Yatık translate Spanish
3,626 parallel translation
Oh, bizden daha genç biriyle yatınca babalık kartını yırtıp atmış oldu.
Él rompió su carta de padre cuando se acostó con alguien más joven que nosotros.
Kralın tebaasından bir kadınla yatıyor olmasını düşünmek saçmalık!
Es ridículo pensar que Su Majestad se acuesta con una sirvienta.
"... 22 Aralık'ta akşam saat 11.15 de yatırıldı. - Kayıtlarda Aoran Reed ismi kullanıldı.
"a las 23 : 15 del 22 de diciembre, bajo el pseudónimo de Aaron Reed..."
The Washington Globe, eski Başkan Bud Hammond ve Dışişleri Bakanı Elaine'in oğlunu WG Hastanesi'ne 22 Aralık 2011 tarihinde, intihar girişimi sonucunda yatırıldığını öğrendi.
El Washigton Globe informa esta noche, de forma exclusiva, que T. J. Hammond, el hijo de la Secretaria de Estado, Elaine Barrish, y del ex-presidente Bud Hammond, fue ingresado el 22 de diciembre de 2011 en el Washington General Hospital después de un intento fallido de suicidio.
Yatılı Sanatçılık Programı.
El artista del centro de la ciudad - Residente del Programa.
Bak, eğer yatılı sanatçılık senin hayalinse Diego, Sen git ve yap, tamam mı?
Mira, si el Artista en Residencia es tu sueño, Diego, tienes que ir y hacerlo, ¿ vale?
Mona "A" ydı,... ve şimdi tımarhanedeki yatağında kıvrılmış yatıyor.
Mona es "A", y está en la cama de un psiquiátrico con la baba caída.
Steve'i "Güney Kıyısı Yat Klübünden" almayacak mıydın?
¿ Steve no te pidió que lo recogieras en el club náutico de la costa sur?
Dairesini aradığımızda yatın sürüş kontrolleri ile ilgili kullanım kılavuzu bulduk.
Cuando miramos en su piso, encontramos manuales para manejar un yate.
Alabildiğine uzanan kıymetsiz bir çöl hayal edin,... fakat aynı zamanda tam altınızda, sayısız milyonlar yatıyor.
Imagínenlo... un desierto sin ningún valor hasta donde el ojo alcanza a ver, pero allí mismo bajo los pies, un tesoro de incalculables millones.
Sırbistan'da en büyük Çin yatırımı 225 milyon dolarlık Belgrad'da Danube Nehri'nin üzerine kurulacak köprü için.
En Serbia, la mayor inversión china, es un puente de $ 225 millones sobre el río Danubio en Belgrado.
Çok şükür, sadece senden duyduğum haftalık sevgililerine yatırım yapmıyorum.
Estoy tan feliz de no involucrarme en tus "novios-de-la-semana" de los que solo oigo hablar a través del diálogo.
Belki de ortalık yatışana kadar işleri kulübeden idare edebilirsin.
Quizás puedas dirigir las cosas desde la cabaña hasta que esto se enfríe.
Ama biz, dünyadaki her şirketten daha fazla yeşil enerjiye yatırım yaptık.
Pero hemos invertido más fondos en energía verde que cualquier otra compañía en el mundo. ¡ Ve...
Bir kızı sırt üstü yatırıp ellerini bağlamanın tek bir sebebi vardır.
Solo hay una razón para mantener a una chica encadenada y sobre su espalda.
2007'de yatırım gurubunuz Cumberland nehri boyunca 75 milyon dolarlık arazi aldı.
En 2007, su equipo de inversión... compró tierra a lo largo del río Cumberland por 75 millones.
Ortalık yatışana kadar saklanacağım.
Me esconderé hasta que este lío termine.
Ama babasının yatırımcıları çok sabırsız ve insafsızlar ve John Ross'a verebileceğin variller sadece yatırımcıları geçiştirebilir ta ki John Ross'un planı tıkır tıkır işleyene dek.
Pero los inversores de su padre, son muy impacientes y muy poco razonables, y los barriles que le des solo le ayudarán en su avance... hasta que John Ross tenga la operación completamente en marcha.
Kızımla yatıyor musun?
¿ Te estás acostando con mi hija?
Yatırımcı kılığındaki Çinli bir ajan iki hafta önce Jack Turner'la olan toplantısına dinleme cihazıyla gitmiş.
Un agente chino que se hacía pasar como inversionista llevaba un micrófono a una cita con Jack Turner hace dos semanas.
Efendim, o yat yaklaşık beş sene önce güney Çin denizinde batmıştı.
Señor, el barco se hundió en el Mar del Norte de China hace cinco años.
Kızın Sarah'ı, benimle birlikte babamın yatına gelmesini isterken öldürdüm.
Cuando le pregunté a tu hija Sarah si quería venir en el yate de mi padre conmigo.
İyi, yukarı çıkıp seni yatağa yatıralım.
Bueno, vamos arriba a meterte en la cama.
140 kiloluk bir pederi taşıyıp yatağına yatırdık. Neredesin sen? Alexandria'dayım.
Acabamos de subir a un pastor de 130 kilos por las escaleras.
