Servet translate Spanish
2,661 parallel translation
Servet değerindeydi yani.
Debe valer una fortuna.
Bilgi alıp satarak servet kazanan biri işini mi kolaylaştıracaktı?
¿ Creías que alguien que hace una fortuna comprando y vendiendo información lo iba a poner tan fácil? Vamos a necesitar a Eric.
Sinirli enkaz olmam için servet ödüyorsun bana, bu yüzden...
Me pagas una fortuna para ser un manojo de nervios, así que...
Bir servet borçlu olduğu kişi de Logan Paget'dan başkası değil.
Debe un montón de dinero nada menos que a Logan Paget.
Galileo'nun ün ve servet tırmanışı başlamıştı.
Había comenzado el ascenso de Galileo a la fama y la fortuna.
Bir servet değerinde olacağını düşündüm.
" Bueno, pensé que podría valer una fortuna.
Eğer gizli bir mesajı Waterloo'dan Londra'ya Binbaşı Percy'den daha hızlı ulaştırırsanız pek olası olmayan İngiliz zaferine bahse girerek servet kazanabilirdiniz.
Ahora, si Ud. hubiera obtenido un mensaje secreto de Waterloo a Londres más rápido que el mayor Percy, hubiera hecho una fortuna, apostando por la improbable victoria inglesa.
Ama Pamuk laf dinlemedi, ne kadar yalvardım anlatamam. Servet döktüm önüne.
Le di una fortuna a Pamuk pero ella se negó a dar su riñón
Bunlara servet harcadım ve senin yarın kadar iyi görünmüyorum.
Me he gastado una fortuna y no me queda ni la mitad de bien.
Bir servet sayılmaz ama..,... saygın bir yerde yaşamamı sağlıyor. Sürekli arkamı kollamak zorunda değilim.
No es una fortuna pero gracias a unas ventas rápidas conseguí lo suficiente para asentarme en un lugar decente y no estar preocupado.
Google'a veya Microsoft'a çalışarak bir servet elde edebilirdi.
El pudo haber hecho una fortuna trabajando para Google o Microsoft.
Hansen arazisindeki kuyuları satıp, servet yaptığın için mi?
Porque has hecho una fortuna vendiendo ¿ Wells en el trato Hansen?
Kardeşin Lenin'in bina yaparak servet kazandığını söyledi. Bize iyi bir yaşam sunabilirmiş.
Ella dijo que tu hermano hizo una fortuna en la construcción y nos puede proporcionar una vida decente allí.
Bu heykel bir servet değerinde.
Tienes ella? Esta estatua vale una fortuna.
Bir servet kazanıyoruz.
Estamos haciendo una fortuna.
Organize suç şebekeleri buna bir servet öderler.
El Crimen Organizado pagaría una fortuna por esto.
Onlar risk alarak servet yaptılar. Sen de şimdi birazını almaktan çekinme, tamam mı?
Ellos hicieron su fortuna tomando riesgos, así que no seas tímido tomando algo ahora.
Patenti önce kim alırsa servet kazanıyor. Evet.
Sí, y el que obtiene las patentes primero hace una fortuna.
Adama bir servet kaldı.
Heredó una fortuna
Kahrolası haplar servet değerinde, bilirim.
Esas malditas pastillas cuestan una fortuna, lo se.
Ayrıntıya girmeden söyleyeyim bu işten ufak bir servet kazanmayı planlıyorum, Nathan.
Sin darles demasiados detalles... Planeo hacerme de una pequeña fortuna con esto, Nathan.
Eğer Bo düşündüğüm kişiyse onunla baş etmek hiçbirimize düşmez. Bu adam şimdi servet içinde yüzüyorsa umarım kulübesini adam etmeyi de düşünür.
Si ella es quien creo que es, manejarla será más de lo que seamos capaces cualquiera de nosotros.
Ne servet ama bebeğim.
Vale una fortuna, nena.
Üyeler, sahip oldukları yetenekleri suç işlemek, servet edinmek ve nüfus sahibi için kullanmaya başladı.
Más y más miembros usaban sus habilidades para cometer crimenes, amasar riquezas, influencias.
Forbes'ta, kendi kendine hisse senedi ticaretini öğrendiğin ve bir servet kazandığınla ilgili o hikayeyi okuduğumda sana yatırım yapmam gerektiğini düşündüm.
Y cuando leí esa historia en Forbes, sobre cómo aprendió usted mismo a invertir en bolsa y después hizo una fortuna, supe que debía invertir en su fondo.
