Sınız translate Spanish
135,042 parallel translation
- Ama biraz da bal almalısınız.
- Pero debes conseguir miel.
Karıncaları başıboş bırakamazsınız. Düzene sokmalısınız.
No quieres hormigas por todas partes, tienen que estar organizadas.
Amma sığ karılarsınız.
Mira que sois simples, joder.
Şu boks olayını başka yerde yapar mısınız?
¿ Podéis dar cera, pulir cera en otro lado?
- Beni içeri alacak mısınız?
- ¿ Van a dejarme entrar?
Suzanne yorulana kadar onları bırakırsanız yarım Twix, o üşütüğü sekizde yatırırsanız diğer yarısını alırsınız.
Tendrán medio chocolate si los dejan aquí hasta que Suzanne se canse, y otra mitad si logran que la loca se duerma a las 8 : 00.
Farkında mısınız, bilmem ama tanıdığım herkese kazık atmamı istiyorsunuz.
Que quede claro que me está pidiendo que joda a todo el mundo que conozco.
- İnançlı mısınız?
- ¿ Eres religioso?
Tamam, hazır mısınız?
Bien, ¿ listas?
Yalancısınız siz.
Son unas mentirosas.
Daha iyi yemekler yiyince suçlu sayılmayacak mısınız?
¿ Creen que conseguir comida mejor no te hace delincuente?
Peki, o zaman bir el atar mısınız?
Bien, ayúdenme aquí.
Şehla mısınız?
¿ Tienes el ojo desviado?
Ona anlatmalısınız.
Debe decírselo.
Lisanslarını ellerinden almayacak mısınız?
¿ Les dejarán mantener la licencia?
Biraz sıçınca rahatlarsınız.
Expulsa lo marrón. Te sentirás mejor.
"Kodlar mısınız?" dediler.
Y luego ellos dijeron : "¿ Podría deletrearlo?".
Suç bendeydi ve size bunu bizzat söylemek istedim çünkü kızgın olduğunuzu biliyorum, haklısınız da.
Fue mi culpa y quería decírselo en persona, porque sé que está enojado, y debería estarlo...
Belki de eve daha yakından bakmalısınız.
Tal vez debieras mirar más en tu propia casa.
Frau Haber'sınız galiba Kocanızla randevum var.
Frau Haber, supongo. Tengo una cita con su esposo.
Sırada hangi büyük buluşu yapacaksınız, Yüzbaşı Haber?
¿ Qué próximo gran invento concebirá, capitán Haber?
Buradayken konuşma yapacak mısınız?
- Usted. - ¿ Dará alguna conferencia
Dairenin çevresi konusunda kaldığımız yeri hatırlayacak mısın?
¿ Recordarás dónde dejamos lo de la circunferencia?
- Bu yüzden Piscatella'yı ilaçla uyutup, içeri sürükleyerek zorla imzalı itirafını almak için kısıtlı zamanımız var.
- Aleluya. - Por lo tanto, tenemos el tiempo contado para drogar a Piscatella, meterle dentro y obligarle a firmar una confesión.
Beyinsizlerle uğraşmaktan sıkılmadınız mı?
¿ No estáis cansadas de tratar con imbéciles?
Bir içeceğe ihtiyacınız varmış gibi görünüyor.
Creo que os vendría bien beber algo.
Birbirimizin sırtını sıvazlayacağız.
Se acarician la espalda.
Yıllardır kızın hayatının içine sıçmışsın querida.
Tú le jodiste la vida durante años, tía.
Bay C, kız arkadaşınız kukusuna isim takmış mı?
Oiga, Sr. C, ¿ su novia le puso nombre a su coño?
Benny bütün gün senin ve arkadaşlarının tramplenden atlayışınızı izledi.
Benny se quedó mirándolos a ti y a tus amigos saltar del trampolín.
O koca ağzın bir türlü durmuyor, Orta Doğu'da barış anlaşmamızı iptal ediyorum.
Sigue moviendo esos labios inflados, y despídete de la paz en Medio Oriente.
Hangisi daha önemli, sen söyle. Kahvaltısını vaktinde yememeye dayanamayan bir kız mı yoksa her gün hayatta kalmaya çalışan diğerlerimiz mi?
