English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Spanish / [ T ] / Tanık

Tanık translate Spanish

72,104 parallel translation
O halde tecavüz sırasında nerede olduğuna tanıklık edebilecek bir şahidin yok mu?
¿ Así que no tiene coartada, que pueda confirmar dónde estaba cuando la violación estaba teniendo lugar?
Bu akşam tanık olduğum hıyanetten sonra bu çocukları tekrar size emanet edeceğimi mi sanıyorsunuz?
¿ Cree usted que permitiré que continúe cuidando a estos niños tras la perfidia de esta noche?
Fakat bir tanık var, değil mi?
Hay un testigo, ¿ cierto?
Çünkü o bir tanık.
Porque es un testigo.
Tanık ifadenizi verirken tüm cep telefonlarını toplayıp dışarıda tutacağız.
Recogeremos todos los móviles y los guardaremos lo que duren sus testimonios.
Mahkeme yazmanı konusunda... Kendisini de tanık kürsüsünden uzağa almamız mümkün mü?
¿ Sería posible trasladar al taquígrafo o taquígrafa del tribunal un poco más lejos del estrado de los testigos?
Pekâlâ, herkes tanık ifadeleri için hazırsa...
De acuerdo, si todos están preparados para... empezar a testificar...
Tanık yerine geçebilir.
El testigo puede retirarse.
Tanık elinde sözde suçun gerçekleştiğine dair ek bir kanıt olmadığını itiraf etti.
El testigo ha admitido que no hay prueba corroborativa de que este supuesto delito haya incluso tenido lugar.
Tanık listesinde değilsin. İfade vermen gerekmez.
No estás en la lista de testigos, no tienes que testificar.
Tanık soruyu cevaplayabilir.
El testigo puede responder la pregunta.
İsmi Huell Babineaux. Tanık listemizde de var.
Se llama Huell Babineaux y está en nuestra lista de testigos.
Bir daha kızımın yanına yaklaşır ya da onunla konuşursanız hatta başkasıyla hakkında tek kelime ederseniz onu mutsuz edecek tek bir şey yaparsanız sizi bulur, o küçük siklerinizi kesip koparırım.
Si alguno se acerca, más aún, si tan siquiera habláis con... no, no, si alguna vez habláis de mi hija otra vez... sin mencionar que si hacéis algo que la haga infeliz, os encontraré y os cortaré vuestras minúsculas pollas.
- Bu kadar iyi olduğunu bilseydim daha sık gelirdim.
Si hubiera sabido que eras tan bueno, habría venido más a menudo.
- Sonbahar ve kış bitiminde ama bahar gelince Sigrblót'tan sonraki ilk dolunayda iş için sahilde toplanacağız.
- Pasará el otoño y el invierno. Pero llegada la primavera, en la primera luna llena después del Sigrblot, nos reuniremos en la playa para los negocios.
Cumbraland'e gitmek zorunda, kız kardeşimi tanırım.
Se habrá ido a Cumbraland. Conozco a mi hermana.
- Akınlar artık o kadar sık düzenlenmiyor.
Ya no son tan frecuentes los saqueos.
Dâhice bir fikir bulmak, ışık açıp kapamaya benzemez.
Tener una idea brillante no es tan fácil como encender una luz.
O zaman Montgomery Montgomery adı niye bize tanıdık gelmiyor?
Entonces, ¿ por qué no nos suena conocido el nombre Montgomery Montgomery?
Ama Klaus yukarıdan baktığında, çalıların tanıdık, kötücül bir gözü andırdığını görünce labirenti hem sır hem de tehlikelerle dolu bir yere benzetti.
Klaus lo miró desde arriba, con los setos que serpenteaban formando un conocido ojo siniestro y creyó ver que contenía tanto secretos como peligro.
- Mümkün olduğunca sık geleceğim.
- Vendré tan seguido como pueda.
Şimdi tanıştık seninle.
Te conozco ahora.
Bobby, o duruma o kadar canım sıkıldı ki onun yüzünden ülserim ve hemoroidim çıktı.
Estaba tan furioso que me salió una úlcera y tuve hemorroides.
