Tıntın translate Spanish
216 parallel translation
Genellikle şakacı konuşan anne... ve tıntın bir baba... abla misafirlere bakar... ve kardeş... bir baş belasıdır.
'Madre suele hablar en broma...' 'Y padre da-dum da-dum...' 'La hermana mayor hace ojitos a los invitados...''y la Hermanita...''está siendo un incordio'.
- İyi geceler. Eğer bir sıkıntınız olursa duvara tıklamanız yeter.
- Si hay algún problema, dé un golpecito.
Ayrıntılı bir tarifle, her tarafa dağıtın. Olur.
Repártalas con una buena descripción.
Onu, en ince ayrıntısına kadar gördün tıpkı diğer insanların diğer şeyleri gördüğü gibi ama sadece zihninde gördün.
La viste en cada pequeño detalle... tan clara como nadie ha visto otra cosa... pero sólo en tu mente.
Yalıtılmış bir sözcük, veya bir tasarımın ayrıntısı pekala anlaşılabilir.
Una palabra aislada, o un detalle de un diseño puede ser comprendido.
Özgür dünyaya karşı kullanılmak üzere geliştirilen kimyasal savaş projesinin tüm ayrıntılarının kayıt edildiği bobin ortadan yok oldu.
Hay un carrete de película... con detalles de un proyecto de guerra química... que se está desarrollando contra los países libres.
Adli tıp doktoru, tırnaklarının altında ipek bir kravata ait kalıntılar buldu.
En las uñas de la víctima, el forense encontró una fibra de seda azul que parece haber sido arrancada de una corbata.
Anlatmak istediğim şu : Eğer hizmetçi odayı temizlemeyi unuttuysa, bu durumda küçük kağıt kırıntılarını ve parçalarını niçin bir yerlerde bulamadık.
- Es muy sencillo si la camarera olvidó limpiar la habitación ¿ por qué no encontramos recortes de periódico como estos?
Tıpkı taş devrinden kalma bir adamın kalıntılarını yanında transistorlu radyoyla bulmak gibi.
Es como encontrar los restos de hombre de la Edad de Piedra con un transmisor de radio.
T-video, yarışın tüm ayrıntılarını sizlere evlerinize kadar getirecek.
T - video vía satélite, les traerá cada kilómetro.. de emociones y tripas a su sala.
Titus Livy'nin yazdıkları gibi, duygu sömürüsü kahramanlık masalları değil hayır, yalın gerçekler, ayrıntılı bilgiler, hatta dedikodular.
No grandes fábulas de hazañas heroicas como las que escribió T-Tito Livio, no, sino los simples hechos, los detalles de cocina, incluso el c-c-chisme.
Bu ayrıntılı zamanlama cihazının bir No9 için tasarlandığı 1958'deki karşı casusluk amaçlı NATO toplantısında tanıtılmıştı..
Este particular artefacto de tiempo fue denominado NO9 usado por la OTAN en 1958 en sus secciones de espionaje.
Adli tıp giyisilerde alçıtaşı, talaş ve altın kalıntılarına rastlamış.
El forense ha encontrado rastros de yeso, serrín y oro en la ropa.
Birincisi : Karamazov Kardeşler kitabını düşürürsem ve hareket eden bir trendeysek kitap zıt yönde uçup da kondüktörü yerle bir etmez. Sadece trene bağıntılı düşer.
La primera es que si dejaras caer el libro Los Hermanos Karamazov en un tren en movimiento, él no volaría hacia atrás, golpeando el maquinista.
Sperm kalıntıları hizmetçide bulundu, tırnaklarının arasında DNA'sına rastladık.
Se confiesa culpable de ponerse violento con ella. Consiguimos su semen dentro de ella, y su ADN bajo sus uñas.
Tıbbî kütüphanede ayrıntılı bir arama yapın. Onun gibi bir şeyin daha önce hiç görülmediğine emin olun.
Consulten todos los archivos y si ha habido algún caso como ése.
