Postacı translate Spanish
1,685 parallel translation
Postacıları her yerde işten çıkarırlarken.
Mientras se la jalan por todos lados.
Kendinden utanmalısın postacı bey.
Debería estar apenado, Sr. Cartero.
Bu postacıdan.
Es del cartero.
Postacının takımlarının bir sürü resmi.
Ay, todas son fotos del miembro del cartero.
Postacının koca bir malafatı var, değil mi?
El cartero tiene un aparato grande, ¿ verdad?
Şimdi Postacı oldum.
Ahora soy "el Cartero".
Mektup mu vereceksin, Postacı?
¿ Enojarte conmigo, "Cartero"?
Bu, postacı amca!
¡ Ese es el tío cartero!
Sadece postacı değilim canım, toprak işlerim, tohum ekerim, tarlayı hasat ederim.
No solo un cartero Soy el arado y el toro, el campo y la semilla, la cosecha y el grano
Bisikletteyken, postacıyım, sandalyemde ise postane müdürü.
Con mi bicicleta soy el cartero, y en mi silla, soy el jefe de la oficina de correos
Yani, postacı olmak için çok çalışmış olmalısın.
Es decir, habrás debido trabajar muy duro para ganar este puesto
Hiç postacı yolu gözledim mi?
¿ Alguna vez esperé al cartero?
Mektupları getiren postacı, meyve sebze getiren bakkal çırağı... Hepsi de nasıl kibarlardı.
El cartero con el correo, el repartidor de la tienda de abarrotes, todos tan amables.
Postacı Kapıyı İki Kez Çalar, John Garfields de vardı.
El cartero siempre llama dos veces, con John Garfields.
Huuu-huu, postacı.
Cartero.
Biz soyguncuyuz, salak postacılar değiliz.
Somos ladrones, JonJo, no carteros.
İki kez Postacı Kapıyı Yüzüklerin dışarı sağ, iyi versiyonu.
Recién salida de "El Cartero siempre llama dos veces" La versión buena
Mantodaki resim, postacı şapkanı takıyordu, çantanı taşıyordu.
La foto sobre la chimenea con la gorra del correo sosteniendo el bolso.
- Ben de postacılığı bırakıyorum.
Bueno, como su cartera, renuncio.
Hayır, ciddiyim anne. Postacım duydu. Telefonu kapatıp, onu kovalayıp, öldürmem lazım.
Colgaré para perseguirlo y pegarle.
- Postacı olabiliriz.
- Somos carteros?
Yeni postacınım diyebilirim.
Bueno, podría decir que soy el nuevo cartero.
- Postacı. - Ne?
- Mensajeros.
Onlara mektup dağıtıcısı değil, postacı deniyor.
- ¿ Qué? Se llaman mensajeros, no carteros.
Pul almak için postaneye gidersin kafası bozuk bir postacı kafana bir tane sıkar.
Bajas a correos a por un sello... Y un trabajador de correos descontento te vuela en pedazos.
Dikkatini çektiyse bu günlerde tüm postacıların kafası bozuk.
Por si no te has dado cuenta, últimamente todo el mundo está descontento.
Senin bir devlet işine ihtiyacın var, postacı gibi... ya da daha basit, devamlılığı olan bir işe.
Necesitas un trabajo en el gobierno, como cartero, algo simple y repetitivo.
Postacının kapıyı çalmasının mektubun içeriğini açıkladığı kadar işe yaradığını söylemişti.
Más no podría explicar un sueño Tanto como el golpe de un cartero no puede aclarar que es... lo que dice una carta.
Bence bu postacının kapıya ne kadar sert vurmasıyla biraz anlaşılabilir ya da ne kadar uzun vurduğuyla!
Supongo que eso ciertamente dependería qué tan duro golpea el cartero. Y por cuánto tiempo.
Postacıyla yarışarak mı?
¿ Corriendo contra el cartero?
- Hala postacıyla mı yarışıyorsun?
- ¿ Sigues corriendo contra el cartero?
- Oh, postacı onunla yarışmıyordu.
- El cartero no estaba corriendo con él...
Postacıyla yarışmaya devam etmeliydin.
¡ Debiste seguir compitiendo con el cartero!
- Bekle, ve gör, Sumi oğlum bize oyuncaklarımızın tanıtımında mankenlik yapacak biliyorsun bende önceden postacıydım onlara mektup getirirdim
- Espera y veras, Sumi. Este chico saldrá en los anuncios de juguetes. Ya sabes que fui cartero y solía llevarle a la gente sus cartas...
hatta bugun evimize iki çuval mektup geldi iki çuval mektup ha postacı iki çuval mektup getirdi ha!
Han llegado dos sacos llenos de cartas de todo el país a casa. ¡ Dos sacos llenos de cartas en la casa de un cartero!
Postacıya bi not yazdım... ne yapmam gerekiğini sordum.
Le escribí una nota al cartero... preguntandole que debía hacer.
Aslına bakarsan tatlım, kapıyı daha erken açsaydım, sütçü postacı gelmeden gitmiş olacaktı ve bu akşam yemekte hiç sütümüz olmayacaktı.
Mira linda, la verdad es que, de haber abierto la puerta antes, el lechero se habría ido antes de que llegara el cartero, y no habríamos tenido leche para la cena de hoy.
Akrabalar müfettişler, postacı...?
¿ Familiares, inspectores, el cartero?
Postacıya sorsan iyi edersin dostum.
Pregúntale al cartero.
İşte benim gibi biri, onun da postacıyı beklediğinden eminim.
Supuse que, como yo, esperaría cada mañana al cartero.
Postacı taahhütlü mektup getirdi, sonra uğrayabilir miyim acaba?
Tengo un certificado, ¿ puedo pasarme luego?
Milan'ın annesi öldüğünde, başka kimsesi kalmadığında postacıdan bir avuç dolar beklediği zamanlarda Ljubo eve döndü.
Después de que la madre de Milan falleciera, Cuando no quedaba nadie más, para esperar al cartero con un puñado de dolares y cuidar de Milan, Ljubo regresó a casa.
Geçen hafta, canı sıkkın bir postacımız daha oldu.
La semana pasada tuvimos a otro cartero contrariado.
İster istemez postacı posta kutuna bırakırken gördüm, Filipinler'deki kayın validenden bir kart var.
Me di cuenta cuando el cartero dejó el correo la carta de tus suegros en las Filipinas.
ve adam bunu postacı gibi iş edindi.
Y el hombre del diario al que le disparaon
Postacı!
Servicio postal.
Postacı olan mı?
¿ Es el cartero?
Babam da postacı.
Qué bien.
Orlando'lu bir postacı.
Es un trabajador postal de Orlando.
bizim ne yiyecek yemeğimiz nede oturacak evimiz vardı biz ne yapmaya çalışsak hep korkutulduk kötü şeyler maruz kaldık biz bir rüya kurduk çok uğraştık ama o gün o zorluklarla postacılıktan... şimdi Zengin bir işadamı oldum... tamam senin de oğlundur, Aditya
No teníamos ni un techo con qué cubrirnos, no teníamos ni para comer. Nos aterrorizaba pensar en hacer realidad nuestros deseos. ¡ Incluso nuestros sueños eran caros!
Postacı gelmiş olmalı.
Será que ha venido el cartero.