Yargı translate Spanish
31,859 parallel translation
Böyle mi olsun isterdiniz, sayın Yargıç?
¿ Es eso lo que su señoría preferiría?
Bu yargısız infaz oldu.
Menuda acusación.
Annalise bu kez yargıca tokat attı ve ona şantaj yapması mı gerekiyor?
¿ Esta vez Annalise le ha dado un bofetón a un jurado y necesita hacerle chantaje?
Hatırlaması için zorluyorum Sayın Yargıç.
Recuerdo desafiante, señoría.
Vekil yorumu, Sayın Yargıç.
La abogada está testificando, señoría.
Yargıç, savunma makamı bu suçlamaların doğruluğunun karara bağlanması için delil özgeçmişi talep ediyor.
Jueza, la defensa solicita una audiencia de cadena de custodia para determinar la veracidad de estas afirmaciones. ¿ Por qué?
Müvekkilinizi suç mahallinde gören bir şahidimiz var. Cinayet silahında parmak izleri var ki, mali değerinin 25 milyar $ üzerinde olmasına değinmiyorum bile. Lütfen Sayın Yargıç.
Tenemos un testigo que sitúa a su cliente en la escena del crimen, sus huellas en el arma del delito, por no mencionar un motivo financiero que supera los 25 mil millones de dólares.
Babasını öldürmeye teşebbüsten yargılandığı sırada...
Cuando fue acusado por intento de asesinato contra su padre...
Seni yargılamıyorum.
Oye, no te estoy juzgando.
Wallace onları yetişkin olarak yargılattı.
Wallace los acusó como adultos.
Problem şu ki, yargıç son bulduklarınıza göre, mahkumiyet kararlarını bozarsa üçü de serbest kalmış olur.
El problema es que si el juez anula la condena basándose en lo que descubrieron, entonces los tres salen libres.
Eğer Yargıcı ararsam, hepsinin mahkumiyetini bozar. Brian McKinney'inki de dahil. Onun kızlara saldırmak suçundan kabarık bir dosyası varmış.
Sí y si llamo al juez, todas las condenas serán anuladas, incluyendo la Brian McKinney, quien tenía un expediente de reformatorio por ponerse rudo con chicas repetidamente.
Wallace yeni bir dava açıImasını ve Brian'ın tek yargılanmasını isteyebilir.
Wallace puede obligar a un nuevo juicio y juzgar a Brian como agresor único.
Şu anda yaşananlara bakarsak, yargılanmak konusunda endişelenmekte haklıymış.
El escrutinio al que está siendo sometida ahora solo prueba que tenía razón en preocuparse por se juzgada.
'Cinayete Teşebbüs'ten yargılanan Minal Arora'nın aleyhinde şahitler ve hatta bazı deliller olmasına rağmen mahkeme ortada büyük bir tahrik olduğunu ve Arora aleyhinde yapılan bu suçlamayı reddetmiştir.
Aunque contra Minal Arora por el caso bajo sección 307, "intento de homicidio".. .. hubo testigos e incluso algunas evidencias..... la Corte encuentra que hubo una grave provocación.. .. y descarta los cargos en contra de ella bajo la sección 307.
Günahkarların sizi yargılamaya hakları yok.
Estos pecadores no tienen el derecho.. .. de ponerte a prueba.
Yargılama hakkı.
De ponerte a prueba.
Audrey'nin babam konusunda ön yargıları var hepsi o.
Audrey tiene una opinión poco favorecedora de mi padre, es todo.
Hayır, anılarım var. Ön yargılarım değil.
No, son recuerdos, no una opinión.
Efendim yükseldiğinde insan ırkı yargılanacak.
Cuando mi maestro se alce, la raza humana será juzgada.
Janet Caroll yargılandın ve arandığına karar verildi.
Janet Carroll, has sido juzgada y declarada culpable.
Ben de en son bilinen adresinden başlamak istiyorum fakat yargıç Pittson Sampson'un kaldığı yer için arama iznini imzalamıyor.
Quiero empezar con una búsqueda de su última dirección conocida, pero la juez Pittson no firmará la orden de registro de la antigua residencia de Sampson.
İzlemeden yargılama hemen.
No juzgues hasta que la hayas visto.
Yargıç Balderrama'ya ulaşıp Papp Motel'e gitmek için izin çıkartacağım.
Hablaré con el juez Balderrama, conseguiré una orden para registrar el Hotel Papp.
İnsanlarını üzerini çizmek, yargı, jüri ve cellat olmayı yani yaptıklarının sonuçlarını hiç düşündün mü?
