Çatalına translate Spanish
114 parallel translation
Ben Charboneau'yu alacağım ve nehrin sağ çatalına gideceğim.
Llevaré a Charboneau y probaré por la bifurcación derecha.
Bu arada, Nehrin bu çatalına ne isim verdin?
Por cierto, ¿ cómo llamaste a aquella bifurcación del río?
Nehrin yanlış çatalına girdiler ve çağlayanda kayboldular.
Se equivocaron de confluencia, y cayeron por las cataratas.
Belki bir gün ben de senin çatalına bakarsam ödeşiriz.
Tal vez yo te lo vea uno de estos días, así estaremos a mano.
Kıçımın çatalına kadar uyarılmak istiyorum.
Mi entrepierna es lo que necesita tu atencion
Senin sihirli çatalına sahip değilim.
Yo carezco de tu diapasón mágico.
Böyle boşboğazlık ediyorum çünkü onun göğüs çatalına bakıyorum.
- No sé, Peg. Yo sólo balbuceo asi porque estoy mirando de su escote.
Bunca yıl çatalına ne eşlik etti?
¿ Qué usas con el tenedor?
Son karides çatalına kadar her şeyi hatırlar o.
Recordara el ultimo tenedor para camarones. ¿ Sabes por que?
Anne ona çatalına yumurta verdin.
Mamá, le diste de comer huevos con tu tenedor.
Bir de hayalarım popomun çatalına, tutkallanmışken balayımın keyfini nasıl çıkarıcağımı.
Y cómo haré para disfrutar de mi luna de miel con los testículos pegados al culo.
Larry, az önce, Jeannie'nin çatalına bir şey sıktı.
Larry acaba de rociar con algo el tenedor de Jeannie.
Hayır, öyle değil. Hortumumdaki suyu birisinin çatalına boşaltmam gerek.
No, lo que necesito es descargar sobre las T de alguna.
Yani, sen - - Benden göğüs çatalına Iltifat etmemi mi istiyorsun?
¿ Quiere que le haga un cumplido por su escote?
Bak çatalına çıkmaya çalışıyor bak.
Míralo. Se está tratando de moverse en su tenedor. Míralo.
Şu çatal dişli engereği ayağımın altına almadan susturun!
Detén a esta lengua viperina antes de que la pisotee.
Çatalı ağzına götür diğer türlü olmaz.
Te llevas el tenedor a la boca no, así no.
# Sonra, kendi çatalıyla mantarı kaldırdı... #... yemesi için kocasına uzattı.
Entonces pinchó una seta con su tenedor y se la ofreció.
Yemeği ağzına götürmek için çatal kullanmalısın.
Tienes que usar un tenedor para ponerte la comida en la boca.
McAngus onu son gördüğünde, Düşman ordusunun yarısını karşısına almış, elinde de silah olarak sadece ufak bir çatal bıçak takımı varmış.
La última vez que lo vio McAngus, se enfrentaba a medio ejército turco, armado solamente con un cuchillo para pelar fruta.
Yolda bir çatal ayrımına geldik ve sen bir yola girdin ben diğerine.
Llegamos aesta encrucijada en la carretera. Y tú tomaste un camino, y yo tome el otro.
Muhasebecin çatal bıçak takımına herhalde iki kez ödeme yapmış.
Creo que tu contable ha pagado dos veces por la cubertería.
- Çatalı ağzına götürmek için mi?
- ¿ A llevaros el renedor a la boca?
O çatalı çekmeceden alıp boğazına saplayan siz değildiniz. Gidiyor musunuz, Bayan Roberts?
No fue usted quien saco aquel cuchillo del cajón... y se lo clavó en la garganta. ¿ Se va Sra. Roberts?
Sonra Sondra, babasına bıçak saplamış... ve çatal.
¡ Y Sondra apuñaló a su padre con un cuchillo y un tenedor!
Ya da alnına çatal saplamak.
O le clavaré un tenedor en la frente.
Yanına da çatal, bıçak, tuz, karabiber falan koymuş.
Cuchillo y tenedor, sal y la pimienta.
Genelde bir el sıkışmasına anlaşırım ama böyle yaptığım son seferde, garsonlar çatal bıçakları yürüttü hizmet karşılığı küçük bir hediye gibi, şimdi lütfen, dibine imza atın.