Kamyonların bağlı olduğu firma ayrıntılı kayıt tutmuyormuş.
La empresa propietaria del camión no lleva un registro detallado del servicio.
Kanalın üzerine yerleştirilmiş ve kopmasına neden olacak şekilde donatılmış mikro patlayıcı bir aygıtın oluşturduğu kalıntı olabilir.
Podría ser el residuo de un micro explosivo colocado en el conducto para provocar una ruptura.
Bakıcı'nın kalıntısı, yeniden tınılaşmaya başladı.
Los restos del Guardián vuelven a resonar.
Mekik enkazının incelemesini tamamladım ve insan kalıntısına dair, herhangi bir kanıt bulamadım.
He analizado los restos de el transbordador y no he encontrado restos humanos.
Fosseptiğiniz geri akıtıyor, sıcak suyunuz sızıntı yapıyor, klimanız çalışmıyorsa, pekala, arayın beni.
Si su tanque séptico es una copia de seguridad, el agua caliente tiene una fuga, su enfriador de aire no funciona, bueno, me llaman.
Patolojist, rayların oradaki cesedin tırnakları altında doku kalıntılarına rastladı.
El patólogo encontró rastros de tejido debajo de las uñas del vagabundo.
Kırıntılarla bir dağa tırmanamazsın.
No se puede subir una montaña con migajas.
Bugün sızıntıyı bulun ve deliği tıkayın.
Halla a quien lo filtró y arregla eso.
Bu kalıntılar, galaksinin bir yerlerinden geldiğimizi, ve uzakta ki bir gezegende evrimleştiğimizi ve uzayda milyonlarca yıl önce, seyahat etmeye başladığımızın kayıp tarihimizin kanıtıdır.
Estos restos demuestran sin dejar dudas que aparecimos en otra parte de esta galaxia que evolucionamos en un planeta lejano y viajamos a este espacio hace millones de años. Nuestra verdadera historia perdida.
Hayır, kaza alanından alınan Çavuş Nathaniel Teager'a ait kalıntıların tutulduğu askeri adli tıp kurumundan biraz önce bir çağrı aldığım için.
Porque hablé con el laboratorio forense militar donde están los restos de Teager desde que fueron recogidos en el lugar del accidente.
Dünya çapında askeri birlikler harekete geçiriliyordu ve kimse Berlin'deki gerginlik tırmanırsa bir sonraki sıkıntılı noktanın neresi olacağını bilmiyordu.
y uno nunca sabía si la instensidad de la situación en Berlín escalaba, dónde sería el siguiente evento. "
- Ama bunun, kendinize saklayabilesiniz diye..... bizim ruh aygıtını almamızı engellemek için yaptığınız ayrıntılı plânın bir parçası olduğundan şüpheleniyorlar.
- Sospechan que ustedes los engañan para evitar que nos llevemos el recipiente y nos lo quedemos.
Ufak bir sarsıntı geçirmiş ve eklemlerinde kırık - hayıtını tehlikeye atacak bir şey değil.
Tiene una contusión menor y una fractura compuesta de la tibia.
Eğer içini dökmek çok zor gelirse bana tüm detayları,.. ... en ince ayrıntılarına kadar anlattığın bir mektup yaz. Tıpkı o arkadaşından ya da aşığından aldığın mektuplar gibi...
Si te avergûenza decírmelo en la cara... escríbemelo en una carta con todos los detalles... como los que te escribía tu Bernard.
Kağıt çalıntısı ve küçük ofis yangını.
Robamos papeles, incendiamos un escritorio.
Fısıltıları bizi akıntıya karşı zorluyor. Haşin nefesi kulaklarımızı tırmalıyor. Düzenin kırılgan katılığını reddedene kadar bizi cezbediyor.
¡ ÉI que nos empuja contra corriente, nos araña los tímpanos con su soplo áspero y caliente, nos seduce contra la frágil solidez del orden, ese edificio de piedra... alzado sobre los hombros de los que gimen!
Onu şuraya tıkmaya havlu kullanın, sızıntı yapıyor.