Doğaüstülerin savaşı bitip ortalık yatıştıktan sonra kendimize yeni bir kanun yazacağız insanlar için çok mantıklı olan bir kanun.
Cuando la guerra sobrenatural acabe y el humo se disipe vamos a escribir una nueva ley, que tenga sentido para los humanos.
Bir defa benle yatıp... sonra aramamazlık yapma.
Ser el tipo de tío que se acuesta conmigo una vez y... no me llama
Uyanık olduğu halde yatıyor, gözü seğirene kadar öylece boşluğa bakıyor.
Se queda acostada, incluso cuando está despierta mirando hacia la nada, sacudiéndose.
Hey, Yamada'lar kızlarını Ohio'da yatılı bir okula.. .. göndermek üzerelermiş.
Hey, los Yamada estuvieron apunto de enviar a su hija... a un internado en Ohio.
Küçük kızı hangi odada yatırmayı planlıyorsunuz?
Un momento. ¿ En qué cuarto planeas poner a la pequeña? En el tuyo.
Yani planın, kısa süre önce suçlu iadesi yapmayan bir adaya kaçan bir dolandırıcının hesabına 50 milyon dolar yatırmak, öyle mi?
Entonces, ¿ tu plan es poner 50 millones en la cuenta bancaria de un estafador que recientemente huyó a una isla remota sin extradición?
B, madem yetiştirmen için bu kadar yatırım yapmak istiyorlar perakende kısmını bir düşün derim.
"B", si están dispuestos a invertir tanto en el cultivo... - Mamá. -... piensa en la oportunidad de venta.
15 milyon dolarlık ARGE yatırımını sarıp içmiyoruz.
No enrollamos 15 millones de dólares en investigación y nos lo fumamos.
Artık onu kendi yatağına yatırmanın vakti geldi.
Es momento de llevarlo otra vez a su propia cama.
Her gece kızımın yatağında yatıyordu, ailenin bir parçası gibiydi.
Un chucho de la perrera. Dormía en la cama de mi hija todas las noches... era parte de la familia.
Hesabına aylık düzenli olarak 500 dolar yatırılıyormuş.
Ha estado recibiendo depósitos de 500 dólares al mes, regularmente como un reloj de cuerda.
En iyi kısmı da kimin yatırdığı.
La mejor parte es quién lo envía.
Buraya gel Bernard. Bernard'a bu yatın yıllık maliyetinin sadece 30.000 dolar olduğunu açıklamaya çalışıyorum.
Estoy tratando de explicar a Bernard todos los costos que conlleva el yate solo, que, $ 30,000 al año, piensa en todo el dinero que ahorramos en hoteles y casas.
Ben dokuz milyon dolarlık bir yatırım fonu sağlıyorum.
Manejo un fondo de inversión de $ 9 mil millones.
Suç işleyen akıl hastalarının yatırıldığı ve isteği dışında tutularak ağza alınmaz işkenceler gördüğü Briarcliff Malikânesi'nde yapılan hastaların zihinsel sağlığını tehlikeye atan tacizleri anlattığı altı parçalık acı dolu ifşası ile Batı Massachusetts'in Commonwealth Gazetesi'nden cesur Bayan Lana Winters.
De la Gaceta de la Mancomunidad en Massachusetts occidental por su agudeza en el artículo de seis partes sobre el horripilante abuso mental en la Mansión Briarcliff hogar de criminales dementes, donde fue retenida contra su voluntad y sometida a una tortura indecible, la valiente Srta. Lana Winters.
Oturup da elbisesini kırıştırmak istemiyor o yüzden onu bizim komşunun minibüsüne yatıracağım.
¡ No quiere sentarse en su vestido y arrugarlo así que la acostaré en la camioneta de mi vecino!
Yat aşağı, kıpırdama!
¡ Agáchate, no te muevas!
Çok kızgındım bu yüzden Charlie'yi aradım beni yatıştırsın diye ama sen de açmadın.
Estaba enojada, así que llamé a Charlie para que me calmara, pero no respondiste.
Akıllıca yatırımlar yapmıştık.
Hemos hecho inversiones hábiles.
- Onu yatıştırmadık ki.
Nosotros no le tranquilizamos.
Yatıştırıcıdan bayıldığı için öylece Acil Servise bıraktık. Umut ediyoruz ki herşeyi bir trip zanneder.
Lo dejamos inconsciente en urgencias con un tranquilizante Con un poco de suerte, esperemos, solo se anotará un mal viaje.
Kocamla ben Pazar'dan beri 6 farklı şekilde kıvrılıp yatıyoruz...
Mi esposo y yo llevamos... haciéndolo de seis formas distintas desde el domingo...
Kadını yatıştırmak zorunda kaldık. Fazla bir şey öğrenemedik.
Tuvimos que sedarla en el lugar, así que no obtuvimos mucho de ella.
Çünkü olay olduğu zaman Manhattan'da dansçı kızla yatıyordun.
Porque te escapas a Manhattan en cualquier momento para joder con una corista.
Büyükanneyi yatağa yatırmak zorundaydık.
Tuvimos que llevar a la abuela a la cama.
Araçtan çık ve yere yat.
Baje del vehículo y acuéstese en el piso.
Artık seni yatırmalıyız, Jocelin.
Debemos acostarte, Jocelin.