Provo translate Spanish
81 parallel translation
Çavuş Provo sizinle konuşmak istiyor.
El Sgto. Provo desea hablarle.
Provo?
¿ Provo?
Efendim, Çavuş Provo Albay ile konuşmak için izin istiyor.
El Sgto. Provo desea hablar con el Cnel.
"Provo'nun Kışlası," "Provo'nun Kantini." Ne demek istediğimi gördünüz mü?
Barracas Provo, Comedor Provo, ¿ ve lo que digo, señor?
Provo'nun Sırrı.
Letrina Provo.
Ayağa kalk, Provo.
Levanta, Provo.
Provo başardı!
¡ Lo ha hecho Provo!
Ve Zach Provo.
Y Zach Provo.
Zach Provo için yeterince iyi değil.
Para Zach Provo eso no es suficiente.
Zach Provo, bir trene atlayıp Yuma'dan kaçtı.
Zach Provo ha cogido uno para salir de Yuma.
Sence ötekiler Provo ile kalmış mıdır?
¿ Crees que los demás están con Provo?
Provo, işte geliyorlar.
Provo, ya llegan.
Hayır. Zach Provo senin.
No, Zach Provo es tuyo.
Zach Provo benim zamanımı geri getirdi.
Parece que Zach Provo me ha devuelto a mi época.
Uzun zaman önce Yuma hapishanesine attığım Provo diye biri.
Un tipo llamado Provo al que encerré en la cárcel de Yuma hace mucho.
Provo öyle düşündü.
Pero Provo creyó que sí.
Bir erkek bazı şeyleri almak zorundadır, Provo.
Hay cosas que un hombre tiene que hacer, Provo.
Provo, hey, sadece telefon!
¡ Provo, solo es el teléfono!
Bir adama biraz eğlenceyi çok göreceğini hiç sanmazdım, Provo.
Nunca creí que envidiarías a un hombre por divertirse un poco.
Provo, bu bir tuzak.
Provo, es una trampa.
Aynen gazeteye yazdığımız gibi yapmazsak Provo yemez.
Si no lo hacemos como pone en el periódico, Provo no se lo creerá.
Provo o sandığı almaya kalkarsa bu çocuklar burada olmamalı.
No puede haber niños en medio si Provo trata de llevarse la caja.
Provo'nun sandığından daha akıllı olmadığına emin misin, Sam?
¿ Estás seguro de que Provo no es más listo de lo que creías?
Zach Provo gibilerine büyük şehrin telefon teliyle çelme takamazsın.
No vas a hacer que caigan tipos como Zach Provo... con un cable telefónico de gran ciudad.
Bin askerle bu Provo'nun etrafını çevirirler.
Rodear a Provo con mil soldados.
Provo'nun ne yöne gittiğini söyleyeyim.
Voy a decirte hacia dónde ha ido.
- Bana sorman gerekmez, Provo.
- No hace falta que me lo preguntes.
Provo!
¡ Provo!
Provo, sadece bir dakika...
Provo, solo iba a dormir...
Provo, özür dilerim!
¡ Provo, lo siento!
Provo mu?
¿ Provo?
Provo.
Provo.
Provo acele etmiyor.
Provo está tardando.
Provo hayır dedi.
Provo ha dicho que no.
Ama Provo burada değil.
Pero Provo no está aquí.
Yeminli kanun adamı olarak, Kızılderili bölgesine girip Provo'yu avlamaya yetkim yok.
Como agente jurado de la ley, no tengo autoridad... para entrar y cazar a Provo. Tengo las manos atadas.
Provo bu zahmete girmez.
Provo no se echará atrás.
Biz ortada görünmeyince Provo bizi araması için bir adam yollar.
Cuando vea que no aparecemos, Provo mandará a alguien... a buscarnos.
Provo mutlaka endişelenir.
Provo ha tenido que preocuparse.
Provo pazarlık edecek adam değil.
Provo no es un hombre dispuesto a negociar.
- Provo?
- ¿ Y Provo?
Provo ve oğlan. Yukarıda Susan'la.
Provo y el chico están allí arriba con Susan.
- Mükemmel.
Alan Stanwyk, piloto comercial de aerolínea... de Provo Utah. - Perfecto.
Marvin, Velma ve Provo'dan hoşlanıyorum.
Marvin, Velma y Provo.
Provo'da ki çiftlik için 3 milyon doların... tamamını kendi kişisel... kaynakları olan kızım sağladı.
Los 3 millones para el rancho en Provo... fueron provistos enteramente por mi hija... quien convirtió algunas de sus tenencias personales no corporativas, en efectivo.
Madeline. Frieda, Alan'ın Provo, Utah'daki emlakçısının numarasını kaybetmiş.
Querida, Frieda perdió el número de Alan en Provo Utah.
Evet. Ve Provo'da ki Swarthout isimli emlakçıyı da kontrol et.
Y averigua por un agente de propiedad en Provo llamado Swarthout.
Kendisi Provo'dan aktarmayla gelecek.
Ella hace trasbordo en Provo.
Provo, İspanya mı?
¿ Provo, España?
Alan'ın Promo'da genç bir bayanla... görüştüğünü öğrendik
Sabemos que tiene una joven amiga en Provo... que Alan está viendo.
Genç insanlardan oluşan küçük bir grup, Provo'lar... yetkili makamları küçük düşürecek eylemlerle ciddi rahatsızlığa neden oluyorlar.
Un pequeño grupo de jóvenes, provocadores... están poniendo a las autoridades en una situación difícil, dejándolas en ridículo.