Sólo translate Spanish
414,502 parallel translation
Çünkü- - biz- - O sadece- - bilmiyorum,
Si quieres. Porque... nosotros... Ella sólo...
O sadece hızlı bir şekilde devretmeyi sever ve aniden
No lo sé, sólo como que dio la vuelta rápidamente y de repente...
Sadece- - evet.
Sólo...
Sadece bildiğini düşündüğün için Ne yapıyorsun, bana bir çanta sarmana ihtiyacım olduğu anlamına gelmiyor.
Sólo porque crees que sabes... lo que estás haciendo, no significa... que necesito que me empaques una mochila.
Evet, hala neden anlamıyorum Biz sadece dörtlüü oraya kadar sokmayız.
Sí, todavía no entiendo por qué... no sólo tomamos la cuatri todo el camino hasta allí.
Dün geceki adamlar, diyeceklerdi -
Nada. Sólo los chicos anoche, estaban diciendo...
Sadece kimsenin oraya bir daha gitmediğini söylediler.
Nada. Sólo dijeron que nadie sube ya más.
Sadece biliyorsun.
Sólo para que sepas.
Bahse girerim sadece hasat edilmek için yalvaran büyük geyikler vardır.
Y apuesto a que hay enormes ciervos... sólo rogando para ser cosechados.
Orada büyük geyik öldürmek için yalvarıyor
Enormes ciervos allí arriba... sólo rogando para ser asesinados.
Sadece şehir seslerine alıştın, hepsi bu kadar.
Sólo estás acostumbrado a los ruidos de tu ciudad, eso es todo.
Sadece bu gece.
Sólo esta noche.
Bu sadece senin hayal gücün.
Es sólo tu imaginación.
Clint ve ben aynı şeyleri severim.
A Clint y a mí sólo nos gustan las mismas cosas.
Öyleyse, iyi haber şu ki, bunun en üst noktasına ulaşmak zorundayız.
Así que la buena noticia es que... sólo tenemos que llegar a la cima de eso.
Sizler sadece farklısınız.
Sólo son diferentes.
Bana söyle, Rambo.
Sólo háblame, Rambo.
Tamam, ama eğer geyiği görürsem, neden vurmam gerekmiyor? Benim bir silahım var.
Bien, pero si veo al ciervo, ¿ por qué no sólo lo mato?
Değil aklıma, Seni aramaya niyetli oldum, sadece- - neden?
No es que me importe, he estado pensando en llamarte, es sólo que... ¿ Por qué?
Ben sadece...
Yo sólo...
Hayal gücüm benden daha iyi.
Es sólo mi imaginación sacando lo mejor de mí.
Sadece eski bir geyik gibiydi.
Era sólo un ciervo viejo o algo así.
Yürüyüşüyorduk ve sen sadece...
Estábamos en una caminata y tú sólo... Desapareciste.
Babam sadece gey olduğunuzu düşünüyordu.
Papá sólo pensaba que eras gay.
Dördün atmosferi tükendi, ancak biz sadece yarım günlük bir yürüyüşle çıkıyoruz.
La cuatri no tiene gasolina, pero estamos a sólo medio día a pie.
Sen sadece- - sadece dinlenmelisin.
Tú sólo... Sólo necesitas descansar.
Sadece üç kişi var burada.
Sólo están los tres.
Sadece beş yıl hizmet ettikten sonra serbest bırakıldı, Iyi davranış için.
Fue liberado después de cumplir sólo cinco años, por buen comportamiento.
- Yerinde bir sistem olsa bile Ölüm için sadece ölümle uğraşmak mı?
¿ Aún con un sistema que sólo comercia muerte por muerte?
Onunla konuşmanı istiyorum, ha?
Sólo quiero que tenga una charla con él.
Belki, belki de, bir hayat kurtaracaksın.
Tal vez, sólo tal vez... Ud. salvará una vida.
Biliyorsun, buraya gelemedim.
Ya sabes, yo sólo no podía llegar aquí.
Diyelim ki bildiği birisiydi.
Sólo digamos que él era alguien con conocimientos.
Lanet tahtayı imzala yeter.
Sólo firma la maldita lista.
Şimdi yanlardan aşağıya, yumuşak, hadi.
Ahora sólo dale por los lados, es suave allí, vamos.
Kapıyı izle sadece.
Sólo vigila la puerta.
Sadece şehirden uzaklaş.
Sólo, salgamos de la ciudad.
Sadece atların ve yağların dışındayım, Ve sürdüğüm şeyi yakalarsan, yaşadığım yerden bıktım.
Sólo me ocupo de caballos y petróleo, y no me cago donde vivo, si me entiendes.
Sanki, bir kereliğine,
Parecía que, sólo por una vez...
- Bak, Jack'e yardım edemem, sadece size yardım edebilirim.
Mira, no puedo ayudar a Jack, sólo puedo ayudarte.
Belki de sadece kaba birisin.
Tal vez sólo eres mal educado.
- Anlaşma bitene kadar onun yanında kalın.
Sólo quédate con él hasta que el trato esté hecho.
- Sadece iki kişiyi öldürdün, kahretsin.
Sólo mataste a dos, maldita sea.
Sadece yanınızdaki her sabah uyanabilmek için.
Sólo para poder despertar cada mañana a tu lado.
Biraz daha uzun Sana söz verdiğim evi alacağız.
Sólo un poco más, vamos a tener esa casa que te prometí.
Bu yalnızca mağdur ailelerine borç değil, Ama topluma, korkunç bir yanlış, Ve gelecekteki hataları önleme.
No es sólo una deuda con las familias de las víctimas, sino con la sociedad, enderezando un mal terrible, y previniendo errores futuros.
Sadece ilkel içgüdülerimizle tepki vermeye başladık.
Estamos más allá de reaccionar fuera de sólo nuestro instinto primario.
Çok dik olduğu için halatımız yok,
¿ Y sólo subir por aquí?
Sadece git.
Sólo ve.
Hadi, gidelim.
Vamos, sólo vámonos.
Sadece kasabayı tekrar görmek istedim.
Sólo quería volver a ver la ciudad.