Usualmente cuando sello un trato, lo hago con un apretón de manos. Pero la última vez que lo hice, los meseros se fueron a casa con la platería, un pequeño regalo con la compra, así que por favor firmen al final.
Klişe şeylerin sadece kıç çatalınızın arasına girmesine izin verebilirsiniz.
debes dejar que las cosas triviales vengan de entre medio de las nalgas.
Gözlem altına alalım ama bornozlara, çatal bıçaklara ve küçük şeylere dikkat edin.
Les seguiremos las huellas con vigilancia pero mantengan los ojos abiertos sobre todas las batas de baño, cubiertos y demás.
Çocuklarına yürümeyi, çatal bıçak tutmayı karşıdan karşıya geçerken iki tarafa da bakmayı öğretiyorsun.
You-You enseñar a sus hijos a a caminar, a usar un tenedor... A mirar a ambos lados antes de cruzar la calle...
Umarım, çatalına yaptırır.
Espero que se lo haga en su trasero.
Çatalı geçin, okaliptüs ağacına doğru gidin.
Pasada la bifurcación, diríjase al eucalipto.
bölmeye çatal sıkıştırdım.... ve sanırım etrafına baya güzel zarar vermişim çünkü.... bir dakika, lütfen.
Luego metí un tenedor por la ranura y creo que debí menearlo mucho, porque- - ¿ Nos permite un momento, por favor?
Ve bu da bizler Fornari üretimi çatal-kaşık ve keten kumaşlarla yemek servisi yaparken tam ölçekli bir yemek masasına dönüşebiliyor böylece tepsi dışında da geniş bir alanınız oluyor.
Y esto se convierte en una mesa para cena durante nuestro servicio. Con Dynos Linum y ajuar de plata así que no tendrá que comer en bandeja.
Ona bir çatal verin, Tanrı aşkına.
Que alguien le dé un tenedor, por Dios.
Aletini çıkarttı, ben de çatalı sapladım kıçına. Aferin.
Él se sacó su "cosa" de repente, así que se lo encajé en el ojo.
Bu sabah kasabanın konusu oydu. Çatal arabasına saldırmış.
Atacó el carrito de los pretzels.
Kasıklarına çatal batırsam başım belaya girer mi?
Si le encajo este tenedor en el muslo, ¿ me metería en problemas?
Kathy gayri ihtiyari çatalını düşürdü. Almak için masanın altına girdiğinde Sarah ve Brad'i ayaklarıyla oynaşırlarken bulmayı umuyordu.
Kathy dejó caer su cuchillo... con la esperanza de al recogerlo sorprender a Sarah y Brad... jugando bajo la mesa.
Bana çatalı saplamasına izin vermeliydin.
¡ Deberías haber dejado que me clave el tenedor!
Bree'nin karnına çatal saplandı!
¡ Bree se apuñaló el vientre!
İşin ilginç tarafı, çatalı ağızlarına koymazlar.
Es interesante, en realidad no ponen el tenedor en su boca.
Çatalı, kaşığa yemek koymak için kullanır, sonrasında ağızlarına götürürler.
Lo usan para poner la comida en una cuchara, la cual llevan a la boca
Şimdi, elindeki bütün çatal-kaşıkları dağıttığına göre... kendi bölümündeki bütün ketçap şişelerini tekrar doldurman gerekecek.
Ahora que ya colocaste los cubiertos tienes que volver a llenar todas las botellas de salsa de tomate.
Onlara, bıçak ve çatal tutan, yakasında peçete olan bir çılgına dikkat etmelerini söyleriz.
Digámosles que se cuiden de un lunático con una servilleta en su cuello, sosteniendo un chuchillo y tenedor.
İki hatadan sonra kendini ekmek kızarma makinasına saplanmış çatal gibi hissediyorsun.
Dos a cero se siente como meter un tenedor en una tostadora.
Mesela gözüme çatal girmesi ya da tırnaklarımın altına bambu sokulması.
¿ Qué tal clavarme un tenedor en los ojos? ¿ O brotes de bambú bajo las uñas?
Parmaklar çatalı tutmak için, çatal ağzına yemek koymak içindir.
Debes sostener el tenedor con los dedos y comer con él.
Çatalı bacağına saplıyorsun.
Estás clavando ese tenedor en tu pierna.
Herifin yanağına çatalı saplayıverdim.
Ya le apuñalé la maldita mejilla con un tenedor.