Usa una toalla y asegura la bolsa. Está goteando.
Su borusundan tırmanıp pencere çıkıntısından atlayabilir havalandırma kapağını açabiliriz.
Podríamos trepar por la tubería, subirnos al antepecho y abrir el conducto de ventilación.
Şu an elimde NT ( Network Terminator )'ün bir işe yaramadığnın canlı bir kanıtı var...
Tengo en mi mano la prueba positiva... que no NTIS la solución a sus problemas de computación.
Samanları alıp üzerindeki yakıt kalıntılarını araştırın ve Savunma Bakanlığı ile karşılaştırın.
Lleva la paja a prueba para combustible de aviación y consulta con el Ministerio de Defensa. ¿ De acuerdo?
Sayın Yargıç, eğer Don't Fear the Reapar'dan alıntı yapacak olursam, eminim bana hak...
Su Señoría, si me permite cantar una parte de "( No temas ) a la Parca"... -... creo que estará de acuerdo en que- -
Şimdi, daha küçük ve daha ayrıntılı sinyali yalıtır, zaman aralığını da genişletirsem...
Ahora, si aislo la señal más pequeña, con más detalles y amplio el tiempo...
"Sağlık hizmetlerine gelince " sağlık hizmetlerinde testis kaşıntısı gibi kronik " hastalıkların tedavisi için esrar ücretsiz dağıtılacak.
En los centros de la Seguridad Social, se distribuirá marihuana gratuitamente... para el tratamiento de enfermedades crónicas como el picor escrotal.
Belki de bu gizemli çarpıntının kaynağın yerini belirledğimizde yanıtı buluruz.
Quizás encontremos la respuesta cuando localicemos la fuente de ese pulso misterioso.
Kalıntıların keşfinden sonra galakside üzerinde hayat barındıran başka gezegenler olduğuna inanmamızı sağlayan sebepler vardı ve şimdi kanıtımız var.
Desde el descubrimiento de las ruinas del templo, hemos tenido razones para creer que hay otros planetas habitados en la galaxia y ahora finalmente, tenemos pruebas.
Parayı bankanın ATM'sinden çalıntı bir kartla çekerek başlamak istiyorlar.
Quieren empezar a retirar dinero desde la A.T.M. de una tarjeta robada.
Tırnaklarının altında deri kalıntısı var mı?
¿ Has buscado piel bajo las uñas?
Adli tıp, Jonathan'ın elinde barut kalıntısı bulmuş.
El forense encontró pólvora en la mano de Jonathan.
Sıkıntıdan öldürüyor. "İşkence Çarkını" açsana'
Son muy aburridos. Pon Rueda de la T ortura!
Tırnaklarını ve şu çıkıntılarını halledebilirsen çok iyi olur.
Sería bueno si pudiera cortarle sus uñas.
Çelik, araç, yakıt... Berlin'in bu sıkıntısını çözmek için ben belki size yardımcı olabilirim.
Berlín dice que lo resuelvan.
Kağıt parçasının üst kısmında yapışkan bir madde kalıntısı var.
Hay un residuo gomoso en el borde superior del pedazo de papel.
Dodge, Nevada plakalı, "8-0-5-T-O." Metro arabanın çalıntı olduğunu bildirmiş.
Dodge, placa de Nevada, "8-0-5-T-O".
Adli tıptakiler bunun insan kalıntısı içerdiğini onayladı. Bu yüzden açıp kanıtlara zarar verdiğim için senden fırça yiyeceğime buzdolabını sana getireyim dedim.
Nuestros investigadores confirmaron que se trataba de un ser humano, entonces en lugar de abrirlo y arriesgarme a una regañada tuya por contaminar evidencias, decidí traerte el refrigerador completo.
Sen bilirsin, ben sana kemik atıyorum, kadın kurbanın tırnaklarındaki kalııntılar et yağı imiş.
Pórtate bien. Te voy a lanzar un hueso. Lo que tenía tu víctima bajo las uñas era grasa de tocino.