Kimse buz kıracağını senin gibi kullanamaz.
Nadie usa un picahielos tan bien como tú.
Bugün Savcılık'tan uzlaşmak için bir teklif aldım.
La fiscalía me ha propuesto un acuerdo.
Ne kadar kısa?
¿ Qué tan corto?
O akşam benimle konuşmanı bu kadar önemli kılan neydi?
¿ Qué pasó para que en esa noche fuera tan importante hablar conmigo?
Tanıdık yüzler gördüğümü fark ettim.
Me pareció ver algunas caras conocidas.
Ayrıca sen iyiliğe karşılık vermezken ben neden filminin tanıtımını yapayım ki?
Además, ¿ por qué debería promocionar tu película cuando no me vas a devolver el favor?
Neden bu kadar şaşırdın kı?
¿ Por qué pareces tan sorprendida?
Neyse artık, geldik ve çok da kötü değil, değil mi?
Bueno, ya hemos llegado. No es tan terrible, ¿ no?
Copeland'i tanıyorum, 2012'de Rabat'ta * çalışmıştık.
De hecho, yo conocí a Copeland trabajando en Rabat en 2012.
Burada tanıdık biri var mı, herhangi bir arkadaşınız?
¿ Conoces a alguien aquí? ¿ Has hecho algún amigo ya?
Karmaşıktı, çok karmaşık.
Fue elaborado, tan... elaborado.
Smithers, seni kızım Veronica'yla tanıştırmak isterim.
Smithers, quiero presentarte a mi hija, Veronica.
Birbirimizi tanıdığımız onlara anlatmalıyız, kısa bir süre çıktığımızı bile...
Tendremos que decirles que nos conocimos, que incluso salimos algún tiempo...
Bu kadar seksi ve akıllı birisi olarak, bu sıkıcı kovanın Kraliçe Arısı sen olmalısın.
Y estando tan buena y siendo tan lista, deberías ser la reina de esta colmena.
Hayır, kızımsı tarzını seviyorum.
No, me gusta que sea tan femenina.
Ben değilim, kızım. Bu insanları tanımıyorum.
No conozco a esta gente.
New York'tan gelen, zamanında ünlü şimdi gözden düşmüş bir kız.
¿ Una ex "It Girl" de Nueva York, que ha caído desde lo más alto?
Sürekli bana odaklandık, müziğime... Senden ve hayatından hiç konuşmadık.
Siempre hemos estado tan centrados en mí y en mi música que nunca llegamos a hablar de ti y de tu vida.
Bu yüzden en kısa sürede buradan gitmeliyim. Mümkünse...
Es por eso que necesito largarme tan pronto como sea... posible.
Bu konuşmayı yapmama imkan tanıdığınız için teşekkür ederim ve Kış Balosu'nun kalanının keyfini çıkarın.
Y quiero agradecerles por permitirme decirles estas palabras, y disfruten el resto del Baile de Invierno.
Tanışmıştık.
Nos conocimos antes.
Binlerce kez tanıştık!
¡ Nos vimos miles de veces!
Yargıcı tanıyorum. Kıyak geçip seni buradan çıkaracaktır ama yalnızca bize yardım edersen.
Conozco al juez y no será muy duro con usted y le sacará de aquí, pero solo si nos ayuda.
Artık bizden haberleri olmadan nerede olduklarını bilmek istiyoruz. Yani sessiz olacağız.
Ahora queremos saber dónde tán sin que ellos sepan ná de nosotros, así que vamos a ser silenciosos.
Dışarı çık ve koşabildiğin kadar uzağa koş. Asla geriye dönme.
Sal fuera... corre tan lejos como puedas y no vuelvas jamás.
Küçük, sıkıcı bir yer ve herkes seni tanıdığını düşünüyor.
Es pequeño y aburrido y todo el mundo cree que te conoce.
Chick'le ne zamandan beri böyle sıkı fıkı dost oldunuz?
¿ Y desde cuándo Chick y tú sois tan buenos amigos?
Resmi olarak tanışmadık ama sizi kasabada gördüm.
No nos hemos conocido de manera oficial, pero te he visto por el pueblo.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]