¿ Te has puesto a pensar en las ramificaciones de tus acciones, de tachar los nombres en esa lista, de ser juez, jurado y verdugo?
Canım, sizi yargılamıyorum ama, bir de oda sıcaklığında?
No los juzgo, pero a temperatura ambiente...
Bir insanı telefona ne kadar çabuk döndüğüne göre yargılayabilirsin diyorlar.
Sabes, dicen que puedes juzgar a una persona por la rapidez con la que devuelven una llamada.
Vahşi bir başkanlık öncülü hükümet kapanması, liderlik değişimi bir yüksek mahkeme yargıcının ölümü geçen bir ay deliceydi.
Unas primarias presidenciales salvajes, el cierre de la administración, cambio de liderazgo, la muerte de un juez del tribunal supremo... estos últimos meses han sido una locura.
Bak, neler olduğuna dair anlamadan yargıda bulunmadan önce tek yapmamız gereken Hawk'la konuşmak.
Mira, solo tenemos que hablar con Hawk antes de llegar a ninguna conclusión de lo que está pasando.
Sizi yargılamıyoruz.
No estamos aquí para juzgarlo.
Gözaltına aldığını adam aynı suçtan yargılanan, Ed McCarthy. Onu serbest bırakmanız gerekiyor.
El hombre que tiene detenido acusado de este crimen, Ed McCarthy, necesito que lo libere.
Yargı Heyeti bugün geç saatlerde toplanacak.
El órgano jurisdiccional se reunirá hoy.
Benim yargıma güvenmeyin.
No confíe en mi juicio.
Onu ilaçlarını alıyor diye yargılayamazsın, değil mi?
Y no lo juzgas por tomarse sus medicamentos, ¿ o sí?
Beni yargılamana ihtiyacım yok.
Y no necesito que me juzges.
Bu adamdan hoşlanıyorsun ve ben kesinlikle yargılamıyorum.
- ¿ Sí? Tienes sentimientos por este tío, y no te estoy juzgando.
Yargılıyor gibisiniz.
Bueno, suena como si lo estuvieras haciendo.
Yargılama beni.
No, no, no.
Hayır, hayır, hayır. Yargılayacak pozisyonda değilim, ama bu konuda bir şeyler yapmamız şart.
Créeme, no soy la más indicada para juzgar, pero... definitivamente tenemos que hacer algo sobre esto.
Beni yargılama.
No me juzgues.
Tamam, adamın Yargıç Frankel.
Está bien, bueno, tu chico, el juez Frankel.
Artık biliyorum ama yargıcın... emri imzalamasına en çok 48 saat var.
Pero son 48 horas en el mejor de los casos hasta que el juez firme esa orden.
Endişelenme, seni yargılamıyorum.
No te preocupes, no te estoy juzgando.
Sayın yargıç, gerçek Jai Singh ve Prenses birbirini çok iyi tanıyor. Ve arkadaş olurlar.
Su Señoría, la verdad es que Jai Singh y la Princesa se conocen muy bien y son amigos.
Hepsi yalan, Sayın yargıç.
Es una mentira, Mi Señor.
Yargıcın ifadesini duyduğumda karar verildiğinde.. tüm mutluluğum elimden alındı.
Aquel día, el juez escuchó tu testimonio, dio el veredicto y me robó toda la felicidad.
Zaten kocanızın ölümü ile ilgili yargı hükümü geçmişti.
Di el veredicto de la muerte de tu esposo en Sajjangarh.
Bu evin tamire ihtiyacı var ama yangın hasarı var diye bir evi yargılamayın.
Mirad, esta necesita reformas, pero no juzguéis una casa por los desperfectos por el incendio.
Kalıp yargılar zor ölür ve İtalyan suçlular olduğu sürece. Afro-Amerikan kaçakçılar olduğu sürece ve Yahudi tefeciler, bu tür kalıp yargılar devam edecek.
Los estereotipos mueren lentamente y mientras existan criminales italianos, traficantes afro-americanos, y judíos prestamistas, esos estereotipos seguirán.
Yargıçlar, birlikler, Gorham Polis Departmanı ve tüm yasal birimler arkamda.
Tengo a los jueces, los sindicatos, el Departamento de Policía de Gotham City, y a un equipo completo de expertos legales detrás de mí.
Yargıç Bam-Bam'dan derhal bırakmak üzere emir aldık.
Y acabamos de recibir una orden del juez Bam-Bam exigiendo su inmediata puesta en libertad.