Uçakta translate Spanish
3,164 parallel translation
Ya şey... Uçakta senin yanında oturmak zevkliydi.
Escucha la pasé genial sentada a tu lado en el avión.
- Uçakta çok yorulmuş.
- Resaca por el vuelo.
Polis Müdiresi Durham havada, şu an uçakta.
Marshal Durham es en un plano y en el aire.
Uçakta sadece öpüştük. Havadaydık yani.
- Y que nos besamos, en un avión.
Kocam havaalanında mesajlarını kontrol etmeseydi uçakta olacaktık. Balayımda olmam gerekiyor.
Debería estar en mi luna de miel.
Uçakta yedim.
Comí en el avión.
Sonra seni uçakta gördüm ve seni çok özlediğimi farkettim.
Luego te vi en el vuelo y... me di cuenta de lo mucho que perdí.
Belki de gerçek, bu şarkıyı bitirmek için ihtiyacın olan şeydir. Los Angeles için yola çıktığım gece, uçakta seninle tanıştığım gece...
Quizá la verdad sea lo que necesitas para terminar esta canción.
Uçakta yanında oturan kişiyi tahmin etmeni söylemeyeceğim çünkü beceremiyorsun ama şu kadarını söyleyebilirim ki Rosie değilmiş.
No te haré adivinar quien se sentaba junto a él en el vuelo porque eres muy mala para adivinar, pero... te puedo decir esto. No era Rosie.
"San Antonio'daki ablan uçakta... "... seni almaya geliyor. " dedi.
El dijo, "bien, tu hermana, tú sabes, de San Antonio, ella está en el avión, ella viene por ti."
Konuyla ilgili iletişime geçtik, uçakta seni bekliyor.
Hemos estado en contacto con él con en breve, y el esta esperando por ti allí en el avión.
Uçakta tam teçhizatlı ilk yardım seti ve acil müdahale arabası olacaktı.
Hay un kit completo de primeros auxilios en el carro de urgencia médica a bordo.
Uçakta bomba var diyorum size!
Te estoy diciendo la verdad, hay una bomba en la carga.
Uçakta bomba bulduk.
Se encontró una bomba en el avión.
Lieb uçuşu iptal etmeyeceğini söylediğinde o uçakta kalmak gibi bir niyetim yoktu.
Cuando Lieb se nego a aterrizar el avión. Yo no tenía intención de permanecer a bordo.
Ta ki nişanlımın da o uçakta olduğunu öğrenene değin.
Hasta que me di cuenta de que mi prometida estaba en ese avión.
Demem o ki, o uçakta olmamı Bruce istemişti.
Mi punto es, él me quería en ese avión.
Uçakta bir şey olduğunu biliyorlardı.
Ellos saben que hay algo a bordo.
Neden uçakta olduğunu düşünüyorsun?
¿ Por qué piensas que estaba en el avión?
Başbakan o uçakta öldü.
El Primer Ministro murió en ese vuelo.
Seni doğru anladıysam bu Sami Sharour denen adamın kim olduğunu ve eski başbakanın öldüğü uçakta ne yaptığını merak ediyorsun.
Entonces, si te entiendo bien... te preguntas si este muchacho, Sami Sharour... estaba en el vuelo fatal con el Ex-Primer Ministro.
Öyle görünüyor ki şirket yeni insansız hava uçağına ait yakıttan bir örneği başbakanın olduğu uçakta taşıyormuş aynı yakıt bildiğimiz kadarıyla 19 kişinin öldüğü ve 94 kişinin yaralandığı Scarrow'daki patlamada. patlamanın başlamasına değil ama çoğalmasına sebep oldu.
Parece que la compañía estaba transportando una muestra del nuevo... combustible en el avión que el Primer Ministro estaba usando... el mismo combustible que ahora sabemos aumentó la ferocidad... aunque no el inicio, de la explosión en Scarrow... que mató a 19 personas... e hirió a otras 94.
