Satıcı translate Spanish
9,985 parallel translation
Uyuşturucu satıcıları kampüste kalamaz.
Los traficantes de droga no pueden vivir en el campus.
Nakit para karşılığı çeşitli satıcılara verdim.
No. Se lo pasé a varios traficantes por dinero, de forma directa.
Satıcılar buralı mı? Hayır.
¿ Eran traficantes locales?
- Uyuşturucu satıcısı o mu?
- ¿ Ese es el traficante de drogas?
Bazı uyuşturucu satıcıları Carter'a saldırıyorlardı.
Un traficante de drogas atacó a Carter.
Bu arada, mağdur insanlar onu 9 Eylül kahramanı gibi görüyor, hükümet karşıtı uyuşturucu satıcısı gibi değil.
Mientras tanto, a la víctima... La gente le llama héroe por el once de septiembre, no el traficante antigubernamental que era.
Mağdur insanlar onu 9 Eylül kahramanı gibi görüyor, hükümet karşıtı uyuşturucu satıcısı olarak değil.
La víctima... la gente dice que es un héroe del 9 / 11, y no el narcotraficante antigubernamental que era.
Uyuşturucu satıcıları ile mücadeleye girdikten sonra onun aşırı doz alması nedeniyle 911'i aradın.
Llamaste al 112 después de su sobredosis, después de que te metieras en una pelea con traficantes.
Carter Nix bu satıcının evine gitti.
Carter Nix fue a la casa de este traficante.
- Satıcının adı?
- ¿ El nombre del traficante?
Çünkü o bir uyuşturucu satıcısıydı.
Porque es un camello.
Ama satıcı ölü kız yüzünden taşları gemiye almaz değil mi? Evet.
Pero las piedras son invendibles por causa de la niña muerta.
Uptown Assassins adıyla bilinen bir ekibin satıcısı.
Traficante de una pandilla conocida como "Los Asesinos del Norte".
Uyuşturucu satıcısı Littlefield'ınkilerle mi?
¿ El traficante de drogas? ¿ Littlefield? Él.
Jim, narkotik aylardır Uptown'daki uyuşturucu satıcılığının ensesinde.
Jim, la división de narcóticos ha estado inmersa en el tráfico de drogas al norte durante meses.
Birkaç yıl önce, Flass ve adamları uyuşturucu satıcılarını yakalamaya ve zula evlerini ele geçirerek onları kendileri yürütmeye başladı.
Hace algunos años, Flass y su gente a dirigirlas ellos mismos.
Sen bir uyuşturucu satıcısı ve katilsin.
Eres un traficante y un asesino.
Direktörleri kapı kapı dolaşan bir satıcıdan farksız.
El director es un vendedor a domicilio.
Ben gerçekten iyi bir uyuşturucu satıcısıyım.
Soy un vendedor de drogas muy bueno.
Mümkünsüz, "gerçekten iyi bir uyuşturucu satıcısı" olduğunu söylüyorsun ama elinde crystal meth yok, öyle mi?
Imposible, dices que eres un vendedor de drogas muy bueno, y no tienes metanfetamina.
Çok mutluyum, bu bir rüya, sen de uyuşturucu satıcısı değilsin!
Me alegra que sea un sueño y que no vendas drogas.
Kicking Wing'i görmek güzeldi ama uyuşturucu satıcısı olarak değil.
Fue genial ver a Kicking Wing, pero no como vendedor de drogas.
Marcus'un "Satıcının Ölümü" ile ilgili ödevi hakkında konuşmak istiyorum. - Güzel.
En realidad quería hablar con usted, así, sobre la muerte de Marcus de un documento de Vendedores.
Marcus, "Satıcının Ölümü" ile ilgili harika bir ödev hazırlamış.
Marcus hizo escribir un excelente papel en Muerte de un viajante.
Bunlar tanınmış uyuşturucu satıcıları.
Estos son conocidos distribuidores de droga.
"Uyuşturucu satıcısı olduğumu sanan."
"Que piensa que soy una traficante."
Babam, seyyar satıcıydı.
Mi padre era viajante de comercio.
