Varlığı translate Spanish
9,855 parallel translation
- Varlığım demek!
- ¡ ¿ Los de mi "clase"?
İkimiz de aynı varlığız dostum.
Eres de la misma clase que yo, vato.
Yanında 100 şövalye taşır varlığı uzaktan belli olur.
Su procesión se formó, Cien caballeros su escolta.
Hayır efendim. Bu kodların varlığını bile daha yeni öğrendik.
No sabíamos la existencia de los códigos hasta ahora.
Varlığını gizli tutmak ve gücünü korumak için senin şu yazılım mühendisi Charles Wynn gibi çok sayıda insanı öldürmeyi göze almış bir varlık.
Un ser... que está dispuesto a matar a tanta gente como sea necesario para mantener su existencia en secreto y su poder intacto, como tu ingeniero de software, Charles Wynn.
Artık O'Connor ailesi senin varlığın, sorumluluğun.
La familia O'Connor son tus recursos, tu responsabilidad.
İçimdeki ışığı görmüştü. Varlığından haberim bile olmayan ışığı.
Vio cosas en mí... que ni siquiera sabía que existían.
Önümüzdeki cumadan önce bir araya gelmemiz gerekiyor. Annen, baban, sen, Ed Rhinehold. Her şeyin, her mal varlığının üzerinden geçmeliyiz.
Vamos a tener que reunirnos antes del próximo viernes, tu madre, tu padre, tú, Ed Rhinehold, revisadlo todo, todos los bienes, todos...
Vergisiz paravan şirketi gibi. Mal varlığı 3 milyarın üzerinde.
Es una compañía fantasma libre de impuestos cuyo crecimiento ha pasado los 3.000 millones en efectivo.
Storm ismini kullanıyor ve birçok insandışı varlığın cinayetinin ardında o var.
Se hace llamar Storm y está detrás de muchos asesinatos de no humanos.
Dünyanın, varlığımızdan haberdar olmasını istemeyen insanlar.
Gente que no quiere que el mundo sepa que existimos.
Tüm maddî varlığından feragât etmeye hazır mısın?
¿ Estás dispuesta a renunciar a todas tus posesiones materiales?
Yani paraya çevirerek, varlığının üçte birini kaybedersin, ahbap.
Perderías un tercio de tus activos... si los sacaras hoy.
- Ve mal varlığını da sahip olacaktı.
- Y ella controlaría todos los bienes.
Ar Rissalah varlığını Hakam'sız sürdürecek.
Ar Rissalah seguiría sin Hakam.
Bazen senin varlığını hissediyordum.
A veces... también sentía que me estabas observando.
Öyle mahallelerin varlığından bihaber değildim ama hiç öyle bir mahalleye gitmemiştim.
Es decir, no es como si no supiera que ese tipo de vecindarios existiesen, pero... nunca antes había estado en uno.
Tabii insan feromonlarının varlığının kesin kanıtı olmaması ve paketlenmek için hazır olmamaları dışında.
Excepto por el echo de que no hay evidencias concluyentes de que las feromonas humanas existan, y muco menos de que estén listas para embotellar.
Sanırım Bay Logan'ın varlığı onu biraz perişan ediyor.
Creo que está un poco... desubicado con la presencia del Sr. Logan.
Sanırım doktor Bay Logan'ın varlığı konusunda biraz endişeli.
Creo que el doctor está algo preocupado por la presencia del señor Logan.
Alice'in varlığı gidişini hızlandırdı.
¿ La presencia de Alice ayudó a acelerar su partida?
Kendi kanını riske atan, kendi öz varlığından ilham alan bir Firavun, halkından koparılamaz.
Un faraón que arriesga su propia sangre, que... Que inspira con su sola presencia, no puede ser separado de su pueblo.
Leydim, Tanrılar varlığınızı kutsasın.
Mi señora, los dioses se deleitan en tu presencia.
... gün geçtikçe varlığı daha da arttı.
... su presencia ha estado creciendo.
Kardeşinin bu kadar zamandır "A" nın varlığından haberdar olduğuna inanamıyorum.
No puedo creer que tu hermano supiera tanto de "A".
Dün Beyaz Saray'da yaşanan bedeni ele geçiren dünya dışı varlığın açığa vurmasının ardından çok soru...
Muchas preguntas tras el incidente de ayer en la Casa Blanca, con la revelación de que un ser extraterrestre ha albergado dentro del cuerpo...
Pentagon'daki kaynaklara göre ziyaretçilerin görsel varlığı onaylandı.
De acuerdo a una fuente dentro del Pentágono, ha habido efectivamente confirmación visual de los visitantes.
Diş ve beyin sıvısı varlığına bakılırsa sanırım öyle.
A juzgar por la presencia de dientes y lo que parecer ser fluido cerebral, creo que sí lo es.
