Yapın translate Spanish
63,778 parallel translation
Ailemizi yapın.
Pues hazlo con nuestros padres.
Dominikli ile anlaşma yapınca buradan hemen gideceğim. Seni koruması için bir adam bırakacağım. Aisha ihtiyaçlarını karşılayabilir.
Me iré de aquí en cuanto sepa el lugar del trato con los dominicanos, pero dejaré un hombre aquí para que te vigile y Aisha te puede conseguir lo que necesites.
Duyduğunuz anda bana bir güncelleme yapın Saha ekibinden, tamam mı?
Infórmame en cuanto sepas algo del equipo sobre el terreno, ¿ de acuerdo?
Kendinize bir iyilik yapın.
Hazte un favor.
Karın bölgesine daha fazla baskı yapın.
Más presión en esa herida, por favor.
Yapın şu atışı.
Toma la foto.
Anne, baba, bir şeyler yapın.
Mamá, papá, hagan algo.
İstediğinizi yapın.
Hagan lo que quieran.
Başkanın genel sekreteri David Wellington'a göre hükümetin tüm bölümlerinden tutuklamalar yapılıyor. Savunma bakanlığı, dışişleri bakanlığı ve CIA de bunlara dâhil.
Según David Wellington, el jefe de gabinete de la presidenta, esas detenciones incluyen oficiales de todas las ramas del gobierno, incluidos los departamentos de Defensa, Estado y la CIA.
Açıkçası, bu odada söylenenleri dinlemek zor çünkü plân yapıldığını duymuyorum.
Sinceramente... es duro oír lo que se ha dicho en esta habitación, porque lo que no oigo es ningún plan.
O paylaşımların bir buçuk milyonu videonun yayınladığı dakika yapılmış, bu nasıl mümkün olabilir?
Millón y medio de esos comentarios en el primer minuto de pase del vídeo. ¿ Cómo es posible?
O rakamlar mevcut çünkü paylaşımların büyük çoğunluğu robotlar tarafından, insanmış gibi görünen dijital kişiler tarafından yapıldı.
Esos números existen porque la mayor parte de esos comentarios los hicieron robots... entes digitales fingiendo ser personas.
Cam kumdan yapılıyorsa arkasını nasıl görebiliyoruz?
Si el vidrio está hecho de arena, ¿ Cómo se puede ver a través de ella?
Yapılabilir Lordum, yardımlarınızla ve kılavuzluğunuzla ayarlanabilir.
Se puede hacer, señor, se puede arreglar... con su ayuda y guía.
Üzerine yap ve kaplasın. Sanki hiç olmamış gibi.
"Cúbrelo, como si nunca me lo hubiese hecho".
Üçüncü sinyalden sonra küre sıvıyla dolacak. Sıvının yapısı suyla aynı ama su değil.
Al final, la cámara se llenará de fluido con la misma consistencia que el agua, pero no lo es.
Ama onu buldum ve ondan başka bir makine yapmasını istedim. ... çünkü nasıI yapılacağını biliyordu.
Pero lo encontré y le pedí que hiciera otra máquina porque ya sabía hacerla.
Misilleme yapılacağını öğrenir öğrenmez bunlar yaşanmasın diye harekatı durduruyorduk. Kaptan Flint de öyle ben de.
Intentamos evitar las represalias en cuanto supimos de ellas, el Capitán Flint y yo.
Susam Sokağı'nın yapımcısı Lonny Dufrene ve evet, hâlâ görüşüyoruz.
El productor es Lonny Dufrene. Y sí, seguimos en contacto.
- Şu adamın işlemini yapıp gelirim.
- Después de que procesemos a este tío.
Müdürüm, Bin Khalid adına yapılan araştırmaların doğrultusunda, kendisinin Amerikan topraklarında bir eylem planladığını düşünüyorduk.
Director, la incursión inicial contra Bin-Khalid se ejecutó por unos informes que confirmaban que estaba planeando múltiples ataques contra los Estados Unidos.
Hücrelerin listesini tekrardan yapılandıramaz mısın?
¿ Entonces no puedes reconstruir la lista de células durmientes?
Sana değişimin yapılacağı yerin GPS kordinatlarını yolluyorum.
Te estoy enviando las coordenadas GPS para el intercambio.
Takasın yapılacağı yerin GPS koordinatlarını yolluyorum.
Voy a mandarte las coordenadas de GPS para el intercambio.
John, gerçekten bu sorgulamanın haksız yere yapıldığına mı inanıyorsun?
John, ¿ realmente crees que este interrogatorio no está justificado?
Carter'ın kamyonetini takasın yapıldığı yere kadar takip ettim, Carter ve Andy başka bir araca nakledildi ama onu aracı takip etmekte ciddi sıkıntı yaşıyorum.
He seguido la camioneta de Carter hasta el lugar del intercambio, donde Jadalla los transfirió a él y a Andy a una furgoneta, pero tengo problemas para seguir a esta.
