Umutlu translate Spanish
337 parallel translation
Fogelev hala son trenle.. Natasha'yı görebilmek için umutlu.
Fogueliev no perdía la esperanza de que Natalia llegaría en el último tren.
Prens John ve arkadasları umutlu bir geleceği kutlamak için toplanmıştı.
Esa noche, el Príncipe Juan y su amigo celebraban un futuro prometedor.
Bana öyle geliyor ki, Bayan Harper, sal bulunana kadar hâlâ umutlu olduğunu söylüyordu.
Me parece que la Señora Harper dijo que mantuvo las esperanzas hasta que encontraron la balsa.
O halde barış için fazla umutlu olmadığınızı söyleyebilirim?
¿ No cree que haya mucha esperanza para la paz?
Pek umutlu konuşmadınız.
No suena muy esperanzado.
Bu da yardım konusunda daha fazla umutlu olmamamız gerektiğine kanıttır.
Eso elimina toda especulación.
Führer, bu konunun mahkeme olmaksızın... ortalığa dökülüp saçılmaksızın halledileceği konusunda çok umutlu.
El führer tenía muchas esperanzas de que esto se resolviera sin exponerse a la inevitable publicidad de un juicio.
Açık konuştuğum için çok üzgünüm Lou, ama son birkaç yıldır gözlemlediğimiz iyileşmeleri düşünürsen tümük iltihabı, tifo, zatürree tedavisi gibi umutlu olmanı gerektirecek pek çok neden var.
Siento haber sido tan directo, Lou, pero pensando en los tratamientos de los últimos años tifus y neumonía hay razones para tener esperanzas.
Ben senin için bu kadar umutlu değilim. Ben harika bir kadın olmak istemiyorum da ondan.
- No quiero ser una gran mujer.
Artık umudun kalmadığı yerde bırak umutlu olayım.
¡ Y paseemos, así se oponga la naturaleza!
Sadece iyi nitelikleri..... umutlu ve güzel günlerimiz oldu.
Solo tienes buenas cualidades, y físicamente te has conservado como hubiera esperado.
Senin kadar umutlu değilim çünkü sanıyorum yeni bir duruşman olmayacak.
Yo no sería tan optimista, porque no sé si habrá un nuevo juicio.
- Umutlu görünüyor. - İyi.
- Son esperanzadoras.
Senin önsezilerinden umutlu değilim ama başka alternatifim yok.
No confío en los presentimientos, pero no me queda más alternativa.
Anne, ben Kral değil, âşık olan her erkek gibi çaresiz, kararsız, sabırsız, umutlu, korkak bir adamım.
Annee, ante tí se halla no el Rey, sino un pobre hombre, tan lleno de dudas y anhelos, como desesperado y temeroso, igual que cualquier hombre enamorado.
Evet, dediğiniz gibi siz Kral değilsiniz. Sadece çaresiz, kararsız, sabırsız, umutlu bir adamsınız.
Bueno, vos decís, no sois el Rey, sino sólo un hombre lleno de dudas y anhelos, desesperado y temeroso.
Umutlu olan bendim tabii, onlar değil.
Yo era la promesa, no ellos.
Ancak resmî merciler, eskisinden daha da umutlu.
Sin embargo, las autoridades son más optimistas que nunca.
Umutlu bir yaşam.
Una vida de esperanza.
Cuma günü yönetim, yaklaşan Noel tatili süresince Berlin Duvarı'nın olası açılışına karşı gösterdiği tepkide umutlu ama ihtiyatlıydı.
El viernes, la Administración se mostró esperanzada pero cauta ante una posible apertura del muro de Berlín durante las próximas vacaciones de Navidad.
Aşıklar geliyorlar Tutuşmuşlar el ele Umutlu, masumane Bir şey istemiyorlar
Ellos llegaron cogidos de la mano, con el aire maravillado de dos querubines.
"Umutlu" daha doğru olurdu.