Dünya'nın etrafını saran dev bir ejderhanın varlığından haberdar olurdum. Fakat bu konuda bazı paleontologlarla yürüttüğümüz bir teori mevcut.
Me habría dado cuenta si hubiera un dragón gigante envuelto en la tierra, pero tengo una teoría en la que estuve trabajando con unos paleogenetistas.
Efendim,... ölenler senin varlığında hala yaşıyor.
Señor, aquellos que mueren siguen vivos en tu presencia.
Bu yüzden Alfa timi kapının dışında varlığını belli edecek.
Los dedos son un poco raros, pero el resto...
Varlığım seni gücendiriyorsa özür dilerim.
Bueno, lo siento si mi presencia te ofende.
Hikarigaoka ve Odaiba'da yaşananlardan sonra daha çok insan Digimonların varlığından haberdarlar.
! Gracias.
Bizim varlığımıza alıştınız ancak artık sizi daha fazla gözetemeyeceğiz. Thomas, otur yerine.
Se han acostumbrados a nuestra presencia, pero ya no podemos ser sus guardianes más.
Arn varlığından bile haberdar değildi.
Arn ni sabía que ella existía.
Varlığı değerli olabilir.
Ella puede ser una ventaja.
Muhtemelen daha birçok insandışı varlığın öldürülmesinin ardında o var.
Probablemente esté detrás de algunos asesinatos de no-humanos.
Ciddi bir şey değil ama daha önce varlığını bilmediğin bir duyunu açabilir.
Te abre puertas a unos sentidos que nunca pensaste que pudieran existir.
Kalan az sayıdaki özel kişileri korumak ve dışarıdaki dünyanın onların varlığını öğrenmemesini sağlamak isteyen bir grup.
Un grupo que quiere preservar a los pocos individuos especiales que quedan y asegurarse de que el mundo no sabe que existen.
Her halükarda, bu adamlara istediklerini yaptırıp sonra da ölmelerine göz yuman harici bir yapının varlığını hissediyorum.
Así que un tercero está planeando esto y la manipulación de los soldados pro-MOD?
İsa'yı yüz yüze görmediysem de her adımda varlığını hissettim.
Aunque no vi a Jesús cara a cara, sentí su presencia todo el tiempo.
Kocama yakın hissediyorum, varlığını hissediyorum.
Me siento cercano a mi marido. Siento su presencia.
Onların varlığı gece gündüz otelimi kirletiyor.
Su presencia contamina mi hotel todos los días, todas las noches.
- Hayır, "havuzlar" dedim. "O kadar zenginim ki ikinci bir havuz yaptırdım çünkü ilkinin varlığını unutmuşum." der gibi.
No, he dicho, "piscinas", como en, "Soy tan rico, que me construí una segunda piscina, porque olvidé que ya tenía una".
Şöyle ki, bürom Mary Hart'ın mali durumunu temsil ediyor ve mahkeme tarafından bu göreve getirildim. Mahkeme, ilerideki bütün mal varlığını değerlendirmem için.
Bueno, mi empresa está representando todas las finanzas de Mary Hart, y me lo ha ordenado el tribunal, el tribunal, para valorar todos los activos futuros.
- Ben devlet için değerli bir varlığım.
¿ Y eso por qué? Soy un recurso de alto valor para el gobierno.
"Scientology kilisesinin kurucusu" Vardığım sonuç ise : İnsan, maddelere, dünyevi isteklere yüzleşemeyeceği kadar fazla olan bir hayat etkileşimine indirgenmiş ruhani bir varlık.
Y mis conclusiones fueron que el hombre era un ser espiritual que fue atraído hacia abajo a lo material, los intereses mezquinos, a una interacción en la vida que era, de hecho, demasiado grande para afrontar.
Bütün varlığın yalan.
Toda tu existencia.
Bilginiz ışığında, hiçbir dünya dışı..... varlık gezegenimize adım atmamıştır.
Entonces, que usted esté al tanto, ninguna forma de vida extraterrestre ha puesto un pie en el planeta Tierra.
Bu davada, bizim kamu hizmetlisi olarak görevimiz, New York halkının refahının güvencesinin sağlandığından emin olmak en değerli varlıklarımız olan çocuklarımızı korumaktır.
Este caso es sobre nuestra responsabilidad como funcionarios de confianza para asegurar el bienestar de la gente de Nueva York, para proteger nuestro bien más preciado : Nuestros niños.
"Ve koyunun yedi mühürden birini açtığını gördüğümde... "... ve dört canlı varlıktan birinin gök gürlemesi şeklinde... "... konuştuğunu duydum.
" Y vi cuando un cordero abrió uno de los siete sellos, y oí a una de las cuatro criaturas diciendo, como con voz de trueno :