Profesyonel kariyeri bittikten sonra dikkatini piyasaya yöneltti sonra da seçtiği hisselerle bir servet elde etti.
Después de sus días como profesional, dirigió su atención a la bolsa, donde hizo una fortuna comprando bonos.
Biliyorum Bayan Mei için bir servet gerekiyor.
Sé que Madame Mei costará una fortuna.
Küçük bir servet değerindeydi.
Valió una pequeña fortuna.
Büyükannenin kıçımın kenarı şeylerini satıp servet kazanınca ; göt olacağım. Koş, koş, koş. Bay Bingham, yüzünüzden düşen bin parça.
Ah, no me sentire como un tonto cuando hagas una fortuna Vamos, vamos, vamos, vamos, vamos.
Ama tünel zaten varsa... 60 larda çetelerin bir servet kazanana kadar yaya geçidi olarak kullanılan bu tüneller daha hükümetçe kapatıldı.
A menos que el túnel ya estuviera allí. En los años 60, los túneles peatonales eran una especie de ola del futuro. La mafia hizo fortuna con los contratos hasta que el estado los clausuró.
O servet avcısı kadın...
Ciertamente lo hará ella, el buscador de oro...
Belli ki Danny'yle ikiniz kayınvalidenin servet avcısı teorisine katılıyorsunuz.
Vale, entonces evidentemente, tú, Danny, estás de acuerdo con la teoría la suegra sobre la cazafortunas.
Görevim süresince bir sürü servet avcısı gördüm. Ama Erica onlardan biri değildi.
He visto muchas cazafortunas en mi vida, pero Erica no era una de ellas.
- Bir servet ödüyorum bu işe ben.
Pago una fortuna por esto.
Ara dağıtıcıları eleyerek, resmen bir servet kurtardım.
Eliminando a los intermediarios, ahorré una fortuna.
Her neyse... Onlara bir servet harcamış, güzelce paketlemiş ve onu pahalı bir restorana götürmüştüm. Kokteylden sonra da ona vermiştim.
Me gasté una fortuna en ellos, los puse en un lindo envoltorio la llevé a un restaurante caro y se los di a la hora del cóctel.
Arkadaşım, Cezayir petrolü yatırımıyla bir servet kaybetti.
Mi amigo perdió una fortuna en Petróleo de Argelia.
Ama bunlara bir servet yatırmış olmalısın.
Pero esto debe haberte costado un dineral.
İşviçre malı 1.dünya savaşında servet değerindeydi.
Manufacturado por armamentos Mueller, de suiza una compañía que hizo fortuna durante le I Guerra Mundial.
'Bir servet değildi, fakat şehirde güzel bir gece için yeterliydi.'
No es una fortuna, pero sí bastante para una buena noche en la ciudad.
Bir servet kazandı.
Seguro que hizo una fortuna.
Gitmek için servet ödersin ama aptal resepsiyon telefonları ile uğraşırsın.
Pagas una fortuna por recibir una pésima señal de celular.
Nerdeyse küçük bir servet eder.
Debe valer mucho dinero.
"Çabalarım sonucu bir servet kazandım. " Fakat çocuğum olmadığı için, onu evlât edinmek...
" La fortuna ha bendecido mis esfuerzos y al no tener hijos, deseo adoptarla
Sadece amcanız Madeira'daki Bay John Eyre'nin vefat ettiğini söyleyecekmiş. Geride kalan tüm mal varlığını da size bırakmış... Artık servet sahibi birisiniz yani.
Sólo decirle que su tío, el Sr. John Eyre de Madeira, ha muerto, que le ha dejado a usted todas sus posesiones y que ahora es usted rica.
JJ, koruma fonunla bir servet kazandın.
J.J., has ganado una fortuna con tus fondos de inversión libre.
Bu laboratuvarı çalıştırabilmek için bir servet harcıyorum öğrendiklerim ise zaten bildiğim şeyler.
Costará una fortuna las pruebas de laboratorio sólo para hallar algo que ya sabemos :
Ama bana bıraktığı servet. Onu kendi bildiğim yolda kullanacağım.
Ahora, esta propiedad que me dejó, la usaré como quiera.
Biraz servet çarçur etmek istiyorum.
Quiero derrochar algo de dinero.
Özel bakıma ihtiyacı var, o yüzden San Diego'dan büyük hayvan veterineri gelecek. Ama onu buraya getirtmek bir servet ve...
Hay un veterinario de grandes especies en San Diego, pero cuesta una fortuna.
Onunla servet kazanabilirdik.
Podíamos haber hecho una fortuna.