English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Spanish / [ S ] / Sarıl

Sarıl translate Spanish

8,394 parallel translation
Neden kardeşine sarılıp, ona "Ben çok yalnızım, eve gidelim" demiyorsun?
¿ Por qué no le dices a tu hermano, "estoy muy solo, vayamos a casa"?
- O halde nazikçe sarıl bana, her yerim ağrıyor da.
Entonces abrázame suavemente, tengo mucho dolor.
Çok geç dalgalandırırsa da karşı tarafı telaş sarar ve silahlara sarılırlar.
Si la izas demasiado tarde inducirás el pánico y mayores posibilidades de resistencia.
Sarıl bakalım.
¡ Abrazos!
Evan, bana sarılır mısın?
Evan, ¿ puedes sostenerme?
Bana da sarıl.
Yo también.
Bana verdiğin ilk hediye Essendon'ın renklerine sarılıydı.
El primer regalo que me hiciste tenia los colores de Essendon.
Ve ılık bir müzik battaniyesine sarılmış gibiyim.
Y esté envuelta en una cálida manta de música.
Gel sarıl bakalım!
Un abrazo verde. - Pasa.
- İşine cidden dört elle sarılır.
- Es muy, muy práctico.
Birbirimize sarılıp yatmayacağız.
No tenemos que acurrucarnos.
Sarılıp televizyon mu izleyeceğiz?
¿ Debo pedir comida?
Sahildeki evi satarım çalışacağıma o sarılıp duran, iki yüzlü, kel...
Venderé mi casa de la playa antes de trabajar con aquel... aquel hipócrita calvo abrazador...
Belki bize sarılır.
O quizá nos dé un gran abrazo.
Sarıl bana, sarıl bana, sıkıca sarıl bana!
Abrázame... un abrazo, Sara... un fuerte abrazo.
Muhtemelen sonsuza kadar yara bere içinde ve elektrik lambasına sarılıyor olurduk.
Quizás hubiésemos seguido abrazando una lamparita por siempre.
Buraya gel de babana bir sarıl bakalım.
Ven a darle un abrazo a tu padre.
Benim için annenize sarılıp öpün.
Denle un gran abrazo y un beso a su mamá de mi parte.
" Neşeliydi aşk : kollarında bir çarşafa sarılı ellerinde kalbim olan bir kadını getirdiğinde.
"Alegre me parecía Amor" "teniendo mi corazón en mano, " y en sus brazos una dama, envuelta en un lienzo, dormida.
Bundel'dekiler bunu duysaydı hepsi kılıçlarına sarılırdı.
Se levantarían las espadas en Bundelkhand si se enteraran de esto.
Ülser benzeri ağrılar, skleral ikterus... Gözlerdeki sarılık demek bu, sizin gibi terim meraklıları için.
Llagas ulcerosas, ictericia escleral... eso de los ojos amarillos para los que no saben.
Gözlerdeki sarılık demek bu, sizin gibi terim meraklıları için.
Eso son los ojos amarillos, por si no me entendiste...
O çocukların hiçbirinde kızarıklık, sarılık patojenin fiziki belirtlileri yoktu.
Esos niños no tenía erupciones, ni ictericia, ni signos físicos del patógeno en absoluto.
- Sarılık ve mantar nodülüyle beraber. - Ki ikisi de bende yok.
Precedido de ictericia y nódulos fúngicos, y no tengo nada de eso.
Fabinho, Val sarılıyor da, ben niye sarılamıyorum?
Fabinho... ¿ Val te puede abrazar y yo no?
Beni arayıp nasıl olduğumu sormanızı istemiyorum elbette ama böyle karşılaştığımızda selam vermeniz, bi sarılmanız ne bileyim iyi bir şeyler söylemeniz daha şık olurdu.
No estoy pidiendo que me llamen para saber cómo estoy, ni nada de eso, no, no... Pero digo, si coincidimos en un lugar como este, ahora, un abrazo, un saludo... Un poco de ánimo... me vendría bien.
Sarıl bakayım.
Dame un abrazo.
Bana sarıldığında nasıl anlamadım?
¿ Cómo no me di cuenta? En el abrazo...
bana sarılıyor musun?
Que me sostengas.
Lütfen sarıl.
Por favor, abrázame.
Sarıl bana.
Por favor, sostenme.
600,000 Dolar sarılı banknot.
Seiscientos mil dólares en fajos envueltos.
Fırtına geçene kadar birbirimize sarılırdık.
Nos aferrábamos juntos hasta que las tormentas pasaban.
Koltukta birbirimize sarılıp film izlesek ve sonrasında ben şu minicik kırmızı şeyi giysem...
¿ Por qué no nos acurrucamos en el sofá, vemos una película, y quizás más tarde use la cosa roja?
Anneye kocaman bir sarıl bakayım.
Deja que mami te de un gran gran abrazo.
Sarılın.
Venid.
Onu ittim. Sarılır mısın bana?
¿ Puedes abrazarme, por favor?
Ölmemiş olsaydın sana sarılırdım.
Si no estuvieras muerta, te daría un abrazo ".
Hanımefendi, nasıl "dışarı çıkmaya iznim yok"?
¿ Qué quiere decir con que no tiene permitido salir?
- Dışarısı nasıl?
- Así que... ¿ cómo está afuera?
Eksi 30 derecede birini nasıl dışarı çıkaracağız?
Menos 30 grados. ¿ Cómo va a salir alguien fuera?
Dışarıda 3000 rupiye satılıyor.
Y afuera se vende por 3,000Rs.
Yani o çubuk dibine kadar girmiş koluma, benden de şarıl şarıl kan akıyor anasını satayım..
Así que me quito esa cosa del brazo.
Öyle ya da böyle, birileri kuruması için dışarı asılı.
Una manera u otra, alguien va colgado a secar Y se no voy a ser yo.
Yataktan dışarı nasıl çıktın?
¿ Cómo es que no estás en la cama?
Asıl sorulması gereken, dışarıdan nasıl görünüyor?
La pregunta es, ¿ cómo se ve fuera?
Benevento Katedrali'nin kapısında, Yahuda'yı bağırsakları dışarı çıkmış asılı halde görürüz.
En las puertas de la Catedral de Benevento, vemos Judas colgando con sus entrañas por fuera.
Nasıl hiç bilmiyorum. Dışarıda bekliyorum.
Ni siquiera sé cómo nací en esa familia a la espera de salir de allí...
- Dışarı çıkmış olmalı. - Nasıl?
Debió salir fuera.
Kızı dışarı gönder, inatçılık etme.
Envíala fuera, no seas obstinada.
Gözünü kırpmadan bu afili konuk odasında arkadaşların dışarıdayken nasıl yapacaksın?
¿ a sangre fría, justo en el medio de este salón elegante con tus amigos afuera?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]