Yolcu translate Spanish
3,448 parallel translation
Onu yolcu ettikten sonra hep geri gelirdi.
Siempre vuelve después de ver cómo se marcha su hija.
- Seni yolcu edeyim.
- La veo afuera.
Ama benim kaçak bir yolcu olduğundan haberim yoktu.
Pero no sabía que tenía un infiltrado
Bu ne demek biliyor musun? Yolcu değirmeni gibi kahvenin çekirdeğini mahvetmez bu.
Significa que no aplasta los granos como un vulgar molinillo de hoja.
Montauk'ta Kaçak Yolcu adlı tavernayı işleten delikanlı ile çıktığını biliyor muydunuz?
¿ Sabe que salía con un joven que dirige la taberna Stowaway de Montauk?
Hayat dediğimiz yolculuktaki yolcu arkadaşlardan birkaçı.
Sólo compañeros del viaje de la vida.
Pekala, tüm yolcu vagonlarına baktık.
Vale, esos son todos los vagones normales.
Merhaba, Kaçak Yolcu.
Hola, es el Stowaway.
- Sen neredesin, Kaçak Yolcu'da mı?
- ¿ Dónde estás, en el Stowaway? - Eso sería una afirmación.
Dairesini aramak için Kaçak Yolcu'ya gittim.
Fui al Stowaway a registrar su apartamento.
Neredeyse. Kaçak Yolcu'da mısın?
Casi. ¿ Estás en el Stowaway?
Kurban yolcu koltuğu tarafında o yüzden arabada iki kişi olduğu varsayılabilir.
El cuerpo está del lado del pasajero, así que uno puede suponer que había dos personas en el auto.
Yolcu muydun?
¿ Eres un pasajero?
İki tren içeride kaldı ve ikisi de yolcu dolu.
Los trenes están atrapados adentro, con capacidad completa.
İkisi kurbanın sırtına isabet etmiş, biri de yolcu tarafındaki kapıya.
Dos se alojaron en la espalda de la víctima, y la otra se incrustó en la puerta del pasajero, justo aquí.
Karanlık Yolcu.
Pasajero oscuro.
Karanlık Yolcu'n.
Tu Pasajero Oscuro.
Karanlık Yolcu sana aitti.
Lo del Pasajero oscuro es cosa tuya.
Belki de Karanlık Yolcu bir histir.
Tal vez el Pasajero oscuro solo sea un sentimiento.
Karanlık Yolcu olmazsa tüm yaptıklarımdan sorumlu olurum.
Porque si el Pasajero oscuro no existe entonces soy responsable de todo lo que he hecho.
Karanlık Yolcu'nun benden daha gerçek olmadığını düşünmek çok daha korkutucu.
Es mucho más aterrador pensar que el Pasajero oscuro no es más real que yo.
Kendimi bildim bileli Karanlık Yolcu benimle. İpler elinde, gösteriyi yönetiyor.
El Pasajero oscuro lleva conmigo desde que tengo memoria, moviendo los hilos, manejando el espectáculo.
Yolcu koltuğunun altında bir kutu kimyasal hızlandırıcı var.
Hay un recipiente vacío de un acelerador debajo del asiento del acompañante.
Merhum Karanlık Yolcu'm olsa çok sevinirdi.
Mi difunto Pasajero Oscuro estará muy satisfecho.
Yolcu kapısından geçmen lazım.
Tendrás que entrar por la puerta del pasajero.
Pittman, uçağı kendisi uçuruyordu. Tek yolcu da yine kendisiydi.
Pittman pilotaba él mismo su Learjet y se cree que era el único pasajero a bordo.
- Değerli bir yolcu taşıyacaksın.
Carga valiosa.
Hammadde, benzin fabrika gemileri, araba taşıyan gemiler, yolcu gemileri sonsuz çeşitlilikte gemiler.
Materias primas, gas, buques-factoría, transporte de vehículos, cruceros, buques de todas las clases imaginables.
Yolcu'nun yardımıyla her şeyi yerle bir edeceğiz.
El líder de los viajeros está eliminando a todos los dominios.
Köpeğimi arabanızın etrafında gezdirdim ve yolcu tarafına geldiğimizde,... tırmalamaya ve havlamaya başladı.
Llevé a mi perro cerca de su auto y en el asiento del pasajero...
Teknik olarak bir yolcu treni olmadığından durmayacakmış.
Pero no es técnicamente un tren de pasajeros, - por lo que no parará.
Ben uçağın tekerlek boşluklarına saklanmış, iniş ya da kalkışta düşmüş kaçak bir yolcu olabileceğini sanıyorum.
Muy bien, estoy pensando que los polizones se esconden... en los compartimentos del tren de aterrizaje, y caen en el despegue o en el aterrizaje.
Kaçak yolcu olsa yola düşerdi.
El polizón tiene que llegar a la pista primero.
- Kulağa kaçak yolcu gibi gelmiyor.
No suena como un polizón.
- Belki de kaçak yolcu değildir.
Probablemente no sea un polizón.
Ve sonra ben evdeki takılarımı çalıp ve gece yolcu treniyle kaçalım.
Y entonces robaré todas las joyas de mi casa y nos iremos en el tren de la noche.
Şimdi hastamı yolcu ettim ve...
Se acaba de ir un paciente y...
Kimliği bilinmeyen bir kadınla seyahat edebilmek için Benjamin Gallagher adlı yolcu ile yer değiştirmiş.
Cambió su billete con un tipo llamado Benjamin Gallagher para poder viajar con un acompañante femenino sin identificar.
Ölen yolcu mu? Ne oldu?
El pasajero que... espera ¿ Que paso?
- Uçakta 230 yolcu vardı.
Habían 230 personas en este avión.
Yolcu gemisinde garsonluk yapabilirim.
Tal vez como camarera en un crucero.
- Yolcu gemisi mi? - Evet.
- ¿ En un crucero?
- Yolcu gemisinde çalışacağız.
- Vamos a trabajar en un crucero.
Yük gemisi, biletsiz yolcu, baltalı Çinli bir maymun ve bir kız.
Carguero, polizón, chino con un hacha, un mono y una chica.
Onu kamyonete koyup Kaçak Yolcu'ya geri götürebilirim.
Puedo subirlo al camión, llevarlo de vuelta a El Polizón...
Şu an yolcu listesinden onaylandı. Uçaktaki tanıklardan biri milyarder Grayson ailesinin reisi Victoria Grayson'muş.
Ahora tenemos confirmación por el listado de pasajeros de que uno de los testigos en ese vuelo era Victoria Grayson, matriarca de la asediada familia millionaria Grayson.
Yerimi başka bir yolcu ile değiştirmem mümkün mü?
No puedo sentarme a su lado. Por favor, cámbiale el asiento. Me sentaré en cualquier sitio.
Buraya arkadaşımı yolcu etmeye gelmiştim.
He venido a despedir a un amigo.
O yüzden sana Halifax'a giden bir yolcu gemisinde yer ayırttım. ( Kanada )
Así que te he reservado pasaje en un barco hacia Halifax.
Eğer bu gün iyi örgütlenmiş ve iyi desteklenen uzay programı oluşturabilirsek, 10 yıl içinde yolcu roketininde yapılabileceğine ve denenebileceğine yürekten inanıyorum.
Si comenzáramos hoy mismo un programa espacial organizado y bien respaldado, creo que un cohete de pasajeros práctico podría ser construido y probado en diez años.
İkincisi yolcu, arabadan dışarı fırlamış.
Segundo pasajero, despedido del coche.