"Esperanza" sería una palabra mejor.
Sorumlu hissediyorum, umutlu.
Me siento responsable, esperanzada.
Umutlu olmak için bana bir neden göster.
Hableme de esperanza.
Umutlu olmak.
La esperanza.
İnsanlara hep umutlu olmalarını ve en kötüsüne hazırlanmalarını söylerim.
Le digo a la gente que espere lo mejor y se prepare para lo peor.
Adamları bu kadar neşeli ve umutlu daha önce hiç görmemiştim.
Nunca vi tanta alegría y esperanza entre humanos.
Miyagi senden umutlu.
Miyagi tiene esperanza en ti.
O zaman siz üzgün görünen umutlu arkadaşlar neden tepeye çıkmıyorsunuz?
Porque no tenemos su triste apariencia de esperanza que los levanta.
Hala umutlu olduğunu, size inandığını söyledi.
Dijo que aún tiene esperanza, fe en vos.
Umutlu, sizin gibi.
Lleno de esperanza, como usted.
Kendilerinden umutlu olmalılar, bu ülkeden umutlu olmalılar.
Esperanza para ellos mismos, esperanza para este país.
Keşke daha umutlu olabilsem ama bekleyip göreceğiz.
Ojalá pudiera ser más optimista, pero debemos esperar.
Sıkıntılının tersi umutlu.
Optimista en vez de deprimente.
Devam etmemi sağlayan şey, onun o küçük yüzündeki güçlü ve umutlu ifade ve etrafında olan bitenin farkına varması.
Ver su pequeña cara, fuerte y optimista... despertando al mundo a su alrededor... es lo que me mantiene andando.
Spock, hayatlarını korku içinde yaşayan birlerce muhalif için bir kaçış yolu kurmaktan umutlu.
Spock planea crear una ruta de huida para miles de disidentes en peligro.
Eve geldi ve sen kapıyı açtın... Umutlu bir şekilde sordu.
Vuelve a casa, abres la puerta y ella te dice toda contenta :
Joseph, denediği yeni ot karışımından çok umutlu.
Joseph es optimista sobre la nueva combinación de hierbas.
Daha umutlu yaptım.
Lo hice más esperanzador.
Hayır, ama.. o yaz ne kadar umutlu olduğumu düşününce.. .. ve o zamandan beri bir tür..
Al pensar en lo esperanzada que yo estuve ese verano y otoño y como ha sido un poco...
Çok daha umutlu ve masumdum.. .. ama özünde, birşeyleri hissetme şeklim tamamen aynı.
Era mucho más optimista e ingenua pero en esencia, y la forma en que sentía todo, es exactamente igual.
Bana ne kadar içten bir romantik olduğumu.. .. ne kadar umutlu olduğumu.. .. ve artık aşkla ilişkili hiçbir şeye inanmadığımı hatırlattı.
Me recordó lo genuinamente romántica que yo era cuántas esperanzas tenía y ahora es como si no creyera en nada relacionado con el amor.
Çık şuraya seni koca umutlu adam.
Sal ahí fuera, niño feliz.
Umutlu olmalısın.
Entonces, tienes esperanzas.
Fazla umutlu olma.
No la esperances.
Pek fazla... Fazla umutlu olmamam söylendi.
Me advirtieron que no esperara mucho.
- Bir şey söylemek zor ama ben pek umutlu değilim.
Es difícil de predecir Pero no soy optimista.
Teşekkür etti ve bu konuda çok umutlu olmamamı tembih etti.
me lo agradeció y sugirió la posibilidad de que eso no ocurra.
Çok umutlu değilim.
Es muy pronto para saber.
Kendim için umutlu değildim.
No me sentía bien conmigo mismo.
Patrice, milyonlarca erkek ve kadın çok umutlu olduğumuz Avrupa'nın
También recordamos a esa niñita de 5 años que le ha acompañado hasta la muerte.