Zay translate Spanish
21,207 parallel translation
Ama sevgi zayıflıktır.
Pero el amor... el amor es una debilidad.
Ben bir daha asla zayıf olmayacağım.
Y nunca seré débil otra vez.
Zayıfsın, yalnızsın.
Débil, sola.
Beni durduramayacak kadar zayıfsın Kuzgun.
Eres muy débil para vencerme, Raven.
Hayır, tek zayıflığım seni sevmekti sen de beni seversin diye umuyordum.
No, mi única debilidad fue amarte, esperando ser amada igualmente.
Beni burada tutamayacak kadar zayıfsın pis cadı!
¡ Eres muy débil para mantenerme aquí dentro, sucia bruja!
Önce Senato'ya sunulacak güçlü hali gerek bize iki zayıf tasarıyla uzlaşma masasına oturmayalım.
Antes necesitamos un Senado fuerte para no tener dos leyes débiles con las que conciliar.
Zayıf halka nerede?
¿ Cuál es el punto débil?
Sadece o kadar değil. Kimliklerinden eminiz ama bir ihtimal yanılıyorsak... -... durumumuzu zayıflatır.
Confiamos en las identificaciones pero si llegamos a equivocarnos, debilitará nuestra postura.
Zayıflık gösterme bana.
No te me pongas débil.
Zayıf bir başkanı tekrar doğru yola sokmaya çalışıyordum.
Traté de reencausar a un presidente débil.
Zayıf değilim ben.
No soy débil.
Bunun gibi yeni arabalar hacklenmeye karşı zayıflardır.
Quiero decir, los nuevos coches de este tipo son vulnerables a la piratería.
Delhi halkı kalp konularında zayıf olabilir, ama cesarette asla.
La gente de Delhi puede ser débil en asuntos del corazón, pero no en retos.
Zayıf olan sensin.
Tú llevas las de perder.
Bence bıçağı o tutmadıysa bile, Janice'in zayıf noktasını bulmak istiyordu.
Creo que incluso si no sostuvo el cuchillo, tenía los medios para hacer vulnerable a Janice.
Limitlerini biliyor musun... Zayıflığın ne?
¿ Acaso conoces tus limitaciones... cuál es tu debilidad?
Peki ya onun zayıflığı neydi?
¿ Y cuál era su debilidad?
Zayıflığı yoktu.
No tenía ninguna.
Güçsüz ve zayıf hiçbir gelişme göstermiyor.
Está débil y frágil sin señales de mejora.
Şimdi sahip olduğum tek zayıf noktam.
No importa que tan alto sea el destino..
Parabatai bağımız zayıflaştı.
Nuestro vínculo Parabatai está muy débil.
- Mühür çok zayıf.
- La runa es débil.
Jace'i, bağımızı zayıflattığım için bulamıyorum ama bu onun bulunamayacağı ya da bizi bulamayacağı anlamına gelmez.
No encuentro a Jace porque debilité el vínculo, pero no significa que no pueda encontrarse o que él no pueda encontrarnos.
Mühürleri çok zayıf ve kana ihtiyacı var ama Enstitü'ye gidemeyiz. Zehre karşı koyamıyor.
No puede luchar contra el veneno.
Jace, yapma. Mühürlerin hâlâ zayıf.
Jace, no.
- Hâlâ zayıfsın.
Aún estás débil.
Clary'le beni bulmak için bağı kasten zayıflattı.
Lo debilitó a propósito para buscarme y a Clary.
Sizi bulmak için bağınızı zayıflatacak kadar çırpınıyorsa ondan saklanıyorsunuz demektir.
Si estaba tan desesperado que debilitó el vínculo, estabas escondiéndote de él.
Bir kadınla bu kadar derin bir ilişkiye girmek sadece azmini zayıflatacaktır.
Involucrarte demasiado con cualquier mujer sólo debilitará tu determinación.
Zayıf olduğunu söylediğimde ciddiydim.
Dije que eras débil y era cierto.
Sırf beni bulmak için Parabatai bağımızı zayıflattın.
Debilitaste nuestro vínculo Parabatai sólo para encontrarme.
Yanlış yaparsam zayıf alırım.
Acá está ".. ( OFF ) "Si lo hago mal, me van a sacar un cero".
İkinizi zayıflatır ya da bağınızı koparır.
Los debilitará a ambos. O romperá el vínculo.
Bana savaşmayı, zayıf olmamayı öğretti.
Me enseñó a pelear. No a ser débil.
Daima düşmanını zayıf tarafından vur.
Siempre golpea cuando tu oponente está vulnerable.
Güçlüsün ama arkadaşların seni zayıflatıyor.
Eres fuerte, pero ellos te hacen débil.
Valentine'ın Jace'e arkadaşlarının onu zayıflattığıyla ilgili söyledikleri yanlış.
Lo que Valentine le dijo a Jace, que sus amigos lo debilitaban, era falso.
Kutunun zayıf noktasını ne zaman bulacaksınız?
Voy de camino. Cuando determinen los puntos de tensión de la caja, ¿ entonces qué?
Bugün seni engelleyen zayıflık değildi arkadaşının ölümünü izlemekti.
No fue debilidad lo que evitó que hoy vieras morir a tu amiga.
Altay adlı, eğitilmemiş bir toy öğrencim de böyle zayıf mazeretler uydurma konusunda çok ustaydı.
Uno de mis alumnos, un potro indómito llamado Altai, era maestro de tales triviales excusas.
Belki bir yerde zayıf bir nokta vardır.
Tal vez hay un punto débil en alguna parte.
- Daha zayıf bir Bumble.
- Un Bumble más delgado.
Zayıftım.
Yo era débil.
Güçlü zayıfı yer.
El fuerte se come al débil.
Ama Ford yakalanmadan önce Bill'in gizli bir zayıflığı olduğunu söylemişti.
Pero Ford me dijo antes de ser capturado que él conoce la debilidad secreta de Bill.
o zaman Ford'u kurtarabilir, Bill'in zayıflığını öğrenebilir, ve Gravity Falls'u kurtarabiliriz!
Así podríamos salvar a Ford, aprender la debilidad de Bill, ¡ y salvar a Gravity Falls!
Herkesin bir zayıflığı vardır, sert adam!
Todos tienen una debilidad, chico duro.
- Zayıflıyor.
- Bien. Se está debilitando.
Ben zayıfım.
Soy débil.
Jace zaten zayıflattı.
Jace ya lo debilitó.