Vermem translate Spanish
8,507 parallel translation
Güzel malı almalarına izin vermem demiştim.
Dije que nunca te dejaría, ellos tienen las cosas buenas.
Sana bir şey olmasına izin vermem.
No voy a dejar que te pase nada.
Bu soruya cevap bile vermem.
Eso no se merece ni una respuesta.
Alışveriş kusursuz olmalı, yoksa sana 5 kuruş bile vermem.
La mercancía tiene que estar impecable, o no verás ni un centavo.
Ben Bruce değilim. Alfred'e söylemene de izin vermem.
No soy Bruce, y no voy a permitir que se lo cuentes a Alfred.
Ama soruna cevap vermem gerekirse ; evet.
Pero al respuesta a su pregunta es que sí. Sí, fue necesario.
Sır vermem.
No lo revelaré.
Sana asla zarar vermem. Bunu biliyorsun.
Nunca te lastimaría.
Bunun kızımın başına gelmesine asla izin vermem... Halkımdan hiç kimseye!
Nunca dejaré que eso le pase a mi hija... a nadie de los míos.
Benim bile cevap vermem gerekenler var.
Incluso yo debo responder ante otros.
Buna bir son vermem gerek. ... toprağa verecek kimse kalmadan önce.
Tengo que parar esto... antes que no quede nadie para enterrar.
Para vermem için yapıyordu. Cebimden bozukluğu çıkardım. Gücümün farkında değilmişim galiba.
Quería que le lanzara unos centavos, así que pesqué una moneda en mi bolsillo y supongo que no conozco mi propia fuerza.
İkincisi ise asla çocuğuma tutamayacağım bir söz vermem.
Segundo off, nunca prometería a mi hijo algo que no podía cumplir.
Benim de vermem gerekirdi.
Yo también debería donar.
İzin vermem.
No lo permitiré.
Ama yazarlık ve öğretmenlik arasında hayati bir karar vermem gerek.
Pero tengo esta gran decisión de vida que hacer entre enseñar y escribir.
Ortaklığımızı düşünüyordum ve bu işin yürümesi için taviz vermem gerektiğini anladım.
He estado pensando en nuestra asociación y como probablemente debería comprometerme más para hacer que funcione.
Buna izin vermem.
No voy a dejar que suceda.
İlk önce buraya uğramam ve nedime elbisemi geri vermem gerektiğini farkettim.
Pero pensé en pasar por aquí antes y devolver mi vestido de dama de honor.
Tamam, bu adamı bulup biraz akıl vermem gerekecek.
De acuerdo, voy a tener que encontrar a ese tipo y decirle lo que pienso.
Yukarıya tek başına çıkmana izin vermem.
No voy a dejar que subas por tu cuenta.
Hayır, bu saçmalığın yanına bile yaklaşmasına izin vermem ben.
No. No dejaría que se acercara a este sinsentido.
Kimseye zarar vermem.
Yo no le haría daño a nadie.
New York konusunda karar vermem lazım.
Y necesito decidir lo de Nueva York.
İnsanların, tüm tuhaflıkları halletmeden önce eşyalarımı görmelerine izin vermem.
No dejo que las personas vean mis cosas antes de averiguar todos sus gustos, ¿ me entiendes?
Ama büyük fark ben işimi etkilemesine izin vermem. Sen işe nadiren kendindesin.
Pero la mayor diferencia es, que yo no dejo que afecte a mi trabajo, y tú apenas puedes funcionar.
Yüzbaşı Warren bunu size vermem için masama bırakmıştı.
El Capitán dejó esto en mi escritorio para usted.
Ama bunu sana bedavaya vermem.
Pero no voy a decírtelo por nada.
Sana zarar vermem hoşuna gitmez, değil mi?
Y no te gusta cuando te lastimo, ¿ no?
Doktorun sana yeniden zehir vermem için bana resmi izni verdi.
Tu doctora ya me ha dado luz verde para servirte veneno de nuevo.
Size zarar vermem.
No quiero hacerles daño.
- Kaçak teröristle ilgili Başkan'a bilgi vermem gerekiyor mu?
¿ Tengo que informar al presidente sobre este terrorista que anda suelto?
Ona izin vermem, tamam mı?
No se lo permitiré, ¿ de acuerdo?
Buna izin vermem.
No se lo permitiré.
Bu yüzden Sufentanil'i uzun menzilli bir dart silahıyla vermem gerek.
Debo darle el sufentanilo con un lanzadardos de largo alcance.
Özür dilerim, haber vermem gerekirdi.
Disculpa, debí llamarte.
Hayır, onu da vermem ona.
No, tampoco le daré eso.
Kimsenin sana zarar vermesine izin vermem.
Nunca dejaría que nadie te hiciera daño.
Anthony, ben bu kararları düşünmeden vermem.
Anthony, no tomo estas decisiones a la ligera, ¿ ok?
Belki de sizi düşünme vakti vermem en iyisi.
Quizás sea mejor que lo piense.
Az ara vermem gerekiyordu.
No, es que... necesitaba un descanso.
- Buna izin vermem.
- No voy a dejar que eso suceda.
- Cevap vermem için zaman bırakmadın.
No me diste tiempo a responder.
- Tim kendime bir gün izi vermem gerektiğini düşündü.
- Tim pensó que debía disfrutar de un día libre.
Gitmeden önce sana vermem gereken bir şey var.
Hay algo que tengo que darte antes de que te vayas.
Lucy'nin kılına bile zarar vermem.
Nunca le haría daño a Lucy.
Yani onu alan kişi bendim, bu yüzden onu geri vermem gerekiyordu.
Yo fui quién la tomó, sabía que tenía que devolverla.
Merak etme, kimseye zarar vermem.
Nunca lastimaría a nadie.
Bir daha hayatta uçağa para vermem.
Nunca más volaré en un vuelo comercial.
Asla zarar vermem.
Espero que sepas que eso es cierto. Nunca lo haría.
Sana asla zarar vermem.
Nunca te haría daño.