucunda olduğun üçüncü seferdi ve kurtuldun mu?
Entonces, ¿ es la tercera vez que te le escapas a Frank Castle por un pelo?
- Bu arada beni kurtardığın için sağ ol velet.
Ah, y, corte de pelo, gracias por salvarme, De nada,
Hayır, şaka yapıyorsun.
No. Usted está tomando el pelo.
Simsiyah saçları, bol bol piercing ve dövmesi vardı.
Uh, pelo negro azabache, porciones de perforaciones y tatuajes.
Üçlü espresso mu sabah içkisi mi?
espresso triple o el pelo del perro? :
Bir tutam saç.
Un pelo suelto.
Arka cebinde tarak taşıyorsun kendini övmekten çalmaya vakit bulamıyoruz. Uyumlu bir görüntümüz olması için kesmeni söylesem keser miydin?
Tú, con el peine en el bolsillo que te retocas tanto que casi no tocamos si te hablase de cortarte el pelo para unificar nuestra imagen, ¿ lo harías?
Gözünü morartıp saçından çekerek eve mi götüreyim?
¿ Qué quieres que haga? ¿ Dejarle un ojo amoratado y arrastrarla a casa por el pelo?
Üçü koltukta uyuyakalmış gibiydi ve Kip gizlice gelip Alex'in saçını kesti.
Les va de maravilla. Los puso como si los tres estuviesen dormidos en el sofá y Kip entra a cortarle el pelo a Alex.
- Uzun saçlı olan değil mi?
¿ Pelo largo? Sí, está... ahí mismo.
Ve o UZI'nin tek bir izine bile rastlamamıştım...
Y no he visto el pelo de ese UZI...
Saçlarını onunki gibi yapmalısın, Jessica.
Recógete el pelo como ella, Jessica.
Filmdeki kızın normalken, yani normal bir modelken saçları güzelce düzleştirilip gözlükleri çıkartılıp, dişleri yaptırıldığında...
La protagonista es una chica linda. Linda normal por ser actriz. Pero le alisan el pelo, le quitan los anteojos, le arreglan los dientes.
Şaka yapmıyor.
No estás tomando el pelo.
Leo, dalga mı geçiyorsun?
Leo, ¿ me estás tomando el pelo?
... berbat saç kesimli aç bir zorba, hamburgerleri yeme fırsatı elde eder.
Un matón de hambre con un mal corte de pelo es por el, come las hamburguesas.
Bir parçanın eksik olduğunu o parça gelip anında saç boyanla dalga geçmeden anlamıyorsun.
No te das cuenta de que te falta una parte hasta que esa parte regresa y se burla de cómo te teñiste el pelo.
Saçlarının elimin altındaki hissi.
Cómo se sentía tu pelo en mis manos.
Marley, şaka mı yapıyorsun?
Oh, realmente, Marley, ¿ me estás tomando el pelo?
Şaka mı yapıyorsun?
¿ Me estás tomando el pelo?
Şaka mı yapıyorsun.
¿ Me estás tomando el pelo?
Şaka mı bu.
¿ Me estás tomando el pelo?
-... koltuklarda biraz kan oluyor. - Evet. Saçında da biraz kan oluyorı...
Hay sangre en los asientos, en el pelo, y golpes en la frente.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]