Así que dime qué es más importante ¿ una chica que no puede tolerar no recibir su desayuno en hora o todas nosotras, que intentamos sobrevivir a diario?
- Kızıl'sın.
Roja.
Kızımı biraz tutar mısın?
¿ Puedes sostenerla un momento?
Yanlış anlama, yaptığın şey için minnettarız.
Estamos muy agradecidos por lo que has hecho.
İşlerin yolunda gitmediği, gecenin bir yarısı banyoda yere oturup eski kız arkadaşlarını arayınca anlaşılıyor herhâlde.
Sabes que las cosas andan mal cuando llamas a exnovias desde el piso del baño a mitad de la noche.
Arzımızın dörtte biri Abby. 5 yıl bize kalacak bir tedarik Işınlanmış bir gezegende.
Eso es un cuarto de nuestro suministro, Abby, un suministro que tiene que durarnos cinco años en un planeta irradiado.
Yaptığın her seçim, sen Halkınızı kurtarmak için yapılmış... Hatta beni iki kez vurdular.
Cada decisión que tomas, la tomas para salvar a tu gente... incluso dispararme dos veces.
Yüzbaşı Squire, siz de aynısını yapardınız.
Capitán Squire, usted habría hecho lo mismo.
Birleşik Devletler başkanının gözünün içine baka baka palavra sıktınız.
Le mintió en la cara al presidente de Estados Unidos.
Bu eyalette hız sınırı var. Saatte 70 kilometre.
El límite de velocidad en este estado es de 70 kilómetros por hora.
Ahlaksızın teki. Yarısı yaşındaki bir kadına sarkıntılık ediyor.
Es un canalla que manosea a una joven con la mitad de su edad.
Böyle sınırsız bir hayal gücü olan adamla tanışmak için sabırsızlanıyordum.
No podía esperar a conocer al hombre con semejante imaginación sin límites.
Albert, gerçekten akademik övgü için halka açık bir sidik yarışı mı başlatacaksın? Üstelik oğullarımız, benim oğullarım orada gerçek bir savaştayken?
Albert, ¿ de verdad vas a comenzar una competencia pública sobre el crédito de la Academia, cuando nuestros chicos, mis hijos, están fuera combatiendo es una guerra de verdad?
O zaman bir şey düşünsen iyi olur çünkü komşularımızın utanç verici bakışlarına katlanmam bir yana bütün dünyanın gözü önünde aynısını yapmamı bekleyemezsin.
Pues más vale que se te ocurra algo. Porque una cosa es tener que soportar las humillantes miradas de nuestros vecinos. Pero no esperes que soporte eso delante de todo el mundo.
Ama seni teslim etmekten fazlasını yapmamızı istiyorsan bana açıklama yapmalısın.
Pero usted tendrá que ajustar cuentas conmigo si quiere que nosotros hagamos algo más que entregarlo.
O yüzden tabii ki kaçtılar, atalarımızın Mısır'dan kaçtığı gibi.
Y, claro, huyeron. Igual que nuestros ancestros de Egipto.
Halkımız çaresizce bir vatan arayışında diyorsam kaçtıkları şey meslektaşlarının sert sözleri veya Nobel komitesinin görmezden gelmeleri değil.
Cuando te digo que nuestra gente está desesperada por un hogar, no son palabras crueles de colegas celosos que huyen.
Bazıları kendimizi farklı tanımlamamızı tehlikeli buluyor. "Araya karışın" diyorlar.
Algunas personas creen que es peligroso definirnos como diferentes.
Mizah anlayışınız olduğu kimin aklına gelirdi, Bay Geist?
¿ Quién diría que tiene sentido del humor, señor Geist?
Tamam, şimdi yapacağımız şey, ben oraya oturacağım ve siz sıraya gireceksiniz, fotoğraflarınızı çıkartın, aynı zamanda size, ciddi sakatlık ve / veya ölüm durumlarına karşı, feragatname imzalatacağım.
Bueno, lo que vamos a hacer es, me voy a sentar ahí y ustedes harán una fila, van a sacar sus fotos, y voy a hacer que firmen un exención en caso de lesiones graves, y / o muerte.