Ayrıca kardeşim de ellerinde ama nerede olduklarını biliyorum, o yüzden şöyle yapıyoruz.
Y también tienen a mi hermano, pero ahora sé dónde, así que esto es lo que vamos a hacer.
Sen sadece dediğimi yap ve kız arkadaşın kurtulsun.
Haga lo que le diga y su novia estará bien.
Rebecca'nın eski bir çalışanından özellikleri aldık, ve sinyal gönderimi yapıyoruz böylece tepki vermesini sağlamaya çalışacağız.
Recibimos las especificaciones del antiguo operativo de Rebecca, y estamos enviando señales con la esperanza de obtener una respuesta.
Hayır, arama yapılmaz, ancak olabilir Onu bulmanın başka bir yolu.
No, de la búsqueda nada, pero puede haber otra forma de encontrarla.
Beslemeyi Yemen'deki bir server'ın portlarından yapıyorlar.
Portean la alimentación a través de un servidor de Yemen.
Bu son yapılan anketlere göre sabah itibariyle dokuz puanlık bir fark atmışsın.
Las últimas encuestas muestran que tenías nueve puntos más esta mañana.
Bana cenazenin yarın yapılacağını söylediler.
Me han dicho que el funeral será mañana.
Annem de makarna yapışın için.
Mamá estaría orgullosa de tus tallarines.
St. Ann Koyu'na ilk saldırının yapılıp yapılmayacağının tartışması.
Discuten un ataque sobre St. Ann Bay como primer golpe.
Duydum ki düşmanlarını bazen eğlencesine doğrayıp yahnilerini yapıyormuş. Tam bir hayvanmış.
Oí... que a veces asesinaba a sus enemigos por diversión, y que hacía estofado con su carne.
Değiş tokuş bu adadan başka yerde yapılsın istiyorsun. Kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde.
Vas querer que el intercambio del dinero tenga lugar fuera de esta isla, en algún sitio que nadie ha de conocer.
/ Diğer ayağınla üzerine basarsın, / ona yapışır / ve sonra bir türlü kurtulamazsın.
Lo pisas con el otro zapato y se te pega a ese y así te lleva mil años quitártelo.
Bu çocuklar, bizim yaptığımızdan daha fazlasını bizim için yapıyorlar.
Es mucho más lo que ellos hacen por nosotros.
Bazı cep telefonlarını dinlemeleri için onlara cüzi bir miktar ödeme yapıyorum.
Les pago una suma considerable por vigilar ciertas líneas de celulares.
Senin neyin doğru olduğuna dair konuşmalarını dinleyip durdum. Neden böyle yapılmalı, neden şöyle yapılmamalı.
Te escucho hablar en círculos sobre lo que está bien y lo que no, por qué hay que hacer una cosa o no hacer la otra.
Ateşkes yapıldıktan sonra Avrupalıların mekanlarına dönüp, şarap içtikleri gibi.
Como después del armisticio, los europeos regresaron a los cafés, a tomar vino.
Veya Dake ile işbirliği yapıp Chuck'ın yerine gelecek kişi hakkında şansımızı denemeliyiz.
O cooperamos con Dake y probamos suerte empezando de cero con el reemplazo de Chuck.
Yapışını görmek harika olacaktır.
Será algo asombroso de ver.
- Karınıza yapılmış.
Que recibió su esposa.
Soruşturmanın başlamasını sağlayan ilk ipucunu aldığım arama gecenin bir yarısı Yonkers civarından yapılmış.
La pista que condujo a mi investigación llegó desde un celular que contactó una torre en Yonkers en mitad de la noche.
Böyle mühim bir politika değişikliğinin doğru yapılmasını isterim.
Un cambio de política tan importante tiene que hacerse bien.
Tüm bu konuşmanın ardından Her odada yapıyor hakkında evin,
Después de todo lo que hablamos de hacerlo... en cada habitación de la casa,
Nafaka ödemelerini aksatmadan yapıyorsun. Kızının özel okul eğitimi ödemelerine katkıda bulunuyorsun. Ve ayrıca kefilsiz bir borç yüküne sahipsin.
Paga la manutención a tiempo, ayuda a pagar la preparatoria privada de su hija y no tiene deudas no garantizadas.
Gençler kaza yapıyor, aşk acısı çekiyor, altın vuruş yapıyor, yine de hayatta kalıyorlar.
Hay adolescentes que chocan sus autos, se desilusionan, sufren una sobredosis, y sobreviven.
Lydia'yı özledim ve eve gelmek için sabırsızlanıyorum ama Scott, şu anda ne yapıyorsan Beacon Hills'den gitmekten vazgeçme sakın.
Le dije a Lydia que la echo de menos y tengo ganas de llegar a casa, pero... Escucha, Scott, lo que sea que estés haciendo ahora mismo, asegúrate de que aún vas a salir de Beacon Hills.