Son 72 saati zırhı araçlar ve özel uçakta geçirmiş.
Pasó las últimas 72 horas en vehículos blindados y aviones privados.
Uçakta biraz öpüştünüz demek?
¿ Y qué, un morreo en el avión, tío?
Basınçlı giysiyle uçakta uçuruldum, böylece onunla uçmaya alıştım. Ne kadar rahatsız edici olsada alıştırıldım.
... Había volado con trajes presurizados en aviones me acostumbré a lo incómodos que eran.
Uçakta kargo vardı ve kargo da uyuşturucuydu.
El avión llevaba una carga y la carga eran medicinas.
Hadi onları, o uçakta kargoyla geçirdiğini söyle.
Digamos que fueron enviados por la carga en el avión.
Ne şanslısınız ki, 2.30 saat içinde kalkan uçakta yeriniz hazır. Sizin yerinizde olsam, 3 milyonu Kiev'de harcamayı Georgetown'da harcamaya tercih ederdim.
Con suerte para vosotros, habéis reservado otro vuelo que sale en dos horas y media, así que si fuera yo, preferiría gastar tres millones en Kiev que aquí en Georgetown.
Tamam, dönüşte aynı uçakta mı olmak istersin, sadece bir gün sonraki, yoksa...
Vale, ¿ quieres volver en el mismo avión solo que un día después o...?
Uçakta bir bebekle yan yana oturmaktan bile beter.
Es peor que sentarse junto a un bebé en un avión.
Uçakta.
Está en un avión.
Bu uçakta sorun olmadığı anlamına geliyor.
Significa que el avión estaba bien.
Uçakta sorun vardı.
- Algo va mal en el avión.
Onun sesiydi. Ama önemi yok. Çünkü uçakta bir sorun vardı.
Era su respuesta, pero no importó, porque había algo que no funcionaba en el avión.
UÇAKTA 6 ACİL ÇIKIŞ BULUNMAKTA.
Hay seis salidas de emergencia en el avión.
- UÇAKTA TELEFON VAR MI?
- ¿ Hay algo en el avión? ¿ un teléfono?
UÇAKTA YİYECEK VAR MI?
¿ Hay comida en el avión?
BİZ UÇAKTA KANADIN ARKASINDA OTURUYORDUK.
No sentábamos en la parte de atrás del avión.
- Lois UÇAKTA ÖLDÜ.
- Lois murió en el avión.
UÇAKTA FİŞEKLER OLDUĞUNU SÖYLEDİLER ONLARI BULACAĞIM.
- Sí Escuchen, dijeron que hay bengalas en el avión. Yo las encontraré.
New York'takiler neden uçakta olmadığını soruyorlar.
Nueva York esta comunicándose para saber porque no tomaste ese avión.
Uçakta avukatını ararsın.
Podrías llamar a tu abogado desde el avión.
Uçakta verdikleri giyilen boyun yastıklarını bilir misin?
¿ Sabes esas almohadas para el cuello que la gente lleva en los aviones?
Bütün gününü uçakta geçirdin ve bunu hiç düşünmedin mi?
Te pasaste un día entero en un avión. ¿ No pensaste en ello para nada?
Öyleyim, uçakta uyuyacaktım ama...
- Sí. Iba a dormir en el avión, pero...
Catherine, iki saniye içerisinde Miami'ye giden bir uçakta olabilirsin, duydun mu?
Catherine, en dos segundos vas a estar volando a Miami, ¿ vale?
Martin Charles New York'a kalkan ilk uçakta bana yer ayırtmış.
Martin / Charles me ha reservado el siguiente vuelo a Nueva York
Uçakta yemiştin.
Ya has comido en el avión.
"Sevgilimle uçakta iken."
Mi querida y yo volábamos en un avión.
Bütün yolcular uçakta olmalıdır.
'Ve todos los pasajeros a bordo.
Bu akşam beni arayacak, yarın buraya gelen uçakta olacak.
Hasta hoy estaba jugando, y mañana estaré senté aquí.