Bak ÇuÇu, olay şöyle. Asker ol, emniyet teşkilatından ol ya da elektrikli süpürge satıcısı ol, patron kapı kapı dolaşmaz.
Chu-Chu, tal cómo funciona esto... tanto si estás en el ejército, en un cuerpo policial... o vendes aspiradoras, el jefe no va por ahí puerta a puerta.
Sorun şu ki, baban uyuşturucu satıcısı olunca idmanlara hiç vaktinde gidemezsin.
Es lo que pasa... por tener a un contrabandista de droga por padre. Nunca pude sacar tiempo para entrenar.
Sana ikinci el araba satıcısı gibi mi görünüyorum?
¿ Te parezco un vendedor de coches usados?
Bu bir uyuşturucu satıcısının arabası, tamam mı?
El dueño de este coche es un camello, ¿ verdad?
Tanıdığın uyuşturucu satıcısı var mı?
¿ Conoces traficantes de drogas?
Bir restoran sahibi nasıl uyuşturucu satıcısı olur?
¿ Cómo se convierte el dueño de un restaurante en un camello?
Bunca zaman, satıcılara bilgi verdim polis baskınlarını mahvettim, rüşvetleri sakladım.
Todo ese tiempo que estuve avisando a los camellos, arruinando redadas, escondiendo sobornos.
Tommy, uyuşturucu satıcısı öyle mi?
Tommy, ¿ un traficante?
Senin sevgilin Tommy Egan, sokak adı Ghost olan büyük bir uyuşturucu satıcısı.
Tu novio Tommy Egan es un traficante de drogas al por mayor... con el sobrenombre de Ghost.
Lobos uyuşturucu satıcısı.
Lobos es la conexión.
Ben Wall Street ofisinde beyaz bir avukatım sense Porto Rikolu bir uyuşturucu satıcısı.
Soy abogado blanco en una oficina de Wall Street y usted es un distribuidor de drogas en Puerto Rico.
Uyuşturucu satıcıları hakkında bir bölüm olabilir.
Sabes, quizás tiene una sección de traficantes.
Kabadayı uyuşturucu satıcılarının bile saçı dökülüyormuş.
Incluso los traficantes malotes pierden el cabello.
Birkaç düşman edinmeden Malcolm Black olamazsın. Rakip satıcılar, kartel liderleri.
Bueno, no eres Malcolm Black sin ganarte enemigos...
Görünüşe göre, kimliği belirlenemeyen silah satıcıları ölü ve parçalar halinde bulunmuş.
Al parecer, un traficante de armas sin identificar apareció muerto y en pedazos.
Evet, satıcı...
Sí, el suplidor no...
Ufak çaplı uyuşturucu satıcısı olmaktan başka bir azmin var mı?
¿ Tienes otras ambiciones además de ser un traficante de segunda?
Eğer Royalle güç arttırıcılar satıyorsa onu yakalamak daha kolay olacak.
Si Royalle está vendiendo potenciadores de poderes, meterle en la Shaft será fácil.
Fisk basını satın aldığı için haberlerde Ben neredeyse hiç çıkmadı.
Las noticias apenas mencionaron la muerte de Ben... porque Fisk soborna a los medios.
Satıştan sonra, vergilerle ödemelerle falan çıkardık dersek geriye kalan tek şey haberler olur.
La cantidad total, menos varios impuestos y comisiones, al final todo lo que quedará serán los gastos.
Tahkime şantajımı yapmadıysan Hooli Yönetim Kurulu'nun karşısına çıkarak hisselerinizin tamamını satın almak için 250 milyon dolar isteyeceğim.
Si no me hubieses extorsionado con este arbitraje, tendría que haber ido a la Junta de Directores de Hooli y pedir 250 millones para comprarlos.
- Evet, bu kılıcı satın alan herkes öldürüldü.
- Sí, todos los que la compraron fueron asesinados.
İşten çıkarılan birini rüşvetle satın almak yeterli olmaz.
Se necesita algo más para comprar a un empleado despedido.
Balkabağı California'da bile pahalıydı. Satın aldığım da çürük çıktı.
Las calabazas eran caras, incluso en California... y la que compré estaba podrida.